Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#881
Merhabalar. Mahkemenin gerekçeli kararında belirtilen karar ve ilam harcının dörtte birini (1/4), ayrıca 90 TL tutarında maktu temyiz harcını ve posta ve tebligat masrafları olarak da 50 TL civarında bir bedeli peşin ödemeniz gerekecektir. Kolay gelsin...
#882
Merhabalar.

Alıntı Yap4 kardeşten 3 ünün kabul etmesi ile mütehaite arsayı kat karşılığı olarak verebilirmiyiz yoksa mecburen tüm kardeşlerinde onayı gereklimidir ? Başka bir yol varmıdır?

Tüm kardeşlerin rızası gerekir. Başka bir yol da yok maalesef.

Alıntı YapEğer müteahite verilmesi kardeşimizin kabul etmemesi sonucu olanaksız ise ve 1 kardeşimiz bu arsayı satmak isterse ve biz bunu kabul etmeyen 3 kardeşe rağmen bu arsa 1 kardeşin isteği ile (mahkemeye başvurursa) satılabilinir mi?

Kardeşiniz izale-i şuyu (ortaklığın giderilmesi) davası açarsa, bu dava sonunda taşınmazın icra yoluyla satışına karar verilebilir. Kolay gelsin...
#883
Kartal'da, avukat kız kardeşlerin işlettiği hukuk bürosunda akılalmaz bir hırsızlık olayı yaşandı. Avukatlar neye uğradıklarını şaşırdı.

Görüşme bahanesiyle hukuk bürosuna gelen iki zanlıdan biri boşanma davası açacağını ama özel olarak konuşmak istediğini söyleyerek Avukat Bakırcı'yı bulunduğu yerden uzaklaştırdı. Diğer zanlı ise önce güvenlik kameralarını kapattı, ardından da Avukat Bakıcı'nın tüm değerli eşyalarını alarak kayıplara karıştı. Polis, kısa süreliğine kameraya yakalanan zanlıları arıyor.

İlginç hırsızlık, Kartal Soğanlık'ta meydana geldi. Avukat Zeynep Sümeyye Bakırcı ile Avukat ablası Münevver Kübra Bakırcı'nın birlikte işlettikleri Doruk Hukuk Bürosu gündüz saatlerinde 2 kişi tarafından soyuldu. Hırsızlık olayı iddaya göre şöyle gelişti; Avukat Zeynep Sümeyye Bakırcı'nın büroda tek başına kaldığını öğrenen 2 kişi, hemen kapıyı çaldı. Zanlılardan biri soğukkanlı şekilde Bakırcı'ya "Zeynep Hanım nasılsınız? İyi misiniz? Beni tanıdınız mı? Ben sizin muhasebecinizin yanında çalışıyordum. Onun selamıyla geldim.

Avukata ihtiyacımız var. İki dava hakkında bilgi almak istiyoruz." deyince Zeynep Sümeyye Bakırcı da muhasebecisinin ismini belirterek, "Muammer Bey mi?" diye sordu. Fırsatı iyi değerlendiren zanlı, "Evet Muammer Bey" diye cevap verince Bakırcı tarafından içeriye alındı. Kimliği belirsiz zanlılar içeriye girdikten sonra biri boşanma diğeri de tapu olmak üzere iki dava hakkında konuşmak istediklerini söyledi.

ÖZEL GÖRÜŞME OYUNU

Hukuk bürosunda bir süre kalan zanlılardan biri boşanma davasını özel konuşmak istediğini belirtince Avukat Sümeyye Bakırcı tarafından yan odaya götürüldü. Zanlı, yan odada Bakırcı'yı oyalarken diğer arkadaşı da çekim yapan güvenlik kameralarını kullanılamaz hale getirdi. Bu sırada odadaki değerli eşyaları gizlice alan hırsızlar son olarak da Bakırcı'nın çantasındaki paralara göz dikti.

Çantayı açmak için çeşitli yöntemler deneyen şahıslar son olarak dava ile ilgili bilgileri dışarıda bulunan kardeşleriyle paylaşmak istediklerini söyleyerek cep telefonundan aradı. Telefonun ucundaki şahsın, "Avukatla konuşmak istiyorum." oyunu üzerine telefon Zeynep Sümeyye Bakırcı'ya uzatıldı. Kim olduğu belirlenemeyen telefondaki sesin, "Avukat Hanım boşanma davası için söyleyeceklerimi onlar duymasın. Önemli şeyler söylemek istiyorum. Lütfen odadan çıkın." demesi üzerine başka odaya geçen Bakırcı'nın koltuktaki çantası boşaltıldı. Çantadaki 700 lirasını alan zanlılar amaçlarına ulaşınca, "Evraklarımızı getirmeye gidiyoruz." diyerek hukuk bürosundan ayrıldı.

'RESMEN TEZGAHA GETİRİLDİM'

İki hırsızın işyerinden ayrılmasından sonra soyulduğunu anlayan Avukat Zeynep Sümeyye Bakırcı, hemen güvenlik kameralarını inceledi. Zanlıların kameraları etkisiz hale getirdiğini fark edince polise haber veren Bakırcı, avukat olmasına rağmen 'tezgaha' getirildiğini söyledi. Hırsızların peşini bırakmayı düşünmediğini, yüzlerinin net bir şekilde görüldüğünü belirten Avukat Bakırcı, "İçeriye geldiklerinde iyi giyimli ve düzgün şiveli oldukları için hiç şüphelenmedim.

İki dava hakkında kendilerine bilgi verdim. Boşanma davası konusunda yalnız konuşmak istediğini söyleyince yan odaya geçtim. Biz içeride konuşurken diğeri de kameraları kapatıyormuş. Başka biriyle telefonda konuşturdular. Konuştuklarının duyulmamasını isteyince onları odamda yalnız bıraktım. Meğer ben telefonda oyalanırken içeride çantamı boşaltıyorlarmış. Soyulduğumu onlar gittikten sonra anladım. Durumu polise bildirdim. İçerde parmak izi çalışması yapıldı. Hem parmak izi hem de ayak izi bırakmışlar. Yakalanacaklarına eminim. Yüzleri açık ve net bir şekilde görülüyor." diye konuştu.

GÜVENLİK KAMERASINA YAKALANDILAR

Öte yandan, kadın avukatları akıl almaz yöntemlerle soyan zanlılar kameralara yakalanmaktan ise kurtulamadı. Hukuk bürosunda kesif yapan bir zanlının son anda kameraları fark ederek kapattığı görüldü. Hukuk bürosundaki kameralar tarafından net bir şekilde görüntülenen zanlıların yakalanmasının an meselesi olduğu belirtildi. Güvenlik kamerası kayıtlarında hırsızların odalarda dolaştığı ve güvenlik kameralarını kırdıkları görülüyor.

http://www.haber7.com/haber/20110806/Hukuk-burosunda-akil-almaz-hirsizlik.php
#884

Daha 7 aylık masum bir bebek olan Miga Gedi Farah, şimdiden dünyanın bütün çilelerini çekmiş gibi bir yüz ifadesine sahip. Ağırlığı sadece 3.4 kilogram olan ve kaburgaları teker teker sayılabilen minik bebek bir sahra hastanesinde bakım altına alındı... Açlık ve susuzluktan bedeni kururken giderek daha fazla ortaya çıkan gözleri, acıyla 'Beni kurtarın' diyor...

Doğu Afrika'nın 60 yıldır en kötü kuraklığı yaşadığını duyuran BM'ye göre, Somali, Etiyopya ve Kenya'da 11 milyon kişi, açlıktan ölme tehdidi altında.

40 BİN KİŞİ YEMEK İÇİN YOLLARDA

Bu durumdan yağışların olmaması ve hükümetlerin tarım ve sulama projelerini yeterince finanse etmemesi sorumlu tutulurken, kıtlıktan en fazla etkilenenlerin, Somali'nin Bakul ve Aşağı Şabelle bölgeleri olduğu, ülkede her gün 10 bin çocuktan 4'ünün yaşamını yitirdiği, yüzde 30'unun cidde biçimde yetersiz beslendiği ifade ediliyor.

'KAYBEDEN ÜLKE'

Kıtlığın Somali'yi bu kadar kötü etkilemesinin bir diğer nedeninin de, 1991 yılında son ulusal hükümetin devrilmesinin ardından Somali'nin sürekli "kaybeden ülke" haline gelmesi olduğu ifade ediliyor. Somali'nin güneyinde ve iç kesimlerinde çok sayıda yörenin kontrolünü elinde bulunduran, El Kaide ile bağlantıları olan Eşşebab örgütünün hüküm sürdüğü bu bölgeler de kıtlıktan etkilenenler arasında yer alıyor.

Eşşebab'ın 2009 yılında çoğu Batılı yardım örgütünü kontrolündeki bölgelerden çıkmaya zorladığı, böylece Somali'nin büyük bölümündeki yardım çabalarına şiddetle engel olduğu biliniyor.

EYLÜL'E KADAR YAĞIŞ YOK

Kıtlık; Kenya, Etiyopya, Cibuti ve Somali'nin dahil olduğu Afrika Boynuzu'nda önemli bir gıda krizine yol açıyor ve eylül ayına kadar bölgede yağış beklenmiyor. Somali'deki krizin, özellikle komşuları Tanzanya ve Etiyopya ile çatışmaya girmesine yol açabileceğinden endişe ediliyor. 2011 yılı başından bu yana yaklaşık 15 bin Somali vatandaşı, gıda ve su bulmak için Etiyopya ve Kenya'daki mülteci kamplarına akın ederken, Kenya'da Dadaab mülteci kampında 400 bin kişinin kaldığı, tüm komşu ülkelerdeki mülteci kamplarında kalanların sayısının 800 bin olduğu belirtiliyor. Dadaab'a her gün çoğu aç bebeklere sahip anneler olmak üzere yaklaşık 2 bin kişi gelirken, Kenya hükümeti, gittikçe büyüyen insani krizin güvenlik alanında tehdit oluşturduğuna işaret ediyor.

Somali'de çiftçiler, yakıt ve hububat fiyatlarının yüksek olmasından dolayı temel gıda harcamalarını karşılayamadıklarından sürülerini terk ediyor, küçük sürüler ise kazanç sağlamıyor ya da telef oluyor. Bu arada, BM insani yardım fonu, Afrika Boynuzu'nda ihtiyaç duyan binlerce insana gıda yardımı dağıtılması için 51 milyon dolar ayırdı. The Central Emergency Response Fund (CERF), Somali'deki yardım kuruluşları ve projelerine 20 milyon, Etiyopya'dakilere 14,6 milyon, Kenya'dakilere 13,6 milyon ve hareket halindeki mültecileri desteklemek için de 3,1 milyon dolar verdi. BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi, fonların bölgede şiddetini artıran kriz nedeniyle son iki haftada teslim edildiğini açıklarken, 51 milyon doların hayvanların aşılanması, hijyen, hıfzıssıhha ve suyun yanı sıra 40 bin tondan fazla gıda yardımının dağıtılmasını sağlaması bekleniyor.

Dünya Gıda Programı, Dünya Sağlık Örgütü, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ve BM Çocuk Fonu dahil olmak üzere BM örgütleri, ihtiyaç halindekilere yardım sağlamak için çabalarını artırdı. Somali, Kenya ve Etiyopya'da kıtlıktan en çok etkilenen kişiler, kırsal kesimde yaşayanlar ve göçebeler. Bu kişiler için hayati önem taşıyan hayvanlarının çoğu, susuzluğa dayanıklı develer dahil olmak üzere öldü, kıtlık yüzünden ülkeden kaçanların yakın bir dönemde ekim yapmak için Somali'ye dönmesi beklenmiyor. Somali, 1992-1993 yıllarında, Siad Barre rejiminin devrilmesinin ardından anarşinin hüküm sürdüğü sırada yine kıtlığa teslim olmuştu. Etiyopya'da da 1973 yılında İmparator Hayle Selassie'nin askeri darbeyle tahttan indirilmesiyle ve 1984'de de Albay Mengistu Haile Mariam hükümetiyle Tigrayan isyancıları arasındaki savaş zirveye ulaştığında kıtlıklar yaşanmıştı.

http://www.posta.com.tr/dunya/HaberDetay/Afrika_can_cekisiyor.htm?ArticleID=81639&Date=21.09.2010



Diyanet İşleri Başkanlığı: "Her Evden Bir Fitre, Bir İftar Afrika'ya"

Dünyanın en fakir kıtası olan Afrika'da 40 milyonun üzerinde insanın kronik açlık tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı, her üç Afrikalıdan birinin yetersiz beslendiği, bu yıl Doğu Afrika ülkelerinin son 60 yılın en büyük kuraklığını yaşadığı, özellikle Somali, Etiyopya, Kenya, Eritre, Tanzanya, Uganda ve Burundi'de de etkisini gösteren bu kuraklığın başta çocuklar olmak üzere binlerce insanın yaşamını tehdit ettiği hepimizce bilinmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı,  Dünyanın hangi köşesinde olursa olsun muhtaç insanlara yardım eli uzatmak, çok uzaklarda olsalar da birileri açken tok yatmamak, insanlığın birlik ve dirliği için elimizdeki nimetleri paylaşmak ve mesafeleri hiçe sayarak gönül köprüleri kurmak için bir kampanya başlatmış bulunmaktadır.

Başkanlığımızın Türkiye Diyanet Vakfı ile ortaklaşa başlattığı "Her Evden Bir Fitre, Bir İftar Afrika'ya" adlı bu kampanya ile Ramazan'ın bereketini kardeşlerimizle paylaşmış, fitrelerimizin en azından bir tanesini bir kişilik iftarın masrafını göndermek suretiyle Afrika'da açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalan kardeşlerimize bir lokma ekmek, bir yudum su ikram etmiş olacağız.

Başlatılan uygulama ile bütün operatörlerden AFRIKA yazıp 5601'e gönderilecek olan SMS'ler 5 TL karşılığında olacak, 3 SMS gönderildiğinde bir fitre bir iftar parası verilmiş olacaktır.

Ümit ediyoruz ki fitrelerimiz ve iftarlarımız uzaklarda hayata tutunmaya çalışan canlara ab-ı hayat olacaktır.

http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-Duyuru-11784.aspx
#885
Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'na Şişli Adliyesi'nin taşınma takvimi açıklandı. Programa göre, 08-13 Ağustos 2011 tarihleri arasında Şişli Adliyesi taşınacak.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından verilen bilgiye göre, İstanbul Adalet Sarayı'na taşınacak adliyenin taşınma takvimi için tıklayınız:
http://www.istanbulbarosu.org.tr/images/haber/SISLITAKVIM.pdf
#886
Bilal Çetin'in haberi

Askerliğin kısaltılmasıyla ilgili düzenleme Meclis gündemine getirilme aşamasında.

Yapılan çalışmaya göre askerlik öncelikle 12 aya ardından 9 aya düşürülecek. Yedek subaylık süresi ise 15 aydan 18 aya çıkartılacak. Askerlik süresinin kısaltılmasına yönelik düzenleme Meclis gündemine getiriliyor. AK Parti kurmaylarından alınan bilgilere göre askerlik öncelikle 12 aya ardından 9 aya düşürülecek. 12 aya indirilmesinin kısa sürede gerçekleşeceği 9 ayın ise 2-3 yıl içinde hayata geçebileceği dile getirildi. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, askerlik süresinin düşürülmesine yönelik teknik çalışmaların sürdürüldüğünü açıklamıştı. Bozdağ'ın bu açıklaması askerlik süresinin kısalmasını bekleyen binlerce genci ümitlendirmişti.

TSK TEKLİF ETMİŞTİ

Genelkurmay Başkanlığı, seçimlerden önce askerlik süresinin 9 aya indirilmesini öngören teklifi hükümete sunmuştu. TSK'nın önerisine göre üniversitemezunları ve ilkokulmezunları 9 ay askerlik yapacaktı. Ancak, hükümet bu öneriye sıcak bakmadı. Askerlik süresinin 12 ay ardından 9 aya düşürülmesine ilişkin çalışma yapılması istendi. Üniversite mezunları için ise 6 aylık olan askerlik süresinin 4 aya düşürülmesi talep edildi.

YEDEK SUBAYLIK UZAYACAK

Yeni düzenlemeye göre yedek subaylık süresi 15 aydan 18 aya çıkartılacak. Genelkurmay'ın "15 ay kısa. Yedek subaylardan yeterince yararlanamıyoruz" önerisi hükümet tarafından olumlu bulundu.

SÖZLEŞMELİ ER İHTİYACI AZALTACAK

Hükümet, 50 bin sözleşmeli er alınmasına yönelik düzenleme yaptı. 50 bin sözleşmeli er alınmasının ardından TSK'nın asker ihtiyacının azalacağına dikkat çekiliyor. Sınır polisi uygulamasının devreye girmesi ile birlikte sınırlardaki askerler de geri çekilecek. Bu da askerlik süresinin kısaltılmasının işareti olarak görülüyor.

Bedelli düşünülmüyor

Hükümet ile Genelkurmay bedelli askerlik uygulamasını ise düşünmediği ileri sürülüyor. Kamuoyunda büyük beklenti oluşmasına rağmen, bedelli askerlik uygulamasına sıcak bakılmıyor. Askerlik süresinin kısaltılması ile bedelli askerliğe ihtiyaç kalmayacağı da hesaplanıyor.

AK Parti'ye yoğun telefon

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın açıklamalarının ardından AK Parti GenelMerkezi'ne askerlik süresinin ne zaman kısaltılacağına ilişkin yoğun başvuru olduğu öğrenildi. AK Parti'nin iletişim merkezi AKİM'in telefonlarını arayan binlerce vatandaş askerlik süresinin ne zaman ve nasıl kısaltılacağı sorusunu yöneltti.

http://www.bugun.com.tr/haber-detay/164773-askerlik-suresi-kisaliyor-haberi.aspx
#887
Bir meslektaşımızın hazır programlarla ilgili yaşadığı kimi sorunlar neticesinde ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği 4. sınıf öğrencisi olan oğluna hazırlattığı internet üzerinden çalışan UYAP uyumlu icra takip programına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. Uygun yıllık üyelik ücretiyle de dikkat çeken bu programı tüm avukat arkadaşlara tavsiye ediyorum.

http://www.icratakiplerim.com
#888
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun konuya ilişkin hükümleri aşağıdadır. Bu tür konular her yönden ayrıntılı bir inceleme/araştırma yapılmasını gerektirir ve bu da ancak profesyonel yardım ile mümkün olabilir. Bu sebeple haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz ve herhangi bir hak kaybına maruz kalmamanız için bir avukatla anlaşmanızı ve avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmenizi tavsiye ediyorum. Kolay gelsin...

IV - MALİ HAKLAR :
1. GENEL OLARAK:
MADDE 20 - (Değişik: 2936 - 1.11.1983) Henüz âlenileşmemiş bir eserden her ne şekil ve tarzda olursa olsun faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir. Alenileşmiş bir eserden eser sahibine münhasıran tanınan faydalanma hakkı, bu Kanunla malî hak olarak gösterilenlerden ibarettir. Malî haklar birbirine bağlı değildir. Bunlardan birinin tasarrufu ve kullanılması diğerine tesir etmez.

Eser sahibinin meslek birliğine üye olması halinde, yazılı yetki belgesinde belirttiği eseri ve ona ilişkin malî haklarının tâkibi, telif ücretlerinin tahsili, bu ücretlerin ve eserin dağıtımı meslek birliği tarafından yapılır. (...) (Madde 20 nin 2. fıkrası, 12.3.2004 tarih ve 25400 sayılı R.G.'de yayımlanan, 3.3.2004 tarih ve 5101 sayılı Kanunun 28. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendi hükmü gereğince yürürlükten kaldırılmıştır.) 

Yetki belgesiyle ilgili esas ve usuller. Kültür Bakanlığı tarafından hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.

Bir işlenmenin sahibi, kendisine bu sıfatla tanınan malî hakları, işleme hususunun serbest olduğu haller dışında, asıl eser sahibinin müsaade ettiği nispette kullanabilir.

2. ÇEŞİTLERİ :
A) İŞLEME HAKKI:
MADDE 21 - Bir eserden, onu işlemek suretiyle faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.

B) ÇOĞALTMA HAKKI :
MADDE 22 - (Değişik: 4110 - 7.6.1995) (Değişik 1. fıkra: 4630 - 21.2.2001 / m.13) Bir eserin aslını veya kopyalarını, herhangi bir şekil veya yöntemle, tamamen veya kısmen, doğrudan veya dolaylı, geçici veya sürekli olarak çoğaltma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.

Eserlerin aslından ikinci bir kopyasının çıkarılması ya da eserin işaret, ses ve görüntü nakil ve tekrarına yarayan, bilinen ya da ileride geliştirilecek olan her türlü araca kayıt edilmesi, her türlü ses ve müzik kayıtları ile mimarlık eserlerine ait plan, proje ve krokilerin uygulanması da çoğaltma sayılır. Aynı kural, kabartma ve delikli kalıplar hakkında da geçerlidir.

Çoğaltma hakkı, bilgisayar programının geçici çoğaltılmasını gerektirdiği ölçüde, programın yüklenmesi, görüntülenmesi, çalıştırılması, iletilmesi ve depolanması fiillerini de kapsar.

C) YAYMA HAKKI:
MADDE 23.- (Değişik: 4630 - 21.2.2001 / m.14) Bir eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını, kiralamak, ödünç vermek, satışa çıkarmak veya diğer yollarla dağıtmak hakkı münhasıran eser sahibine aittir.

Eser sahibinin izniyle yurt dışında çoğaltılmış nüshaların yurt içine getirilmesi ve bunlardan yayma yoluyla faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir. Yurt dışında çoğaltılmış nüshalar her ne surette olursa olsun eser sahibinin ve/veya eser sahibinin iznini haiz yayma hakkı sahibinin izni olmaksızın ithal edilemez. Kiralama ve kamuya ödünç verme yetkisi eser sahibinde kalmak kaydıyla, belirli nüshaların hak sahibinin yayma hakkını kullanması sonucu mülkiyeti devredilerek ülke sınırları içinde ilk satışı veya dağıtımı yapıldıktan sonra bunların yeniden satışı eser sahibine tanınan yayma hakkını ihlal etmez.

Bir eserin veya çoğaltılmış nüshalarının kiralanması veya ödünç verilmesi şeklinde yayımı, eser sahibinin çoğaltma hakkına zarar verecek şekilde, eserin yaygın kopyalanmasına yol açamaz. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Kültür Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.

Ç) TEMSİL HAKKI :
MADDE 24 - Bir eserden, doğrudan doğruya yahut işaret, ses veya resim nakline yarayan aletlerle umumî mahallerde okumak, çalmak, oynamak ve göstermek gibi temsil suretiyle faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.

Temsilin umuma arzedilmek üzere vukubulduğu mahalden başka bir yere herhangi bir teknik vasıta ile nakli de eser sahibine aittir.

(Ek fıkra: 2936 - 1.11.1983) Temsil hakkı; eser sahibinin veya meslek birliğine üye olması halinde, yetki belgesinde belirttiği yetkiler çerçevesinde meslek birliğinin yazılı izni olmadan, diğer gerçek ve tüzel kişilerce kullanılamaz. Ancak, 33'üncü ve 43'üncü maddelerdeki hükümler saklıdır.

D) İŞARET, SES VE/VEYA GÖRÜNTÜ NAKLİNE YARAYAN ARAÇLARLA UMUMA İLETİM HAKKI
MADDE 25.- (Değişik madde ve başlığı: 4630 - 21.2.2001 / m.15) Bir eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını, radyo-televizyon, uydu ve kablo gibi telli veya telsiz yayın yapan kuruluşlar vasıtasıyla veya dijital iletim de dahil olmak üzere işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla yayınlanması ve yayınlanan eserlerin bu kuruluşların yayınlarından alınarak başka yayın kuruluşları tarafından yeniden yayınlanması suretiyle umuma iletilmesi hakkı münhasıran eser sahibine aittir.

Eser sahibi, eserinin aslı ya da çoğaltılmış nüshalarının telli veya telsiz araçlarla satışı veya diğer biçimlerde umuma dağıtılmasına veya sunulmasına ve gerçek kişilerin seçtikleri yer ve zamanda eserine erişimini sağlamak suretiyle umuma iletimine izin vermek veya yasaklamak hakkına da sahiptir.

Bu madde ile düzenlenen umuma iletim yoluyla eserlerin dağıtım ve sunumu eser sahibinin yayma hakkını ihlal etmez.

I- TECAVÜZÜN REF'İ DAVASI :
1. GENEL OLARAK:

MADDE 66 - Manevî ve malî hakları tecavüze uğrayan kimse tecavüz edene karşı tecavüzün ref'ini dava edebilir.

Tecavüz, hizmetlerini ifa ettikleri sırada bir işletmenin temsilcisi veya müstahdemleri tarafından yapılmışsa işletme sahibi hakkında da dava açılabilir.

Tecavüz edenin veya ikinci fıkrada yazılı kimselerin kusuru şart değildir.

Mahkeme, eser sahibinin manevî ve malî haklarını, tecavüzün şümulünu, kusurun olup olmadığını, varsa ağırlığını ve tecavüzün ref'i halinde tecavüz edenin düçar olması muhtemel zararları takdir ederek halin icabına göre tecavüzün ref'i için lüzumlu göreceği tedbirlerin tatbikına karar verir.

(Ek fıkra: 4110 - 7.6.1995) Eser sahibi, ikamet ettiği yerde de tecavüzün ref'i ve men davası açabilir.

III. TAZMİNAT DAVASI :
MADDE 70 - (Değişik 1. fıkra: 4110 - 7.6.1995) Manevi hakları haleldar edilen kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat ödenmesi için dava açabilir. Mahkeme, bu para yerine veya bunlara ek olarak başka bir manevi tazminat şekline de hükmedebilir.

Malî hakları haleldar edilen kimse, tecavüz edenin kusuru varsa haksız fiillere müteallik hükümler dairesinde tazminat talep edebilir.

Birinci ve ikinci fıkralardaki hallerde, tecavüze uğrayan kimse tazminattan başka temin edilen kârın kendisine verilmesini de istiyebilir. Bu halde 68'inci madde uyarınca talep edilen bedel indirilir.

1. MANEVİ, MALİ VEYA BAĞLANTILI HAKLARA TECAVÜZ

MADDE 71 - (Değişik madde ve başlığı: 5728 - 23.1.2008 / m.138) Bu Kanunda koruma altına alınan fikir ve sanat eserleriyle ilgili manevi, mali veya bağlantılı hakları ihlal ederek:

1. Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı hak sahibi kişilerin yazılı izni olmaksızın işleyen, temsil eden, çoğaltan, değiştiren, dağıtan, her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma ileten, yayımlayan ya da hukuka aykırı olarak işlenen veya çoğaltılan eserleri satışa arz eden, satan, kiralamak veya ödünç vermek suretiyle ya da sair şekilde yayan, ticari amaçla satın alan, ithal veya ihraç eden, kişisel kullanım amacı dışında elinde bulunduran ya da depolayan kişi hakkında bir yıldan beş yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.

2. Başkasına ait esere, kendi eseri olarak ad koyan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır. Bu fiilin dağıtmak veya yayımlamak suretiyle işlenmesi halinde, hapis cezasının üst sınırı beş yıl olup, adli para cezasına hükmolunamaz.

3. Bir eserden kaynak göstermeksizin iktibasta bulunan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır.

4. Hak sahibi kişilerin izni olmaksızın, alenileşmemiş bir eserin muhtevası hakkında kamuya açıklamada bulunan kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

5. Bir eserle ilgili olarak yetersiz, yanlış veya aldatıcı mahiyette kaynak gösteren kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

6. Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı, tanınmış bir başkasının adını kullanarak çoğaltan, dağıtan, yayan veya yayımlayan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır.

Bu Kanun'un ek 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında bahsi geçen fiilleri yetkisiz olarak işleyenler ile bu Kanunda tanınmış hakları ihlal etmeye devam eden bilgi içerik sağlayıcılar hakkında, fiilleri daha ağır cezayı gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Hukuka aykırı olarak üretilmiş, işlenmiş, çoğaltılmış, dağıtılmış veya yayımlanmış bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı satışa arz eden, satan veya satın alan kişi, kovuşturma evresinden önce bunları kimden temin ettiğini bildirerek yakalanmalarını sağladığı takdirde, hakkında verilecek cezadan indirim yapılabileceği gibi ceza vermekten de vazgeçilebilir. 

II- SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMA
MADDE 75 - (Değişik madde ve başlığı: 5728 - 23.1.2008 / m.140) 71 ve 72 nci maddelerde sayılan suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması şikayete bağlıdır. Yapılan şikayetin geçerli kabul edilebilmesi için hak sahiplerinin veya üyesi oldukları meslek birliklerinin haklarını kanıtlayan belge ve sair delilleri Cumhuriyet başsavcılığına vermeleri gerekir. Bu belge ve sair delillerin şikayet süresi içinde Cumhuriyet başsavcılığına verilmemesi halinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir.

Bu Kanunda yer alan soruşturma ve kovuşturması şikayete bağlı suçlar dolayısıyla başta Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri olmak üzere ilgili gerçek ve tüzel kişiler tarafından, eser üzerinde manevi ve mali hak sahibi kişiler şikayet haklarını kullanabilmelerini sağlamak amacıyla durumdan haberdar edilirler.

Şikayet üzerine Cumhuriyet savcısı suç konusu eşya ile ilgili olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre elkoyma koruma tedbirinin alınmasına ilişkin gerekli işlemleri yapar. Cumhuriyet savcısı ayrıca, gerek görmesi halinde, hukuka aykırı olarak çoğaltıldığı iddia edilen eserlerin çoğaltılmasıyla sınırlı olarak faaliyetin durdurulmasına karar verebilir. Ancak, bu karar yirmidört saat içinde hakimin onayına sunulur. Hakim tarafından yirmidört saat içinde onaylanmayan karar hükümsüz kalır. 
#889
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/6439
K. 2005/3456
T. 11.4.2005

1086/m.112,382

DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 5.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 04.03.2004 tarih ve 2003/596-2004/73 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Berkant Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR : Davacılar vekili, müvekkilleri tarafından inşa edilecek otokentin yer alacağı taşınmazın davalı tarafından usulsüz şekilde kamulaştırıldığının öğrenildiğini, işlemin iptali için davalar açıldığını, ancak projenin zaman ve maliyet açısından sekteye uğramış olması tehdidi ve baskısı altında davalı lehine taahhütnameler tanzim edildiğini ileri sürerek, Beyoğlu 22 nci Noterliği'nce düzenlenmiş 15.09.2000 tarihli ve Şubat 2001 tarihli taahhütnamelerin hata ve hile nedeniyle iptallerine, ayrıca 255.000.000.000.- TL.nin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, yetki ve görev itirazında bulunarak, davanın reddini savunmuştur.

Birleşen dava davacısı TEİAŞ vekili, davalıların talebi üzerine Paşaköy-Büyükbakkalköy enerji güzergahının değiştirilmesinin talep edildiğini, tüm proje ve zemin edüt çalışmaları ile doğacak farkları üstlendiklerini, taahhütnameler verdiklerini, iptali için dava açıldığını, talebin kabul edilerek eski kamulaştırmadan vazgeçildiğini, bu nedenle yeni kamulaştırma yasası uyarınca masraflar yaptıklarını iddia ederek, 984.630.778.904.-TL.nin tahsilini istemiştir.

Davalılar vekili, davanın reddini talep ederek, aynı konuda derdest Ankara 25.Asliye Hukuk Mahkemesi'ne ait 2003/403 sayılı dosya ile birleştirme kararı verilmesini istemiştir.

Mahkemece, asıl ve birleşen davaların işbölümü nedeniyle Ankara 25.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 08.07.2003 tarih ve 2003/385 Esas-2003/556 sayılı kararı ile gönderildiği, HUMK.nun 193 ncü maddesi uyarınca süresinde talepte bulunulmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların açılmamış sayılmasına, Kartal, Samandra, Kozdere Mevkii eski 7580 ada, 4 parselde kayıtlı taşınmazlar üzerindeki Abdülkadir Aksöyler'in hissesi üzerindeki tedbir kararının devamına karar verilmiştir.

Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.

1- Asıl dava, taraflar arasında düzenlenen taahhütnamelerin hata ve ikrah nedeniyle iptali ve alacağın tahsili, birleştirilen dava ise, tazminat istemine ilişkindir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. HUMK.nun 382 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması, tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi esastır. Bu nedenle hükmün, açık, anlaşılır, infaz edilebilir şekilde tesis edilmesi ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın, kısa karara uygun olması gerekmektedir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına güven sarsılmış olacaktır. Hatta, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu'nun 10.04.1992 gün ve 1991/7 esas 1992/4 sayılı kararında da kısa karar ile gerekçeli kararın çelişik bulunmasının bozma nedeni sayılacağı içtihat edilmiştir.

HUMK.nun 112 nci maddesi hükmü uyarınca son oturumda tefhim edilen kısa kararda ihtiyati tedbirin devamı yönünde karar verilmemiş ise, ihtiyati tedbir kendiliğinden kalkar. Mahkemece sonradan yazılacak gerekçeli kararda ihtiyati tedbirin devamına karar verilemez. Aksi halde, kısa karar ile gerekçeli karar farkı söz konusu olur. Somut olayda birleştirilen davayla ilişkin olarak kısa kararda davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Gerekçeli kararda ise ayrıca ihtiyati tedbirin devamına hükmedilmiştir. Bu durum karşısında, kısa karar ile gerekçeli kararın birbirine uygun yazılmaması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.

2- Bozma sebep ve şekline göre, davacılar-birleştirilen davanın davalıları vekilinin diğer, davalı-birleştirilen davanın davacısı vekilinin tüm temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar-birleştirilen davanın davalıları vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın BOZULMASINA, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar-birleştirilen davanın davalıları vekilinin diğer, davalı-birleştirilen davanın davacısı vekilinin tüm temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek olmadığına, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 11.04.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
#890
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2009/11-193
K. 2009/268
T. 17.11.2009

5237/m.142/2-e, 244/4
765/m.525/b-2
5252/m.4

DAVA : Sanığın 765 sayılı TCY'nin 525/b-2 ve 59. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis ve 407 YTL ağır para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, ( Bakırköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi )'nce verilen 27.10.2005 gün ve 218-204 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi'nce, 02.07.2009 gün ve 8060-8597 sayı ile;

"... 1- Sanığın, katılan A ... Telekomünikasyon İnşaat Taah. San. Tic. Ltd. Şti. 'nin Ş ... bank Ankara K. .. Şubesindeki hesabının internet şifresini kırarak bu hesaptan kendi adına açtırdığı hesaba havale yaparak haksız menfaat sağlamaktan ibaret eylemlerinin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı Yasa'nın 525/b-2. maddesinde öngörülen bilişim ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı Yasa'nın 244/4. maddesinde düzenlenen suçları oluşturacağı cihetle 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 9/3. maddesi uyarınca buna göre uygulamalı karşılaştırma yapılması gerektiği gözetilmeden 765 sayılı Yasanın 525/b-2. maddesi ile eylemin karar tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı Yasanın 158/1-f maddesine uyduğunu kabulle her ikisinin hükümlerinin karşılaştırılarak yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,

2- Kabule göre; suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5252 sayılı Yasa hükümlerinin lehe olması nedeniyle 01.01.2005-31.05.2005 tarihleri arasında işlenen suçlar yönünden temel adli para cezasının 450.00 YTL olarak uygulanması gerektiği gözetilmemesi,

3- Hükümden önce yürürlüğe giren 5252 sayılı Yasanın 5/1. maddesi gereğince 'ağır para cezasının' 'adli para cezasına' dönüştürülmesi gerektiğinin gözetilmemesi..." isabetsizliklerinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş,

Daire Üyeleri Sedat Bakıcı ve Saniye Tarhan; "İncelenen dosyada, sayın çoğunlukla aramızdaki görüş farklılığı, 23.03.2005 günü işlenen ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK'nın 525/b-2. maddesine uygun bulunan eylemin, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda uygun bulunduğu suç ve yasa maddesinin belirlenmesine ilişkindir.

Bilişim suçları, öğretide ve uygulamada öncelikle;

a )Doğrudan bilişim suçu ( gerçek bilişim suçları )

b )Dolayısıyla bilişim suçu ( bilişim bağlantılı suçlar )biçiminde tasnife tabi tutulmuştur. Türk Ceza Kanununda da bu sistem kabul edilmiştir. Şöyle ki:

Bilişim sisteminden amaç, verileri toplayıp yerleştirdikten sonra bunları otomatik işleme tabi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Bilişim alam ise, bilgileri depo ettikten sonra bunları otomatik olarak işleme tabi tutan sistemlerden oluşan alanlardır. Ceza Yasasının 2. Kitap, 3. Kısım, 10. Bölümünde 'Bilişim Alanında Suçlar' başlığında 243. maddede' Bilişim Sistemine Girme; 244. maddede 'Sistemi Engelleme, Bozma, Verileri Yok Etme veya Değiştirme' 245. maddede 'Banka veya Kredi Kartlarının Kötüye Kullanılması' düzenlenmiştir.

Dolayısıyla bilişim suçları ise, klasik suçların bilişim sistemlerinden yararlanılarak işlenmesi olup, bu suçların nitelikli şekli olarak o suçla ilgili bölümlerde yer almaktadır. TCK'nın 112, 113, 125, 132, 133, 134, 135, 136, 138, 142/2-e, 158/1-f, 213-218, 226, 228 vs maddelerinde yazılı suçların bilişim sistemleri kullanılarak işlenmesi mümkündür. Bu suçlardan davayı ilgilendiren ve sanığın eylemine uygun bulunan suç, TCK'nın 142/2-e maddesinde öngörülen 'bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle hırsızlık' suçu olup, bu suç üzerinde durulacaktır.

TCK'nın 244. maddesinin bir ve ikinci fıkralarında klasik mala zarar verme suçunun özel bir şekli düzenlenmiş, 3. fıkrada nitelikli haline, 4. fıkrada ise haksız çıkar sağlanmasına yer verilmiştir. Bilişim sistemlerinin veya verilerin zarar görmesi halinde, kişinin malvarlığında bir azalma meydana geleceği gibi toplumun, bilişim sistemlerinin işleyişine olan güvenleri ve ekonomik düzenin sağlıklı işleyişi etkilendiği bilişim sistemlerinin zarar görmeden işler durumda bulunmasında toplumsal yarar olduğu için yasanın 'topluma karşı işlenen suçlar' kısmına alınmıştır. Maddede yazılı suçun oluşması için, bir bilişim sisteminin işleyişine yönelik engelleyici ve zarar verici fiiller bulunmalıdır. Diğer bir anlattırıla bilişim sistemine yapıları müdahalelerle sistemin; veri işleme fonksiyonunu yerine getirmesi engellenme fonksiyonunu tamamen veya kısmen kaybetmeli veya verilere zarar verilmelidir.

Maddenin 4. fıkrasında kabul edilen bilişim sistemi aracılığıyla haksız yarar sağlama suçu, bileşik suç olup, 1 ve 2. fıkrada yazılı suçların işlenerek bir çıkar sağlanması halinde gerçekleşecektir. Yani failin, bilişim sisteminin işleyişini engellemesi, bozması, verileri yok etmesi, değiştirmesi bozması, erişilmez kılınması, sisteme veri yerleştirip veya mevcut verileri başka yere göndermesi sonucu kendisine ya da bir başkasına haksız çıkar sağlaması hallerinde bu suç oluşacaktır.

Ayrıca maddede 'başka bir suçu oluşturmaması halinde' denilerek 'tali norm' niteliğinde bir düzenleme yapılmıştır. Yani bilişim sistemleri aracılığıyla bir çıkar sağlandığında öncelikle bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle hırsızlık, bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılk, zimmet gibi asli ( birinci derecede )olan önce uygulanması gereken bir başka suçun oluşup oluşmadığı tartışılmalı, eylem başka bir suçu oluşturmamışsa, o zaman TCK'nın 244/4. maddesi irdelenmelidir.

Temyiz davasına konu olan olayda sanık, bilişim sistemine zarar verme veya verileri yok etme, bozma, erişilmez kılma amacıyla hareket etmemektedir. Hedefi bilişim sistemi olmayıp, amacı bilişim sistemini kullanarak şikayetçinin bankadaki parasını çalmak, ele geçirmektir. Tamamıyla malvarlığına yöneliktir. Bu amaçla yani şikayetçinin parasına ulaşmak için bankanın sistemine girmiş, banka sistemi ve verilere yönelik bir eylemde bulunmamış, hesaptaki parayı kendi hesabına havale etmiştir. Hırsızlık suçu bilişim sisteminden yararlanılarak işlenmiş olup, dolaylı bilişim suçu mevcuttur ve sanığın eylemi tali norm niteliğinde bulunan 244/4. maddesindeki suça uygun olmayıp, daha ağır cezayı gerektiren 142/2-e maddesindeki suça uygun bulunmaktadır. Yüksek Yargıtay Altıncı Ceza Dairesinin görüşü de bu doğrultudadır.

Öte yandan eylemin 765 sayılı Ceza Yasası döneminde 525/b-2 maddesine uygun bulunması, yeni yasada bu suçun karşılığı olan 244/4. maddenin uygulanmasını gerektirmemektedir. Çünkü 765 sayılı Yasa'da 525/b maddesi asli norm olarak düzenlenmiştir ve 765 sayılı Yasa'da 'bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle hırsızlık suçuna yer verilmemiştir. Hırsızlık bölümünde düzenleme bulunmadığı için 525/b maddesinin uygulanması zorunlu olup, yasaya uygundur. Nitekim 5237 sayılı Yasa'da bazı suçlar; 765 sayılı Ceza Yasasından farklı düzenlenmiştir. Bina dahilinde hırsızlık suçu, bileşik suç olmaktan çıkarılmış, iki ayrı suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Kendiliğinden hak alma, kavga, kavgada silah gösterme, ticarete hile karıştırma, karşılıksız yararlanma suçlan da 765 sayılı Türk Ceza Kanununda olduğu gibi düzenlenmemiştir. Bu itibarla sanığın eylemi 765 sayılı TCKnin 525/b-2. maddesine uygun bulunsa bile, bu suçun karşılığı olan 5237 sayılı Yasanın 244/4. maddesinin düzenleniş biçimi, sistem ve verilere zarar verme amacı olmayıp, paranın alınarak suçun mal varlığına karşı işlenmesi ve 525/b maddesinde olmayıp fıkrada yer alan' başka bir suçu oluşturması, unsurunun gerçekleşmemesi nedeniyle 5237 sayılı TCKnin 244/4. maddesiyle hüküm kurulması mümkün değildir. Sanığın eylemi TCKnin 142/2-e maddesinde yazılı bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle hırsızlık suçunu oluşturduğu ve karşılaştırmanın bu maddeyle yapılması gerektiğinden çoğunluk görüşüne katılmıyoruz" gerekçeleriyle karşı oy kullanmışlardır.

Yargıtay C.Başsavcılığı'nca ise 06.08.2009 gün ve 19669 sayı ile; "Bilişim suçları öğretide ve uygulamada öncelikle;

a )Doğrudan bilişim suçu ( gerçek bilişim suçlan )

b )Dolayısıyla bilişim suçu ( bilişim bağlantılı suçlar )biçiminde tasnife tabi tutulmuştur. Türk Ceza Kanunu'nda da bu sistem kabul edilmiştir. Şöyle ki:

Bilişim sisteminden amaç, verileri toplayıp yerleştirdikten sonra bunları otomatik işleme tabi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Bilişim alam ise, bilgileri depo ettikten sonra bunları otomatik olarak işleme tabi tutan sistemlerden oluşan alanlardır. Ceza Yasası'nın 2. Kitap, 3. Kasım, 10. Bölümünde 'Bilişim Alanında Suçları başlığında 243. maddede 'Bilişim Sistemine Girme; 244. maddede 'Sistemi Engelleme, Bozma, Verileri Yok Etme veya Değiştirme,245. maddede' Banka veya Kredi Kartlarının Kötüye Kullanılması, düzenlenmiştir.

Dolayısıyla bilişim suçlan ise, klasik suçların bilişim sistemlerinden yararlanılarak işlenmesi olup, bu suçların nitelikli şekli olarak o suçla ilgili bölümlerde yer almaktadır. TCK'nın 112, 113, 125, 132, 133, 134, 135, 136, 138, 142/2-e, 158/1-f, 213-218, 226, 228 vs maddelerinde yazılı suçların bilişim sistemleri kullanılarak işlenmesi mümkündür. Bu suçlardan davayı ilgilendiren ve sanığın eylemine uygun bulunan suç, TCK'nın 142/2-e maddesinde öngörülen 'bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle hırsızlık, suçu olup, bu suç üzerinde durulacaktır.

TCK'nın 244. maddesinin bir ve ikinci fıkralarında klasik mala zarar verme suçunun özel bir şekli düzenlenmiş, 3. fıkrada nitelikli haline, 4. fıkrada ise haksız çıkar sağlanmasına yer verilmiştir. Bilişim sistemlerinin veya verilerin zarar görmesi halinde, kişinin malvarlığında bir azalma meydana geleceği gibi toplumun 'bilişim sistemlerinin işleyişine olan güvenleri ve ekonomik düzenin sağlıklı işleyişi etkilendiği bilişim sistemlerinin zarar görmeden işler durumda bulunmasında toplumsal yarar olduğu için yasanın 'topluma karşı işlenen suçlar' kısmına alınmıştır. Maddede yazılı suçun oluşması için, bir bilişim sisteminin işleyişine yönelik engelleyici ve zarar verici fiiller bulunmalıdır. Diğer bir anlatımla bilişim sistemine yapılan müdahalelerle sistemin; veri işleme fonksiyonunu yerine getirmesi engellenmeli, fonksiyonunu tamamen veya kısmen kaybetmeli veya verilere zarar verilmelidir.

Maddenin 4. fıkrasında kabul edilen bilişim sistemi aracılığıyla haksız yarar sağlama suçu, bileşik suç olup, 1 ve 2. fıkrada yazılı suçların işlenerek bir çıkar sağlanması halinde gerçekleşecektir. Yani failin, bilişim sisteminin işleyişini engellemesi, bozması, verileri yok etmesi, değiştirmesi, bozması, erişilmez kılınması, sisteme veri yerleştirip veya mevcut verileri başka yere göndermesi sonucu kendisine ya da bir başkasına haksız çıkar sağlaması hallerinde bu suç oluşacaktır.

Ayrıca maddede 'başka bir suçu oluşturmaması halinde' denilerek 'tali norm' niteliğinde bir düzenleme yapılmıştır. Yani bilişim sistemleri aracılığıyla bir çıkar sağlandığında öncelikle bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle hırsızlık, bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık, zimmet gibi asli ( birinci derecede )olan önce uygulanması gereken bir başka suçun oluşup oluşmadığı tartışılmalı, eylem başka bir suçu oluşturmamışsa, o zaman TCK'nın 244/4. maddesi irdelenmelidir.

Temyiz davasına konu olan olayda sanık, bilişim sistemine zarar verme veya verileri yok etme, bozma, erişilmez kılma amacıyla hareket etmemektedir. Hedefi bilişim sistemi olmayıp, amacı bilişim sistemini kullanarak şikayetçinin bankadaki parasını çalmak, ele geçirmektir. Tamamıyla malvarlığına yöneliktir. Bu amaçla yani şikayetçinin parasına ulaşmak için bankanın sistemine girmiş, banka sistemi ve verilere yönelik bir eylemde bulunmamış, hesaptaki parayı kendi hesabına havale etmiştir. Hırsızlık suçu bilişim sisteminden yararlanılarak işlenmiş olup, dolaylı bilişim suçu mevcuttur ve sanığın eylemi tali norm niteliğinde bulunan 244/4. maddesindeki suça uygun olmayıp, daha ağır cezayı gerektiren 142/2-e maddesindeki suça uygun bulunmaktadır. Yüksek Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi'nin görüşü de bu doğrultudadır.

Öte yandan, eylemin 765 sayılı Ceza Yasası döneminde 525/b-2 maddesine uygun bulunması, yeni yasada bu suçun karşılığı olan 244/4. maddenin uygulanmasını gerektirmemektedir. Çünkü 765 sayılı Yasa'da 525/b maddesi asli norm olarak düzenlenmiştir ve 765 sayılı Yasa'da' bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle hırsızlık' suçuna yer verilmemiştir. Hırsızlık bölümünde düzenleme bulunmadığı için 525/b maddesinin uygulanması zorunlu olup, yasaya uygundur. Nitekim 5237 sayılı Yasa'da bazı suçlar, 765 sayılı Ceza Yasası'ndan farklı düzenlenmiştir. Bina dahilinde hırsızlık suçu, bileşik suç olmaktan çıkarılmış, iki ayrı suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Kendiliğinden hak alma, kavga, kavgada silah gösterme, ticarete hile karıştırma, karşılıksız yararlanma suçlan da 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda olduğu gibi düzenlenmemiştir. Bu itibarla sanığın eylemi 765 sayılı TCK'nın 525/b-2. maddesine uygun bulunsa bile, bu suçun karşılığı olan 5237 sayılı Yasa'nın 244/4. maddesinin düzenleniş biçim, sistem ve verilere zarar verme amacı olmayıp, paranın alınarak suçun mal varlığına karşı işlenmesi ve 525/b maddesinde olmayıp fıkrada yer alan' başka bir suçu oluşturması' unsurunun gerçekleşmemesi nedeniyle 5237 sayılı TCK'nın 244/4. maddesiyle hüküm kurulması mümkün değildir. Sanığın eylemi TCK'nın 142/2-e maddesinde yazılı bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle hırsızlık suçunu oluşturduğu ve karşılaştırmanın bu maddeyle yapılması gerektiğinden, hükmün yasaya aykırı olduğu" görüşleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire'nin bozma kararının kaldırılmasına karar verilmesi talep olunmuştur.

Dosya, Yargıtay Birinci Başkanlığı'na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu'nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Sanık Volkan ile firari Saim'in birlikte hareket ederek, daha önceden haksız bir şekilde ele geçirdikleri katılan firmanın internet bankacılık şifresini kullanmak suretiyle, katılanın Ş... bank Ankara K. Şubesindeki hesabından 10.750 YTL'yi internet kanalı ile Ş ... bank-İstanbul Z Şubesinde sanık Volkan adına açtırdıkları hesaba havale ettikleri ve aynı gün banka şubesinden çektikleri olayda,

Sanığın eyleminin, 765 sayılı TCY'nin ikinci kitap, onbirinci babta düzenlenen bilişim alanında suçlar bölümünün 525/b-2 maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu yönünde herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca çözümü gereken uyuşmazlık, sanığın 765 sayılı TCY'nin 525/b-2. maddesine uyan eyleminin, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY'nin 244/4. maddesine mi, yoksa 142/2-e maddesine mi, uyan suçu oluşturduğuna ilişkindir.

5237 sayılı TCY'nin kişilere karşı suçların düzenlendiği, ikinci kitap, ikinci kısım, onuncu bölümünde yer alan malvarlığına karşı suçlar bölümünde bulunan hırsızlık suçunun temel şekli 5237 sayılı TCY'nin 141. maddesinde; zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden almak şeklinde düzenlenmiş, aynı Yasa'nın 142. maddesinin 2. fıkrasının ( e )bendinde de; suçun, bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmesi nitelikli hal olarak yaptırıma bağlanmıştır.

"Bilişim alanında suçlar" ise, topluma karşı suçların düzenlendiği ikinci kitap, üçüncü kısım, onuncu bölümde düzenlenmiştir. 5237 sayılı TCY'nin;

243. maddesinde bilişim sistemlerine izinsiz girilmesi,

244. maddesinde de sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme,

244. maddenin birinci fıkrasında, bir bilişim sisteminin işleyişini engelleme, bozma,

244. maddenin ikinci fıkrasında, bilişim sistemindeki verileri bozma, yok etme, değiştirme veya erişilmez kılma, sisteme veri yerleştirme, var olan verileri başka yere gönderme,

Fiilleri suç olarak düzenlenirken,

244. maddenin dördüncü fıkrasında, bu fiillerin gerçekleştirilmesi suretiyle kişinin haksız çıkar sağlaması eyleminin, başka bir suçu oluşturmaması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezasını gerektiren bir suç olarak cezalandırılacağı yaptırıma bağlanmıştır.

Ayrıca;

244. maddesinin üçüncü fıkrasında, birinci ve ikinci fıkralarda belirtilen eylemlerin bir banka veya kredi kurumuna ya da bir kamu kurum veya kuruluşuna ait bilişim sistemi üzerinde gerçekleştirilmesi halinde, verilecek cezanın yarı oranında artırılacağına,

245. maddesinde "banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması eylemlerine",

246. maddesinde ise bilişim suçları nedeniyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunmasına,

İlişkin hususlar düzenlenmiştir.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için öncelikle "bilişim sistemi" ve "veri" kavramları üzerinde durmak gerekmektedir.

5237 sayılı TCY'nin 142. maddesinin gerekçesinde, bilişim sisteminin tanımı yapılmayarak, hırsızlık suçunun bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmesinin, daha ağır ceza ile cezalandırmayı gerektiren nitelikli bir unsur olduğunun belirtilmesi ile yetinilirken; bilişim sistemi 243. madde gerekçesinde" verileri toplayıp yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tabi tutma olanağı veren manyetik sistemlerdir" şeklinde tanımlanmıştır. Aynı gerekçede, sistem içindeki bütün soyut unsurların veri terimi kapsamında olduğu da dile getirilmiştir.

Veri, Avrupa Konseyi Siber Suç Sözleşmesi'nin 1. maddesinde "bir bilgisayar sisteminin belli bir işlevi yerine getirmesini sağlayan yazılımlar da dahil olmak üzere, bir bilgisayar sisteminde işlenmeye uygun nitelikteki her türlü bilgiyi ifade eder', 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun'un tanımlar başlıklı 2. maddesinde ise "bilgisayar tarafından üzerinde işlem yapılabilen her türlü değeri" ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.

Bilişim alanında suçlar bölümünde yer alan 243 ve 244. maddeler ile bilişim sistemi ve sistemin işleyişine yönelik saldırıların önlenmesi amaçlanmış olup, sistemin soyut unsurlarına karşı işlenen zarar verici fiiller yaptırım altına alınmıştır.

244. maddenin 4. fıkrasında yer alan; "Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiillerin işlenmesi suretiyle kişinin kendisinin veya başkasının yararına haksız bir çıkar sağlamasının başka bir suç oluşturmaması halinde ... " biçimdeki ifadeden, bu fıkradaki düzenlemenin tali norm niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, bilişim sistemleri aracılığıyla haksız çıkar sağlanmış olması halinde, öncelikle Yasa'da düzenlenmiş olan bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenebilen diğer suçların oluşup oluşmadığı değerlendirilmeli, şayet gerçekleştirilen eylem bu suçlardan hiçbirisinin tanımına uygun değilse, o zaman 244. maddenin 4. fıkrası hükmü uyarınca uygulama yapılmalıdır.

Uyuşmazlık konusu, Yargıtay Ceza Daireleri arasında farklı yorumlanmış olup; Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi'nin 22.01.2008 gün ve 8423-117, 28.02.2008 gün ve 22-1141, 28.02.2008 gün ve 23-1160, 26.09.2007 gün ve 5875-7637 sayılı kararlarında, eylemin 5237 sayılı TCY'nin 244/4. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu kabul edilmiş iken,

Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi'nin 02.06.2008 gün ve 555-12249 sayılı kararında ise benzer eylemin, 5237 sayılı TCY'nin 142/2-e maddesinde düzenlenen nitelikli hırsızlık suçunu meydana getirdiği kabul edilmiştir.

Bu konu öğretide de tartışmalı olup, bir kısım yazarlar bilişim sistemiyle hukuka aykırı yarar sağlama eylemlerinin, genellikle bilişim suçları veya dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirilebileceği, gelişen teknolojiyle birlikte değişen suç türleri nedeniyle bilişim hırsızlığı suçuna yer verilmesinin gerekli bulunduğu, ancak bu suçun bağımsız bir suç tipi olarak düzenlenerek, hangi eylemleri kapsayacağının açıkça belirlenmesi gerektiğini, bilişim sistemini kullanmak suretiyle hırsızlık suçunu düzenleyen hükmün uygulanmasının bir iki örnek dışında imkansız olduğunu ileri sürmüş ( Yılmaz Yazıcıoğlu, Bilişim Suçları, Hukuki Perspektifler Dergisi, Sayı 2, s. 143,144; Murat Volkan Dülger, Bilişim Suçları, Ankara 2004, s. 290 ), bir kısım yazarlar ise başkasının banka hesabına internet üzerinden girerek bu hesaptan failin kendisi veya başkasının hesabına para aktarması şeklinde gerçekleşen olaylarda da bilişim sistemlerini kullanarak hırsızlık veya dolandırıcılık suçlarının unsurları itibariyle gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılmalıdır, şeklinde görüş bildirmektedirler ( Doç. Dr. Mahmut Koca, Kadir Has Ün. Hukuk Fak., Bilişim Hukuku Konferansı, Ekim 2008 Yargıtay ).

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık Volkan'ın; firari Saim ile birlikte hareket ederek, daha önceden haksız bir şekilde ele geçirdikleri katılan firmanın internet bankacılık şifresini kullanmak suretiyle, katılanın Ş bank Ankara K. .. Şubesindeki hesabından 10.750 YTL'yi Ş ... bank-İstanbul Z Şubesinde sanık Volkan adına açtırdıkları hesaba havale edip, aynı gün banka şubesinden çekmek şeklinde gerçekleştirdiği eylemdeki kastı, katılan firmanın banka hesabında bulunan, taşınır nitelikteki parayı bilişim sistemini kullanmak suretiyle kendi banka hesaplarına geçirmeye, katılanın rızasına aykırı olarak malvarlığında azalmaya neden olmaya; başka bir anlatımla var olan veriyi başka bir yere göndermekten ziyade, bu verinin temsil ettiği parayı alarak mal edinmeye yöneliktir. Kaldı ki sanığın katılanın internet bankacılık hesabında bulunan parasına ulaşmak için bilişim sistemlerini araç olarak kullanmaktan başka alternatifi de yoktur. Dolayısıyla olayımızda, 5237 sayılı TCy'nin 142/2-e maddesinde düzenlenmiş bulunan "bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık" suçunun gerçekleştiği kabul edilmelidir. Şu halde, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCY'nin 142/2-e maddesindeki nitelikli hırsızlık suçunu oluşturduğunun kabul edilmesi karşısında; 244. maddenin 4. fıkrası uyarınca uygulama yapma olanağı da bulunmamaktadır.

Öte yandan 5252 sayılı Yasa'nın 9/3. maddesi uyarınca sanık yararına olan hükmün, önceki ve sonraki yasaların ilgili bütün hükümlerinin somut olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle bulunacağının gözetilmemesi, 765 sayılı Yasa ile yapılan uygulama açıkça sanık yararına olduğundan, sonuca etkili görülmemiştir.

Ayrıca, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazında yer almamış olmakla birlikte, hükmün her yönüyle incelenmesi zorunluluğu bulunduğundan, ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 21.11.2006 gün ve 8/245-246 sayılı kararında vurgulandığı üzere; 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa'nın 4. maddesi ile, nisbi ve tazminat kabilinden para cezaları hariç olmak üzere, Özel Yasalar ile tüzüklerdeki para cezaları yüzkırkikibinsekizyüzaltmış kat ile iki kat arasında değişen miktarlarda arttırılmış, 5. maddesinin ı. fıkrasıyla, yasalarda öngörülen ağır para cezaları adli para cezasına dönüştürülmüş, 2. fıkrasında ise, nisbi nitelikteki adli para cezaları hariç olmak üzere, adli para cezalarında, cezanın alt sınırının dörtyüzellimilyon, üst sınırının ise yüzmilyar Türk Lirası olarak uygulanacağı belirtilmiş, bu şekilde Özel Yasalarda düzenlenmiş bulunup adli para cezasını gerektiren suçlarda 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren para cezasının alt sınırı dörtyüzellimilyon liraya, üst sınırı ise yüzmilyar liraya çıkartılmıştır.

01.01.2005-31.05.2005 01.06.2005 tarihinden itibaren 489 - 123.877 YTL 450 - 100.000 YTL Para cezalarının hesaplanmasında ve ödenmesinde 1 Yeni Türk Lirası'nın altında kalan tutarların dikkate alınamayacağı yönündeki 5083 sayılı Yasa'nın 2 ve 765 sayılı TCY'nin 2/2. maddesi hükmü karşısında, mevcut yasa değişikliğinin sanık lehine olması nedeniyle, 1 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen suçlarda da Özel Yasalardaki para cezası miktarının yeniden hesaplanıp belirlenmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu yeni ilke doğrultusunda yapılan hesaplama sonucu adli para cezasının alt ve üst sınırları;

Şeklinde belirlenmiş ancak, 01.01.2005-31.05.2005 tarihinde işlenen suçlar açısından, sonradan yürürlüğe giren 5252 sayılı Yasa hükümlerinin lehe olması nedeniyle 01.01.2005-31.05.2005 tarihleri arasında işlenen suçlar açısından da para cezasının 450-100.000 YTL olarak uygulanması zorunlu hale gelmiştir.

Diğer yönden, 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 5. maddesinde yer alan " ... kanunlarda öngörülen 'ağır para' cezalan, 'adli para' cezasına dönüştürülmüştür" şeklindeki emredici hükme aykırı olarak sanık hakkında hükmedilen "ağır para" cezasının, "adli para" cezasına dönüştürülmesine karar verilmemiş olması da hukuka aykırıdır.

Bu nedenlerle somut olayda, sanığın 23.03.2005 tarihinde işlediği bilgileri otomatik işleme tabi tutulmuş bir sistemi kullanarak hukuka aykırı yarar sağlamak suçundan, 765 sayılı TCY'nin 525/b-2. maddesi uyarınca 2 yıl hapis ve 450 YTL adli para cezası ile, anılan Yasa'nın 59/2. maddesi uyarınca cezasından 1/6 oranında indirim yapılarak 1 yıl 8 ay hapis ve 375 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken, adli para cezasının, 489 TL ağır para cezası olarak saptanıp, müteakip indirimlerin bu miktar üzerinden yapılması suretiyle fazla para cezasına hükmedilmesi isabetsizdir.

Bu itibarla haklı nedene dayanan Yargıtay c.Başsavcılığı itirazının, Ceza Genel Kurulu'nca saptanan diğer nedenler de nazara alınarak kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün bu nedenlerle bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususta 5320 sayılı Yasa'nın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY'nin 322. maddesi uyarınca Ceza Genel Kurulu'nca da karar verilmesi olanaklı bulunduğundan, eleştiri dışında sair yönleri isabetli bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyesi Kubilay Taşdemiri "Gelişen teknoloji nedeniyle bilgisayarın yaşamın her bölümünde yaygın biçimde kullanılması, bir taraftan işlemleri çabuklaştırmış, bir taraftan da önceden akla gelmesi dahi olanaklı olmayan yepyeni suç türlerini gündeme getirmiştir. Bu gelişmeler karşısında yasa koyucu Türkiye'nin üyesi olduğu çeşitli uluslararası kuruluşların tavsiye kararlarına uyum sağlayabilmek için hukuki alanda düzenlemeler yapma gereğini duymuştur. Bunun sonucunda 14.06.1991 gün ve 3756 saydı Yasa'nın 20. maddesi ile 765 saydı TCK'ya "Bilişim Alanında Suçları" başlığı altında "Onbirinci Bab" eklenmiştir.

Bu düzenleme, ( anılan Yasanın gerekçesinde de belirtildiği gibi )bilişim tekniği çağdaş hayatta büyük süratle yaygınlaştığı için yerleştirilmiş program, veri ve diğer bütün unsurları en büyük hassasiyetle korumak zaruretinden kaynaklanmıştır.

Bilişim suçları, 765 sayılı TCK'da 525/a, 525/b, 525/c ve 525/d maddeleri olmak üzere toplam 4 maddeden oluşmakta, 525 a/b ve c maddelerinde beş değişik suç söz konusu olduğu halde, 525/d maddesinde yeni bir suç düzenlenmeyip fer'i ceza öngörülmekte idi.

01 Haziran 2005 tarihinde ise, 5237 saydı TCK'ya onuncu bölümde bilişim alanında suçlan kapsayacak temel hükümler getirilmiştir. "Bilişim sistemlerine izinsiz girilmesi ( m. 243 )", "bilişim sistemlerindeki verilere müdahalelerde bulunulması ( m. 244 )", "bilişim sistemleri aracılığıyla haksız yarar sağlanması ( m. 244/ )", "banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması ( m. 245 )" gibi suçlar, bilişim suçları olarak düzenlenmiştir.

Bu suçlar dışında, bilişim teknolojilerinin getirdiği olanaklar dolayısıyla ortaya çıkan ve bilişim teknolojileri de aracı kılınarak işlenebilen "haberleşmenin gizliliğini ihlal ( m. 132 )", "haberleşmenin engellenmesi ( m. 124 )", "eğitim ve öğretimin engellenmesi ( m. 112 )", ve "kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının faaliyetlerinin engellenmesi, ( m. 113 )" gibi bilişim suçlan da yer almaktadır.

Yine 5237 sayılı TCK'da çeşitli bölümlerde bilişim sistemleriyle işlenmesi olanaklı suç tiplerine de yer verilmiştir. Yasa'nın 135. maddesinde" kişisel verilerin kaydedilmesi', 136. maddesinde "kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme', 138. maddesinde" verileri, yok etmeme" 142. maddesinin 2. fıkrasının b bendinde nitelikli hırsızlık suçu ile 158. maddenin 1. fıkranın f bendindeki nitelikli dolandırıcılık suçu bağımsız suç tipleri şeklinde düzenlenmişlerdir.

5237 sayılı TCK'nın bilişim alanında suçlara ilişkin hükümlerini eleştirmemek mümkün değildir. Kanun, bu alandaki suçların düzenlenmesi bakımdan madde hükümlerinin kaleme alınışından suç siyasetine, suçların düzenlenme şeklinden, uygulanamayacak hükümler içermesine, madde metni ile madde gerekçelerinin birbirinden farklı olmasına, bilişim alanında özel bir bölüm bulunmasına rağmen sistemin dışına çıkılarak genel hükümler içinde de düzenlemelere yer verilmeye çalışılmasına, miktarları itibariyle anlamsız cezalar içermesinden ( m. 243/1-2 )sonuçları ile orantılı olmayan ağır cezalar barındırmasına kadar çeşitli çarpıklıkları da bünyesinde taşımaktadır.

765 sayılı TCK'nın onbirinci babı az önce vurguladığını gibi "Bilişim Alanında Suçlar" başlığını taşımasına rağmen, bu babta yer alan maddelerde ( 525/a-b-c-d )bilişim kavramı yer almamış, anılan maddelerde anahtar sözcük olarak "bilgileri otomatik işleme tabi tutmuş bir sistem" kavramı kullanılmış, ancak bu kavramın da ne anlama geldiği yasada açıklanmamıştır.

Söz konusu Onbirinci Babı 765 sayılı TCK'ya ekleyen 3756 sayılı Yasa'nın gerekçesinde "bilgileri otomatik işleme tabi tutan sistem" kavramının yanında ayraç içinde bilgisayar kavramı kullanılmıştır.

5237 sayılı TCK'da, 765 sayılı TCK'daki" bilgileri otomatik işleme tabi tutan" ifadeleri terk edilerek yerine "bilişim sistem", diğer herhangi bir unsur yerine ise "veri" kavramları kullanılmıştır.

Bilişim kavramının öğretide değişik tanımları yapılmıştır. Bir tanıma göre "bilişim; teknik, ekonomik, sosyal hukuk ve benzeri alanlardaki verinin saklanması, saklanan bu verinin otomatik olarak işlenmesi, organize edilmesi, değerlendirilmesi ve aktarılmasıyla ilgili bilim dalıdır" ( Yenidünya, A.Caner-Değirmenci Olgun, Mukayeseli Hukukta ve Türk Hukukunda Bilişim Suçları, İstanbul Legal Yayımevi, s. 27-2003 ).

Bilişim kelimesi, Fransızca bir kelimeden Türkçeye çevrilmiş olup, Fransızca "bilgi" ve "otomatik" kelimelerinin birleşmesinden türemiştir. Bilginin otomasyona tabi tutulması sonucunda işlenmesi, yani verilerin saklanması, organize edilmesi, değerlendirilmesi, nakledilmesi ve çoğaltılması anlamlarını içermektedir. Günümüzde bütün bu işlemleri yapabilme özelliğine sahip cihazlar ise bilgisayarlardır.

Veri: Bilgisayar tarafından üzerinde işlem yapılabilen her türlü değerdir. ( 5651 sayılı Kanun m. I-k )

Başka bir tanımla " ... bilgisayar tarafından iletişim, açıklama ve işlem amacıyla herhangi bir gaye, konu, durum, koşul, fikir ya da diğer unsurları açıklamak için ( ve )sayılan, harfleri, simgeleri belirtmek üzere kullanılan genel terim ... dir. ( Yüksel Ersoy; Genel Hukuki Koruma çerçevesinde Bilişim Suçlan, A.Ü. 5.B.F.D. s. 119, s. 3-4, s. 169 Ankara-1994 )

Bilişim sistemi ise, verileri toplayıp yerleştirdikten sonra bunları otomatik olarak işleme tabi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. ( 5237 sayılı TCK'un 243. madde gerekçesi )

Bilişim sisteminin, bilgileri otomatik olarak işleme tabi tutması ve manyetik olması dışında en önemli özelliği, genel amaçlı kullanımı özelliğidir. Yani belli bir işin yapılmasına özgülenip başka bir fonksiyon eda edemeyen bir sistem bilişim sistemi değildir. Örneğin otomatik çamaşır makineleri, elektronik uzaktan kumandalı programlanabilen buzdolabı, genel amaçlı işlem yapamadıklarından, yani yüklenen değişik programlara göre başka nitelikli işlemleri yapamadıklarından bilişim sistemi olarak kabul edilmeyecektir. ( Levent Kurt, Açıklamalı-İçtihatlı Tüm Yönleriyle Bilişim Suçları ve Türk Ceza Kanunundaki Uygulaması s. 14, Seçkin Yayınevi, Ankara-2005 )

Özetlersek, 765 sayılı Yasa'da kullanılan "bilgileri otomatik işleme tabi tutan bir sistem" ibaresi ile 5237 sayılı Yasa'da yer alan "bilişim sistemi" kavramları ile genel amaçlı kullanıma uygun bilgisayarlar anlatılmak istenmiştir.

Bilişim ile bilgisayar terimleri aynı anlamda kullanılmaktaysa da, gerçekte bunlar aynı şey demek değildir. "Bilişim" sözcüğü "bilgisayar" kelimesine oranla daha geniş kapsamlıdır. Bilgisayar, aritmetik ve mantık işlemi dizeleriyle oluşturulmuş programlara göre verileri ( bilgileri )otomatik işlemlere tabi tutan sistemlere verilen ortak isim iken, bilişim ise bilgisayardan da faydalanmak suretiyle bilginin saklanması, iletilmesiyle işlenerek kullanılır hale gelmesine konu olan akademik ve meslek disipline verilen addır, başka bir deyişle bilgisayar kullanma ilmidir. ( R. Yılmaz Yazıcıoğlu, Bilgisayar Suçları, s. 131, Alfa Yayınevi 1997 )

Bu açıklamalardan sonra konumuzu ilgilendiren 5237 sayılı TCK'nın 244. maddesine gelirsek;

Maddenin 1. fıkrasında, bir bilişim sisteminin işleyişine yönelik engelleyici ve zarar verici fiiller yaptırım altına alınmaktadır. Bu fıkrada yaptırıma bağlanan fiil, bilişim sisteminin işleyişinin engellenmesi ve bozulmasıdır.

2. fıkrada düzenlenen suçun konusunu bir bilişim sistemindeki verilerin dokunulmazlığı oluşturmaktadır. Verilerin bozulması, yok edilmesi, değiştirilmesi, erişilmez kılınması, sisteme veri yerleştirilmesi veya mevcut verilerin başka yere gönderilmesi hareketlerinden birinin işlenmesi ile suç oluşmaktadır.

3. fıkrada maddenin 1. ve 2. fıkralarındaki eylemlerin bir banka veya kredi kurumuna ya da bir kamu kurum veya kuruluşuna ait bilişim sistemi üzerinde işlenmesi ağırlatıcı neden olarak, 4. fıkrada ise maddenin 1. ve 2. fıkralarında belirtilen fiilleri işleyen failin kendisine veya başkasına haksız bir yarar sağlaması hali artırıcı neden olarak düzenlenmiştir. O halde maddenin 1. ve 2. fıkralarında belirtilen fiillerin gerçekleştirilmesi ile haksız çıkar sağlanması halinde suç tanımlanır. Ancak bu son fıkraya göre ceza tayini için fiilin daha ağır bir cezayı gerektiren suç oluşturmaması gerekir.

765 sayılı TCK'nın 525/b-2 ( 765 sayılı TCK m. 525/b-2: "Bilgileri otomatik işleme tabi tutmuş bir sistemi kullanarak kendisi veya başkası lehine hukuka ay km yarar sağlayan kimseye 1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 2.000.000 liradan 20.000.000 liraya kadar ağır para cezası verilir'? maddesine karşılık olarak 5237 sayılı TCK'da yapılan düzenlenmelerden birisi de bu fıkradadır. Bunun dışında 5237 sayılı TCK'da bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle hırsızlık ( m. 142/2-e ), dolandırıcılık ( m. 158/1-f )ile banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçlan ( m. 245 )düzenlenmiştir. Başka bir anlatımla, 765 sayılı TCK'daki 525/b-2 madde, yukarıda belirttiğim dört adet suçu üretmiştir.

Bu açıklamaların ışığında somut olaya gelirsek, eylem, sanıkların haksız şekilde ele geçirilen şifreyi kullanarak, yakınanın banka şubesindeki hesabında yer alan parayı internet kanalı ile daha önce açtırdıkları hesaba havale ettirerek çekme fiilidir. Bu eyleme, sayın azınlık görüşü ve onun doğrultusunda hazırlanan itirazda belirtildiği şekilde TCK'nin 142/2-e maddesi mi, yoksa, çoğunluk görüşümüz doğrultusunda TCK'nin 244/4. maddesi mi uygulanacaktır?

Sayın azınlığa göre, bu fiile TCK.nın 244/4. maddesi uygulanamaz, zira, bu fıkra tali norm niteliğindedir. Dolayısıyla bilişim sistemleri aracılığıyla bir çıkar sağlandığında, öncelikle bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle hırsızlık, dolandırıcılık, zimmet gibi daha önce uygulanması gereken bir suçun oluşup oluşmadığı tartışılmalı, eylem başka bir suçu oluşturmaması halinde TCKnın 244/4. maddesi irdelenmelidir; bu nedenle de eyleme aynı Yasanın 142/2-e maddesindeki ( bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle hırsızlık )suçu uygulanmalıdır; zira m. 142/2-e asli norm niteliğindedir görüşündedir.

İlke olarak sayın azlığın belirttiği husus doğrudur. Bir norm, sadece diğer bir norm uygulanmadığı sürece uygulanabilir hale geliyorsa ikincil ya da talidir. Ancak sanıkların gerçekten eyleminde TCKnın 142/2-enin koşulları var mıdır?

Bilindiği gibi, hırsızlık suçunun temel şekli, 5237 sayılı TCKnın 141/1. maddesinde tamlanmıştır. Bu maddede aynen;

"1 )Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

2 )Ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerjide de taşınır mal sayılır" denilmektedir.

Maddenin yazılışından çok net şekilde anlaşılacağı gibi hırsızlık suçunun maddi konusu başkasına ait taşınır maldır.

Maddenin ikinci fıkrasında ekonomik bir değer taşıyan her türlü enelji taşınır mal sayılmıştır.

Buna göre, elektrik enerjisi, gazlar, tabi veya suni buharlar da hırsızlık suçunun konusunu oluşturabilecektir. ( Madde gerekçesi )

Yine örneğin, başkasına ya da kamuya ait telefon şebekesinden bedeli ödenmeksizin ve hukuk dışı yollarla yararlanılması durumunda, hırsızlık suçu oluşmaz. Çünkü, ortada taşınabilir bir mal yoktur. ( 5237 sayılı TCK'nin 163. maddesi gerekçesi )

Taşınır mal aynı zamanda eşya ( şey )anlamındadır. Yasa sadece mal demekle yetinmemiş bunu nitelendirmiştir. Taşınır, yani menkul bir mal. O halde suçun konusunu oluşturacak malın bu tanıma uygun yani yerinden alınıp götürülebilecek nitelikte olması gerekir. Taşınır mal mevcut ve maddi varlığı olan bir cisimdir.

Ekonomik bir değer taşıyan enerji, ancak taşınabilir mal olarak TCK'da düzenlenmesi ile enerji hırsızlıklarını cezalandırmak olanaklı hale gelmiştir.

Az önce verinin bilgisayar üzerinde işlem yapılabilen her türlü değer olduğunu belirttik. Somut eylemimize göre parayı ifade eden veri, taşınır bir mal mıdır? 5237 sayılı TCK'nin hiçbir maddesinde veri taşınabilir bir mal olarak düzenlenmemiş ve tamlanmamıştır. Verinin sahibinin rızası olmaksızın bilişim sisteminden başka bir yere gönderilmesinde hırsızlık suçunun oluştuğunu söyleyebilmek için verinin taşınır bir mal olarak kabulü zorunludur. Aksi halde TCK'nin 2. maddesinde ifadesini bulan suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırılık oluşacaktır. Sözü edilen maddeye göre;

"1 )Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.

3 )Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerin uygulanmasında kıyas yapılamaz suç ve ceza içeren hükümler kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz. Aynı esas Anayasamızın 38. maddesinde de açık ve kesin bir biçimde vurgulanmıştır. "Kanunsuz suç ve ceza olmaz" kuralı çağdaş toplumların en yüce değerlerinden biridir.

Ceza hukukunda kıyasa da yer verilmemiştir. Anayasa ve Ceza Kanunu buna engeldir. Zira kıyası, yargıcın, yasa koyucunun yerine geçerek yeni bir hukuk kuralı koymasıdır. Ceza hakiminin görevi ise, yasayı olduğu gibi uygulamaktır.

Bununla birlikte TCK'nın 142/2-e maddesi sınırlı bazı hallerde uygulama yeri bulabilir. Örneğin, bir kasa ya da mağazanın bilişim sistemine bağlı merkezi kilit sistemine ulaşan hırsızların kilit sistemini depo veya kasa kapısının açılması üzerine buradaki eşyaları veya paralan çalmaları halinde klasik hırsızlık suçu bilişim sistemi kullanılarak gerçekleşmektedir. Bu sınırlı haller dışında TCK'nın 244. maddesi karşısında TCK'nın 142/2-e maddesinin uygulama alam bulması söz konusu değildir.

Öğretide Doç. Dr. Veli Özer Özbek ve Yrd. Doç. Dr. R. Yılmaz Yazıcıoğlu da aynı görüştedir.

Özbek'e göre, "Hırsızlık suçunun bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmesi TCK'nın. 244 hükmü karşısında mümkün değildir. Bilindiği üzere hırsızlık suçunun konusunu" taşınır bir mal" oluşturmaktadır. Hırsızlık suçunun bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlendiği iddia edilen her durumda esasen işlenen suçun konusu" taşınır bir mal" değil, "veri" olacaktır.

Görüldüğü üzere bilişim sisteminin kullanılması durumunda artık üzerinde icra hareketinin gerçekleştiği her şey veri adını almaktadır. Bu halde artık m. 142/2'de yer alan suç değil, TCK m. 244/2 oluşacak, duruma göre 244/3 ya da 4. fıkra da uygulama alam bulabilecektir" ( Özbek, Yazıcıoğlu ve Koca'nın 09-10 Ekim 2008 tarihlerinde Yargıtay'da düzenlenen "Bilişim Hukuku Sempozyumu'ndaki sunumları )

Yazıcıoğlu, "Kanun, hırsızlık ( m. 142/2-e )ve dolandırıcılık ( m. 158/1-f )suçlarının bilişim sistemleriyle işlenmesi ihtimallerini de nitelikli hal olarak düzenlemektedir. Ancak düzenlenmesine hiçbir şekilde katılmadığımız bu nitelikli haller, bir yandan uygulayıcıları ikileme sokacağı gibi bir yandan da suçta ve cezada kanunilik ilkesi gereği bir iki ihtimalin dışında uygulanma imkanı da bulamayacaktır. Her ne kadar bilgisayar tarafından üzerinde işlem yapılabilen bir değer ifade eden veri taşınabilir bir mal olmadığı ve ekonomik değer taşıyan enerji kavramı gibi ayrıca tamlanmadığı için ( m. 141/2 )bilgisayar marifetiyle yapılan haksız kazanç edinim eylemleri bakımdan hırsızlık suçunu uygulayabilmek mümkün olmayacaktır. Bu ihtimal olsa olsa ancak bir bilişim sistemine veya uygulamasına bağlanmış bir kasanın veya bir kapının açması suretiyle buralardan yapılan hırsızlık fiilleri bakımından söz konusu olabilir ki, bu ihtimalleri nitelikli hal kabul etmenin mantıklı bir izahını bulamamaktayız" görüşünde olmalarına karşılık ( Özbek, Yazıcıoğlu ve Kocanın 09-10 Ekim 2008 tarihlerinde Yargıtay'ca düzenlenen "Bilişim Hukuku Sempozyumu'ndaki sunumları )Sayın azınlık görüşüne esin kaynağı olan Doç. Dr. Mahmut Kocaya göre, TCKnin 244/4. maddenin tali norm niteliğinde olması nedeniyle önce hırsızlık, dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma veya zimmet gibi başka bir suçun oluşup oluşmadığına bakılmalı, olayın oluş şekli bu suçlardan birisinin tanımına uygun ise o suç, aksi halde TCK'nin 244/4. maddesi gündeme gelmelidir görüşündedir. ( Özbek Yazıcıoğlu ve Kocanın 09910 Ekim 2008 tarihlerinde Yargıtay'ca düzenlenen " Bilişim Hukuku Sempozyumu'ndaki sunumları )

Somut olayda sanıklar bir bilişim sistemine girdikten sonra, yakınanın banka üzerindeki hesabında bulunan ve parayı temsil eden verileri önceden açtırdıkları hesaba göndermişlerdir. Kanımızca bu eylem, 5237 sayılı TCKnin 244/4. maddesinde tanımlanan, var olan verileri başka bir yere göndermek suretiyle haksız çıkar sağlanması suçunu oluşturur. TCK'da verinin taşınır mal olarak tanımlanmaması nedeniyle bu fiil hırsızlık suçuna ait norm, öncelikle uygulanması gereken asli norm niteliğini taşımaz.

5237 sayılı TCK" veriyi taşınır bir mal olarak tanımlamadığına göre, veriyi temel almak suretiyle bilişim sistemleri kullanılarak elde edilen haksız edinimleri hırsızlık suçu olarak nitelendirmek TCK'daki" Suçta ve Cezada Kanunilik" ve "Kıyas Yasağı" ilkeleri karşısında olanaklı değildir. Bu nedenlerle somut eylemde, hırsızlık suçunun yasal unsurlarının gerçekleşmesi nedeniyle TCK'nin 142/2-e maddesinin uygulanmasının uygun olduğu yönündeki sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum" görüşüyle,

Diğer beş Kurul Üyesi de, benzer gerekçelerle eylemin 5237 sayılı TCY'nin 244/4. maddesine uyan suçu oluşturduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,

2- Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi'nin 02.07.2009 gün ve 8060-8597 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Bakırköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi'nin 27.10.2005 gün ve 218-204 sayılı hükmünün "sanığa fazla para cezası tayin edilmesi ve ağır para cezasının adli para cezasına çevrilmemesi" isabetsizliklerinden BOZULMASINA, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususta, 5320 sayılı Yasa'nın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY'nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca da karar verilmesi mümkün bulunduğundan, yerel mahkeme hükmünün sanık hakkında bilgileri otomatik işleme tabi tutulmuş bir sistemi kullanarak hukuka aykırı yarar sağlamak suçundan, 765 sayılı TCY'nin 525/b-2 ve 59/2. maddeleri uyarınca tayin edilen sonuç cezanın, 1 yıl 8 ay hapis ve 375 YTL adli para cezası olarak saptanması suretiyle, DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığı'na TEVDİİNE, 17.11.2009 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.
#891


Komutanların emeklilik krizini hükümet 4 saatte çözdü: Jandarma Genel Komutanı Org. Özel, önce Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atandı, ardından da Genelkurmay Başkan Vekilliği görevine getirildi.

Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısına iki gün kala Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner ile Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Erdal Ceylanoğlu, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit ve Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Hasan Aksay'ın sürpriz emeklilik kararı almaları karşısında hükümet "reste rest" dedi. TSK komuta kademesinin şekilleneceği Şura öncesinde yaşanan şok gelişme üzerine anında formül geliştirildi. Hem "TSK'nın komutansız kalmayacağı" mesajı verildi hem de YAŞ'ın planlandığı gibi 1 Ağustos'ta toplanması kararlaştırıldı. Bu çerçevede "En kıdemli orgeneral" olan Jandarma Genel Komutanı Org. Necdet Özel'in önce Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atandı, ardından da Genelkurmay Başkan Vekili olarak görevlendirildi. Kısa süre içinde Genelkurmay Başkanı olması planlanan Org. Özel'in yeni görevi Şura'nın toplanmasını önünü açtı. TSK Personel Yasası gereği, kuvvet komutanları Genelkurmay Başkanı'nın teklifiyle atandığı için Pazartesi gününden itibaren Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlıklarına atamalar yapılmasına hukuki zemin sağlandı.

3 SAAT 45 DAKİKA
Org. Koşaner ve kuvvet komutanlarının sürpriz emeklilik kararlarının 18.30'da duyurulması üzerine Org. Özel, saat 19.30'da Başbakanlığa davet edildi. Org. Özel, Başbakan Erdoğan ile yaklaşık yarım saat süren görüşmenin ardından saat 20.10'da Çankaya Köşkü'ne çıkarak, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından kabul edildi. Erdoğan da, yarım saatlik aradan sonra Çankaya Köşkü'ne çıktı. Köşk'te Gül, Erdoğan ve Özel üçlü zirve gerçekleştirdi. Zirvede hem YAŞ'ın planlandığı gibi 1 Ağustos'ta toplanması benimsendi hem de yeni komuta kademesinin oluşturulma biçimi şekillendirildi. Üçlü zirve 21.30'da sona erdi. 15 dakika sonra çantasındaki kararnameyle Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala, Çankaya Köşkü'ne gitti. Ala, Cumhurbaşkanı'nın onayladığı kararname ile saat 22.00'de Başbakanlık Konutu'na geldi. 22.15'te ise Cumhurbaşkanı Gül'ün, Org. Özel'in Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atanmasına ilişkin kararnameyi imzaladığı duyuruldu. Böylece saat 18.30'da başlayan komutan krizi 3 saat 45 dakika sonra çözüme kavuştu. Org. Özel, Başbakan Erdoğan tarafından Genelkurmay Başkanlığı'na vekalet etmesi için de görevlendirildi.

İPLERİN KOPTUĞU AN
Pazartesi günü yapılması planlanan YAŞ öncesi Genelkurmay Başkanı Org. Koşaner, dün sabah 10.30'da Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'la sürpriz toplantıda biraraya geldi. Koşaner'in tutuklu komutanlar sorununa çözüm aradığı ileri sürüldü. Org. Koşaner'e, sürecin yasalara ve bağımsız yargı kararlarına göre işleyeceği kanaati iletildi. Köşk'teki görüşmenin ardından Koşaner, Karargah'a döndü. Koşaner'e Ege Ordu Komutanı Org. Nusret Taşdeler'in de bulunduğu 22 askeri personel hakkında savcının "yakalama" istediği bilgisi verildi. Koşaner'in 3 kuvvet komutanıyla değerlendirme yaptığı ve toplu emeklilik kararı alındığı öğrenildi. Koşaner, Jandarma Genel Komutanı Org. Özel'le kararını paylaştı. Koşaner daha sonra karargaha veda etti.

'SAĞLIK VE ESENLİK DİLİYORUZ'
Başbakanlık Basın Merkezi'nden yapılan yazılı açıklamada, Koşaner ve 3 kuvvet komutanının dün itibarıyla emeklilik başvurusunda bulundukları belirtilerek, taleplerin onaylandığı kaydedildi. Jandarma Genel Komutanı Org. Özel'in, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atanmasına ilişkin kararnamenin Cumhurbaşkanınca onaylandığı belirtilen açıklamada, "Emeklilik başvurusunda bulunan komutanlarımız, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde geçen uzun hizmet yıllarındaki özverili çalışmaları sebebiyle takdirle anılacaklardır. Kendilerine ve ailelerine sağlık ve esenlik diliyoruz" denildi. Başbakanlık açıklamasında, "1 Ağustos'ta başlaması planlanan Yüksek Askeri Şura Toplantısı kararlaştırıldığı şekilde gerçekleştirilecektir" denildi.

KİM NEREYE GELEBİLİR?
KARA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI: TSK bünyesindeki en kıdemli orgeneral Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atanıyor. Şu anda TSK'daki en kıdemli orgeneral Necdet Özel'den sonra EDOK Komutanı Org. Saldıray Berk. Erzincan merkezli Ergenekon Soruşturması'nın bir numaralı sanığı Org. Berk, kadrosuzluk nedeniyle bu yıl emekli olacaktı. Ancak Koşaner'in emekliliğini istemesi nedeniyle kadro açıldı. Ancak hükümetin Org. Berk'in atanmasına sıcak bakmayacağı belirtiliyor. Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atanabilecek diğer isimler ise Genelkurmay İkinci Başkanı Aslan Güner ya da Birinci Ordu Komutanı Org. Hayri Kıvrıkoğlu.

HAVA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI: Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Hasan Aksay'ın görev süresi bu yıl doluyordu. Ancak yerine atanması beklenen Org. Bilgin Balanlı'nın tutuklanması nedeniyle görev süresinin bir yıl uzatılabileceği gündeme gelmişti. Terfi sırasında olan tek isim Korg. Mehmet Erten'in doğrudan kuvvet komutanlığına atacağı belirtildi.

DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI: Yerine Donanma Komutanı Ora. Murat Emin Bilgel'in gelmesi bekleniyor.

JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI: Teamül gereği Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinden bir orgeneral atanıyor. Org. Özel'den boşalacak Jandarma Genel Komutanlığı'na Genelkurmay 2. Başkanı Org. Aslan Güner ve Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Org. Bekir Kalyoncu ismi ön plana çıkıyor. Hükümet Güner'e vize vermemişti. Kalyoncu tercih edilmezse Org. Yalçın Ataman'a da şans doğuyor.

NECDET ÖZEL KİMDİR?
1950 Ankara doğumlu olan Özel, 1969'da Kara Harp Okulu'ndan, 1970'te Piyade Okulu'ndan, 1980'de ise Kara Harp Akademisi'nden mezun oldu. Özel, 1995'te tuğgeneralliğe terfi etti ve bu rütbede 172'nci Zırhlı Tugay Komutanlığı ile Kara Kuvvetleri İç Güvenlik Harekât Dairesi Başkanlığı yaptı. 1999'da Tümgeneralliğe yükseldi. 9'uncu Mekanize Piyade Tümen Komutanlığı ile Kara Harp Akademisi Komutanlığı yapan Özel 2003'te Korgeneral oldu. Bu rütbe ile 7'nci Kolordu Komutanlığı ve K. K. Eğitim ve Doktrin Komutan Yardımcılığı yaptı, 2007'de ise Orgeneralliğe terfi etti. 2007- 2008 yılları arasında Ege Ordusu Komutanlığı, 2008- 2010 yılları arasında da 2'nci Ordu Komutanlığı yaptı ve 4 Ağustos 2010 tarihinde Jandarma Genel Komutanlığı görevine atandı.

http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/07/30/istifa-restine-en-kidemli-orgeneralle-jet-cozum


Işık Koşaner veda mesajında ne dedi?

Genelkurmay Başkanlığı görevinden emekliliğini isteyen Orgeneral Işık Koşaner bir veda mesajı yayınladı. Mesajına, 'Değerli Silah Arkadaşlarım' diye başlayan Koşaner, emekli ve muvazzaf çok sayıda Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubunun somut delillere dayanmayan iddialar nedeniyle soruşturmalara tabii tutulması, tutuklanması ve yargılanmasının, tüm TSK personeli tarafından üzüntü, endişe ve kırgınlıkla izlendiğinden emin olduğunu belirtti.

Koşaner şu ifadeleri kullandı: "Şu anda 173'ü muvazzaf, 77'si emekli olmak üzere 250 general-amiral, subay, astsubay ve uzman jandarma çavuş, hürriyetlerinden yoksun olarak tutuklu bulunmaktadır. Tutuklamaların evrensel hukuk kaidelerine, hakka, adalete ve vicdani değerlere uygun olarak yapıldığını kabul etmek, bir çok hukukçunun da ifade ettiği gibi, mümkün değildir. Bu durum, bir çok defa yetkili makamlara iletilmesine, anlatılmasına ve takip edilmesine rağmen soruna yasal çerçevede bir çözüm bulunması mümkün olmamıştır. Haklarında henüz hiçbir kesin yargı kararı olmamasına rağmen tutuklu bulunan 14 general-amiral ile 58 albay, hürriyetlerinin tahdit edilmesinin yanı sıra mevcut yasalarımız gereğince bu yıl yapılacak Yükser Askeri Şura'da değerlendirmeye girme hakkını kaybetmiş ve peşinen cezalandırılmıştır.

Soruşturma ve uzun süreli tutuklamaların bir amacının da TSK'nın sürekli gündemde tutularak kamuoyunda bir suç teşkilatı olduğu izleniminin yatarılmaya çalışıldığı, bunu fırsat bilen yanlı medyanın da her türlü yalan haber, iftira ve suçlamalarla yüce ulusumuzu kendi silahlı kuvvetlerine karşı tavır almaya teşvik ettiği dikkatlerden kaçmamaktadır. Bu durumun önlenememesi ve yetkili makamlar nezdinde yapılan girişimlerin dikkate alınmaması Genelkurmay Başkanı olarak personelimin hak ve hukukunu koruma sorumluluğumu yerine getirmeme engel olduğundan, işgal ettiğim bu yüce makamda göreve devam etme imkanını ortadan kaldırmıştır. Şartlar ne olursa olsun TSK'nın kahraman mensuplarının kutsal görevlerinde bundan önce olduğu gibi bundan sonra da üstün disiplin, cesaret ve fedakarlıkla başarıya ulaşacaklarına olan kesin inancımı bir kez daha güvenle ifade ederken, TSK'nın tüm mensuplarına sağlık ve esenlikler dilerim" dedi. İHA

http://www.haber7.com/haber/20110729/Isik-Kosaner-veda-mesajinda-ne-dedi.php


Dış basın: Askerin istifası sürpriz olmadı

Emeklilik haberini çeşitli televizyon ve gazetelerin internet siteleri haberi manşetten verdi.

NEW YORK TİMES

New York Times son ayrılmalarla ordunun "Ülke siyasi sistemini sarsacak kadar güçlüyüm" mesajı verdiğini, ancak Başbakan Erdoğan'ın hızlı hareket edip "Yeni lideri" seçmesiyle bu mesajın ters tepmiş göründüğünü yazdı.

New York Times gazetesi Washington'daki Dış İlişkiler Konseyi uzmanı Steven Cook'un "Bu tek hareket yanında, ordunun deposunda kalan fazla birşey yok. İstifalar aynı zamanda bir demokrasi olarak Türkiye ile ilgili çok şey söylüyor, çünkü bu ülkenin vatandaşları, Sayın Erdoğan'ın gücünü giderek artıran Adalet ve Kalkınma Partisi'nden hoşlanmayanlar bile, artık askeri kuralları kabul etmeye hevesli değil. Türkiye bütün bunların dışında büyüdü" dedi.

ASSOCIATED PRESS

Türkiye'nin genelkurmay başkanı ve ordu komutanları, onlarca subayın hükümeti devirme suçlamasıyla tutuklanmasıyla başlayan gerilimin tırmanmaya başladığı bir sırada istifa etti. Türkiye'de komutanların ilk kez toplu bir şekilde istifa etmesi, hükümetle ordu arasında derin bir uçurum bulunduğuna işaret ediyor. Türkiye'de bir zamanlar komutanların tutuklanması hayal bile edilemezdi.

RIA Novosti

Komutanların beklenmedik istifası, orduda üst düzey komuta kademesinin belirleneceği askeri şura toplantısının hemen öncesinde geldi. Koşaner'in istifasının 40 general ve amiralin 'Balyoz operasyonuyla' hükümeti devirmeye çalışma suçlamasıyla hapse atılmasına karşı bir protesto eylemi olduğu belirtiliyor. Ordu hapistaki bazı komutanları terfi ettirmek istiyor, ancak hükümet buna karşı çıkıyor.

WASHINGTON POST

Generallerin neden istifa ettiği henüz netleşmemekle birlikte, Başbakan Tayyip Erdoğan ile ordu arasında son yıllarda yaşanan gerilim en önemli neden. Önümüzdeki hafta yapılacak Yüksek Askeri Şura toplantısı öncesinde böyle bir patlamanın yaşanması sürpriz olmadı. Erdoğan, cuma günkü istifalarda önce askeri şurada sürpriz istemediğini söylemişti.

REUTERS

Türkiye'de dört en üst düzey komutan, laik orduyla kökleri siyasi İslam'da bulunan hükümet arasındaki çekişmenin sonucunda istifa etti. Türk lirası istifa haberleri üzerine dolar karşısında sert bir şekilde düşüşe geçti.

EL CEZİRE

Türkiye tarihinde askerler ilk kez toplu halde istifa ediyor. Toplu istifalar, aralarında çeşitli general ve subayların da bulunduğu 22 kişi için internet andıcı suçlamasıyla yakalama kararı çıkartılmasından birkaç saat sonra meydana geldi.

THE GUARDIAN

Türk ordusunun tepe kademesi, hükümetle ordu arasındaki gerilimin, hükümeti devirmeye çalışmakla suçlanan çok sayıda kişi için çıkarılan tutuklama kararıyla birlikte zirveye ulaştığı sırada istifa etti. Muhalifler Balyoz ve Ergenekon davalarının uydurma delillere dayandığını öne sürüp amacın Erdoğan'ın laik muhaliflerini susturmak olduğunu iddia ederken, hükümet iddiaları reddediyor.

BBC

İngiliz yayın kuruluşu BBC, "Türk ordu komutanları toplu şekilde istifa etti" başlığı attı.

BBC, komutanların neden görevi bıraktığının net olmadığını belirtti.

http://www.haber7.com/haber/20110730/Dis-basin-Askerin-istifasi-surpriz-olmadi.php


İlker Başbuğ tarafından Org. Özel'in geçen yılki YAŞ'ta Kara Kuvvetleri Komutanı olması teklif edilmiş, ancak bu öneri Gül tarafından Özel'in bu durumda Genelkurmay Başkanı olamayacağı gerekçesiyle reddedilmişti

Genelkurmay Başkanlığı görevine getirilecek olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Necdet Özel ile ilgili bugüne ışık tutacak en kritik tartışma geçen yılki YAŞ'ta yaşandı.

Jandarma Genel Komutanlığı'na atanan Özel'in TSK teamülleri doğrultusunda 2011'de Kara Kuvvetleri Komutanı, 2013 yılında ise Genelkurmay Başkanı olarak atanması bekleniyordu. Ancak geçen yılki YAŞ'ta Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na ilişkin kriz yaşanması üzerine Özel, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ tarafından Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na önerildi. Bu öneri Özel'in "Genelkurmay Başkanlığı yolunun kapanacağı" gerekçesiyle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından reddedildi. Bunun üzerine hükümetin Özel ismine sıcak baktığı, 2013'te Genelkurmay Başkanı olmasının önünü açtığı yorumları yapıldı.

Hükümet de beğenmişti

Özel 2008-2010 yılları arasında terörle mücadele büyük öneme sahip olan 2. Ordu Komutanlığı'nda büyük başarıyla görev yapmış ve askeri çevrelerin yanı sıra hükümetin de beğenisini kazanmıştı. Özel'in, geçen yıl Malatya'daki 2. Ordu Komutanlığı devir teslim törenindeki konuşması yankı bulmuştu. Özel konuşmasında şunları kaydetmişti:

"Görev sürem içerisinde bölücü terörle mücadeleyi tamamen hukuk kuralları içinde yürüttük. Hukuk dışı hiç bir faaliyete izin vermedik. Bir başka ifadeyle hiçbir şeyin üzerini örtmedik. Bunun huzuru içindeyim."

Orgeneral Koşaner, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Erdal Ceylanoğlu ile birlikte 20 Şubat'ta Hasdal Askeri Cezaevi'nde tutuklu bulunan "Balyoz Darbe Planı" davası sanıklarına yaptığı ziyarette, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Aksay ile Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Necdet Özel'in bulunmaması dikkat çekmişti.

Ankara'da 1950'de doğan Org. Özel, 1969 yılında Kara Harp Okulu'ndan (KHO), 1970 yılında Piyade Okulu'ndan mezun oldu. 1995 yılında tuğgeneralliğe, 1999 yılında tümgeneralliğe, 2003 yılında korgeneralliğe, 2007 yılında orgeneralliğe terfi eden Özel, önce Ege Ordusu Komutanlığı 2008'te ise 2. Ordu Komutanlığı görevine atandı. Neriman Kamuran Özel ile evli olan ve İngilizce bilen Orgeneral Özel'in bir çocuğu var.

MİLLİYET
http://www.haber7.com/haber/20110730/Org-Ozel-Gul-tarafindan-reddedilmisti.php


Devre arkadaşının kaleminden yeni komutan

Taraf Gazetesi yazarı eski asker Namık Çınar, 9 Ağustos 2010'da kaleme aldığı yazıda, devre arkadaşı olan ve teamüllere göre genelkurmay başkanı olması beklenen Org. Necdet Özel'i şöyle anlatmıştı:

"Necdet Özel, Harb Okulu'ndan devre arkadaşım olur. Ben altıncı bölükteyken, o beşte idi. Ömrü boyunca eğitim alanlarının ve tatbikatların güneş ve rüzgârlarında ensesi ve elleri kavrulmuş, 'emek adamı' bir subay olan babası da, Harp Okulu Öğrenci Alayı'nın komutan yardımcısıydı. Fakat, 'Albay Seyfettin Özel'in oğlu olmanın zorluklarını, hiç kimse Necdet Özel kadar bilemez ve hiç kimse o ölçülerde ve onun kadar zorda bir Harp Okulu öğrenciliği yaşamamıştır...

Harp Okulu'nu ve Harp Akademisi'ni 'birincilikler'le bitirdi. Ve orgeneral olana kadar da, merdivende tırmandığı ne sayıda basamak varsa, hepsini yine birinciliklerle gerçekleştirmiştir.

Buraya kadarki söylediklerim Necdet Özel'in daha ziyade bireysel başarılarıydı ve kendisini ilgilendirirdi. Ama bundan sonraki söyleyeceklerim, artık Türkiye'yi ilgilendirmektedir. 'Orgeneral Necdet Özel', gerçekten de daha ilk gençlik yıllarından itibaren, 'dengenin, vakaretin ve askeri olgunluğun simgesi' olmuştur. Bu ülkenin gereksinimi olan 'çağdaş general'i temsil etmektedir.

Bugüne kadar 'hiçbir zamanda ve hiçbir zeminde' 'politik' bir duruş sergilememiş, burnunu siyasete sokmayı marifet sanan generallerden olmamıştır. Olmadığı ve olmayacağı bir başka şey de; herhangi bir kliğin ya da siyasal grubun 'adamı olmak'tır...

Anayasal tarzda, 'yürütme'nin emrinde... Profesyonel askerlik mesleğine meftun biri olarak, 'TSK'nın başında... ordusunu dış düşmana karşı, tam bir disiplinle harbe hazırlayacak... 'özlenen yeni anlayış'ın mimarı olabilecek... Generali işaret etmekte ve çağrıştırmaktadır.

ÖZEL'İN TARİHİ KONUŞMASI

2010 YAŞ kararıyla 2. Ordu Komutanlığı'ndan Jandarma Genel Komutanlığı'na atanan Özel, 10 Ağustos 2010 tarihindeki devir teslim töreninde hukuka vurgu yapmış ve 'hukuk dışına çıkmadık' demişti. Emeklilik dilekçesini veren Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner de katıldığı devir teslim töreninde Özel'e bir plaket sunmuştu. İşte bir yıl önce (Özel'in yaptığı o tarihi konuşma: "Görev sürem içerisinde bölücü terörle mücadeleyi tamamen hukuk kuralları içinde yürüttük. Hukuk dışı hiç bir faaliyete izin vermedik. Basında yer alan her iddiayı büyük bir ciddiyet ve duyarlılıkla inceledik, soruşturduk ve ilgili makamları bilgilendirdik. Bir başka ifadeyle hiçbir şeyin üzerini örtmedik..."

TARAF
http://www.haber7.com/haber/20110730/Devre-arkadasinin-kaleminden-yeni-komutan.php


Orgeneral Özel giderken ne mesaj verdi

Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atanan Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Necdet Özel, Jandarma Genel Komutanlığı personeline bir mektupla veda ederek, ''Komuta etmekten büyük gurur duyduğum, tarihi şan, şeref ve başarılarla dolu Jandarma Genel Komutanlığı görevinden huzurla, gururla ve yarına güven duyarak ayrılıyorum. Bugünden sonra da mensubunuz olmakla gurur duyacak, başarılarınızla sevinecek, daima iyi haberlerinizi bekleyeceğim'' dedi.

Orgeneral Özel, ''Jandarma Genel Komutanlığının değerli mensupları, kahraman ve fedakar silah arkadaşlarım'' diye başladığı veda mektubunda, büyük bir heyecan ve onurla yerine getirdiği Jandarma Genel Komutanlığı görevinden bugün itibariyle ayrıldığını duyurdu.

Görev süresi boyunca, 172 yıldır ülkesine ve milletine sadakatla hizmet eden, milletinin engin güven ve sevgisine mazhar olmuş Jandarma Genel Komutanlığına emir komuta etmenin onuru ve mutluluğunu yaşadığını ifade eden Orgeneral Özel, veda mektubunda şunları kaydetti:

''Aynı zamanda, teşkilatımızın fedakar ve kahraman mensuplarının, üstün vazife anlayışı, sarsılmaz disiplini ve silah arkadaşlığı ruhuyla güzel yurdumuzun her köşesinde büyük bir cesaret ve özveriyle hizmet ettiğini müşahede ettim.

Türkiye Cumhuriyetinin en köklü kurumlarından biri ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazgeçilmez bir parçası olma özelliğine sahip bulunan Jandarma Genel Komutanlığımız, hem kanunlarla sorumluluğuna verilen vatan topraklarında emniyet ve asayişin eksiksiz sağlanmasında, hem de uluslararası görevlerde üstün bir başarı çizgisi yakalamıştır.

Ebedi Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ifadeleriyle 'yurt, ulus ve cumhuriyete aşk ve sadakatle bağlı, tevazu, fedakarlık ve feragat örneği bir kanun ordusu' olan Jandarmamız, ulaşmış olduğu hizmet kalitesini, cumhuriyetin değerlerine gönülden bağlı, iyi eğitimli, üstün nitelikli personeli ve modern silah, araç ve donanımı ile daha da ileriye taşımanın heyecanı içerisindedir.

İnsan merkezli, çağdaş yönetim ve görev anlayışı ile ulusal ve uluslararası alanda, en saygın, en güvenilir, en kaliteli hizmet üreten bir kolluk kuvveti olmayı vizyon edinen Jandarma teşkilatımızın, milletinin kendisine olan güven ve sevgisinden ve 172 yıllık kurumsal hafızasından aldığı güçle, milli hasletlerinden ve cesaretinden aldığı maharetle, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Türkiye Cumhuriyeti'nin çok önemli bir gücü ve teminatı olmaya devam edeceğine olan inancım tamdır.''

Görev süresi boyunca çalıştığı general, subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş, sivil memur, işçi, erbaş ve erlere disiplinli, özverili, kararlı ve inançlı çalışmalarından dolayı tek tek teşekkür eden Orgeneral Özel, ''Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkesi ve milleti için yürüttükleri hizmet yarışını aynı inanç ve kararlılıkla sürdüreceklerine olan samimi inancımı ifade etmek istiyorum. Komuta etmekten büyük gurur duyduğum, tarihi şan, şeref ve başarılarla dolu Jandarma Genel Komutanlığı görevinden huzurla, gururla ve yarına güven duyarak ayrılıyorum. Bugünden sonra da mensubunuz olmakla gurur duyacak, başarılarınızla sevinecek, daima iyi haberlerinizi bekleyeceğim'' ifadelerini kullandı.

Orgeneral Necdet Özel, şehitleri rahmetle, gazileri de minnetle andığını belirterek, ''Milletin huzur ve güvenliği için Türkiye'nin her köşesinde büyük fedakarlıklarla canı pahasına görev yapan bütün jandarma personeline ve ailelerine sağlık, mutluluk ve başarılar dileyerek'' mektubunu bitirdi.

http://www.haber7.com/haber/20110730/Orgeneral-Ozel-giderken-ne-mesaj-verdi.php


Fikret Bila'dan Org. Özel'e tuhaf tepki

Milliyet gazetesi yazarı ve askeri kesime yakınlığıyla bilinen Fikret Bila, Genelkurmay'daki emeklilik depremi konusundaki yorumuna tepki yağdı.

Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve 4 kuvvet komutanının emekliliğini isteyip görevden ayrılması sonrası Necdet Özel'in Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atanmasına gazeteci Fikret Bila'dan tuhaf bir tepki geldi.

NTV'de Oğuz Haksever'in konuğu olan Bila, görevi bırakan Işık Koşaner ve diğer kuvvet komutanı arkadaşlarının rahat edeceğini ama Genelkurmay Başkanlığı görevine getirilecek olan Necdet Özel'in Orduevleri'ne rahat giremeyeceğini ima eden sözler kullanarak "Bakalım Necdet Özel bu mekanlara girebilecek mi?" çıkışı yaptı.

Bila'nın bu sözleri, twitter ortamında gazeteciler tarafından sert bir şekilde eleştirildi..

http://www.haber7.com/haber/20110730/Fikret-Biladan-Org-Ozele-tuhaf-tepki.php


AP: Türkiye demokratik yolda ilerliyor

Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Ria Oomen Ruijten, yaşanan süreci "Türkiye'nin gittikçe daha demokratikleştiği" şeklinde yorumladı.

Konu hakkında kısa bir açıklama yapan Ruijten, "Türkiye, demokratik kurumların askeri kararlar üzerinde denetim sahibi olduğu daha demokratik bir ülke haline geliyor." ifadelerini kullandı. Ruijten'in kaleme aldığı son AP Türkiye raporunda, sivil-asker ilişkileri bağlamında Türkiye'nin kaydettiği ilerlemeler övülmüş, ordu üzerinde tam sivil denetim sağlanması istenmişti. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner de komutanların emekliliklerini istemesi konusunun Türkiye'nin iç meselesi olduğunu söyledi.

BRÜKSEL, CİHAN
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1163664&title=ap-turkiye-demokratik-yolda-ilerliyor


İstifanın içi boşaldı, Bülent Korucu, Zaman

Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'in istifası 'deprem' etkisi yapmadı. Kriz çıkmadı, kimse paniklemedi, hükümet ayaklarına kapanıp 'biz ettik sen etme' diye yalvarmadı. Bunun sebeplerini şöyle sıralayabiliriz:

1) Seçimlerde AK Parti'ye halkın yüzde 50'sinin verdiği güvenoyu. 12 Haziran seçimlerinde yani yaklaşık bir buçuk ay önce yapılan seçimlerde Türkiye'deki iki seçmenden biri mevcut hükümete oy verdi. Parçalı parlamentolarda, koalisyon hükümetlerine karşı işe yarayan taktikler güçlü hükümete sökmedi. Başbakan Tayyip Erdoğan, 27 Nisan'da provasını yaptığı, geçen Askeri Şura'da birazını uyguladığı 'patron sivil iktidardır' çıkışını dün noktaladı.

2) İstifa müessesesinin suyunu çıkardılar. Son iki yıldır 'komuta kademesi topluca istifa edecek' cümlesini o kadar sık duyduk ki kamuoyunda bıkkınlık oluştu. Boğaz Köprüsü'nde intihar şov yapanlara bir müddet sonra vatandaşın 'atla, atla' şeklinde tempo tutmasına benzedi. 'Yetti artık edecekseniz edin' psikolojisi baskın çıktı. Geçen yılki Yüksek Askeri Şura'da 'hep birlikte istifa edelim' deyip sonra Atila Işık'ı tek başına bıraktıkları da unutulmadı. Ayrıca emekliliğine iki gün kalmış kuvvet komutanlarının 'büyük' fedakârlığı da Koşaner'in çıkışının etkisini kırdı. Güya bütün komuta kademesi hükümete karşı mesajı vereceklerdi. Ancak 'Siz zaten iki gün sonra gitmiyor muydunuz?' sorusu balonu patlattı.

3) Talepler haklı değildi. Diğer ülkelerde memurlar hele de güvenlik bürokrasisi başarısızlık ve can kayıpları halinde 'görevden affedilmelerini' talep eder. Biz de kıyamet kopsa kılını kıpırdatmayanlar, bir kısım generallerin terfisi adına hükümete kafa tuttular. Çukurca'da 6 askerin kendi mayınımızla şehit olmasının sorumlusu olarak yargılanan, Gediktepe'de 'baskına gelen teröristleri çoban sandık' diye kendini savunan Tümgeneral Gürbüz Kaya'yı YAŞ'ta olmayınca Askeri Yüksek İdare Mahkemesi marifetiyle terfi ettirmeye çalıştılar. Hükümet, açığa alma yetkisini kullanmasa hükümete rağmen terfi almış üç general olacaktı.

İki yıldır Başbakan ve Cumhurbaşkanı'yla açıkça bilek güreşine girdi ve kaybettiler. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Çankaya Köşkü'ndeki üçlü zirveden sonra 'Gözü kapalı imza atılmaz. Neye imza attığımı bilirim.' cümlesini sarf etmesi işaret fişeği idi. Birkaç saat içinde istifalar geldi. Artık hükümetler değil, bürokratlar istifa etmek zorunda kalıyorsa Türkiye hakikaten normalleşiyor demektir.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1163666&title=haber-yorum-istifanin-ici-bosaldi
#892
Merhabalar. İntifa hakkı, ona sahip olan kişinin (en çok) hayatı ile sınırlı olarak, başkasına ait bir taşınmazdan tamamıyla yararlanmak ve kullanmak hakkı tanır. Şahıslara tanınan intifa hakkı, süreli veya hak sahibinin hayatı boyunca sürecek şekilde tanınabilir. Süresiz olarak tanınması halinde veya hak sahibinin hayatından daha uzun bir süre öngörülmüş olması halinde hakkın süresinin hak sahibinin hayatı ile sınırlı olduğu kabul edilir. İntifa hakkı, bedelli (ivazlı) veya bedelsiz (ivazsız) olarak tanınabilir. Bedelli intifaya satış, bedelsiz intifaya bağış hükümleri uygulanır. İntifa hakkı sahibi, intifa hakkına konu taşınmazı -aksine bir kısıtlama bulunmuyorsa- elbette kiralayabilir. Bu kiralama bir yıldan uzun süreli de olabilir. Sorunuzda olduğu gibi şayet kira süresi sona ermeden intifa hakkı sahibi vefat ederse, kira kontratında kiralayanının intifa hakkı sahibi sıfatıyla hareket edip etmediğine, kira kontratında böyle bir husus bulunmuyorsa, kiracının bu durumu bilip bilmemesine göre kiracının durumu değerlendirilecektir. Kira kontratında bu yönde bir açıklık varsa veya kiracı durumu biliyor yahut konumu gereği bilmesi gerekiyorsa, bu durumda kiracının tahliye edilebilmesi hukuken mümkündür. Aşağıda konuyla ilgili kanun maddeleri ve emsal bir Yargıtay Kararı bulunuyor. Kolay gelsin...

     Madde 794 - İntifa hakkı, taşınırlar, taşınmazlar, haklar veya bir malvarlığı üzerinde kurulabilir.
   
    Aksine düzenleme olmadıkça bu hak, sahibine, konusu üzerinde tam yararlanma yetkisi sağlar.

     Madde 796 - İntifa hakkı, konusunun tamamen yok olması ve taşınmazlarda tescilin terkini; yasal intifa hakkı, sebebinin ortadan kalkması ile sona erer.
   
    Sürenin dolması veya hak sahibinin vazgeçmesi ya da ölümü gibi diğer sona erme sebepleri, taşınmazlarda malike terkini isteme yetkisi verir.
   
     Madde 797 - İntifa hakkı, gerçek kişilerde hak sahibinin ölümü; tüzel kişilerde kararlaştırılan sürenin dolması, süre kararlaştırılmamışsa kişiliğin ortadan kalkmasıyla sona erer.
   
    Tüzel kişilerin intifa hakkı, en çok yüz yıl devam edebilir.

     Madde 799 - İntifa hakkı sona erince hak sahibi, hakkın konusu olan malı malike geri vermekle yükümlüdür.

     Madde 803 - İntifa hakkı sahibi, hakkın konusu olan malı zilyetliğinde bulundurma, yönetme, kullanma ve ondan yararlanma yetkilerine sahiptir.
   
    İntifa hakkı sahibi, bu yetkilerini kullanırken iyi bir yönetici gibi özen göstermek zorundadır.

     Madde 806 - Sözleşmede aksine hüküm yoksa veya durum ve koşullardan hak sahibince şahsen kullanılması gerektiği anlaşılmıyorsa, intifa hakkının kullanılması başkasına devredilebilir.
   
    Bu takdirde malik, haklarını, devralana karşı doğrudan doğruya ileri sürebilir.




T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/4902
K. 2003/8056
T. 3.7.2003

818/m.254,276
4721/m.806

DAVA : Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, kayden maliki bulundukları, dava konusu bağımsız bölümün intifa hakkı sahibi babaları Ali tarafından davalıya 21.02.2000 tarihinde 5 yıllığına kiraya verildiğini, babalarının 2001 yılının Eylül ayında vefat ettiğini intifanın konusunun kalmadığını ileri sürerek, davalının taşınmazına elatmanın önlenmesi ve toplam 3.100.000.000 lira ecrimisilin tahsilini istemişlerdir.

Davalı, kiracı olduğunu, davanın yersiz açıldığını savunup reddini istemiştir.

Mahkemece, geçerli bir kira akti bulunduğunu, bunun taraflarca fesedilmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar vekili tarafından, duruşma istemli temyiz edilmekle, tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacılar, kendilerine ait 1 sayılı parseldeki 2. kat 6 numaralı bağımsız bölümün intifa hakkı sahibi olan Ali tarafından davalıya 21.02.2000 tarihinde 5 yıl süreli kiraya verildiğini, intifa hakkı sahibinin 03.09.2000 tarihinde öldüğünü, ölümle intifa hakkının konusuz kaldığını, ortadan kalktığını, bu durumda davalının haksız elatan konumuna düştüğünü, bu nedenlerle davalının elatmasının önlenilmesine ve toplam 3.100.000.000-TL'sı ecrimisilin tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, kiracı olduğunu, davanın yersiz açıldığını savunup davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, geçerli bir kira akdi bulunduğu, bunun taraflarca feshedilmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden davacıların çekişmeli taşınmazda çıplak mülkiyet sahibi iken, intifa hakkı sahibinin ölümü ile haklarının tam mülkiyete dönüştüğü anlaşılmaktadır, intifa hakkı sahibi ile davalı arasındaki kira akdinin varlığı da yanlar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Olayda çözümü gereken, hukuksal sorun, intifa hakkı sahibi ile davalı arasında düzenlenen kira sözleşmesinin intifa hakkı sahibinin ölümü üzerine davacıları bağlayıp bâğlamayacağı hususundan ibarettir. Medeni Kanunun 799. maddesinde "intifa hakkı sona erince hak sahibi hakkın konusu olan malı malike geri vermekle yükümlüdür" hükmü yer almıştır.

Davalının taşınmazda kiracı sıfatıyla fer-i zilyet bulunduğundan kuşku yoktur.

Öğretide ileri sürülen görüşlere göre "kira mukavelesi tapuya şerh edilmiş olsa bile intifa hakkı sona erince malik, malının kendisine iadesini kiracıdan isteyebilir. Bu suretle mutazarrır olan kiracının, kira mukavelesinde doğan şahsi haklarını intifa hakkı sahibi veya onun mirasçılarına karşı dermeyan edebilir" (Bkz. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu-Galip Esmer, Gayrimenkul Tasarrufları ve Tapu Sicili Tatbikatı 2. Bası. Sn 336) . Buna karşın Dr. Suat Bertan sorununu iki yönlü ele alarak, intifa hakkı sahibi kira akdini yaparken, kiralananın intifa hakkına konu olduğunu söylemiş ise ölümle intifa hakkı son bulduğuna göre, buradan kira akdini yaptıktan sonra mülkiyet hakkını başkasına devreden kimsenin durumuna benzer bir durum vardır denebilir. Malikin mülkiyet hakkını devir yetkisine karşı kiracının korunması istenildiğinden, Borçlar Kanunun 354 ve 276. maddelerine özel hüküm konulmuştur. Kanun yapan, mülkiyet hakkı sahibinin malını kiraya verdiği zaman kira süresi bitinceye kadar mülkiyet hakkını devir yetkisini kullanamamasını uygun görmemiş, bu akdin bu sebeple feshi halinde kiracıyada bir kusur yüklenemeyeceğinden ayrıca öyle bir durumu düzene koymayı uygun bulmuştur. Medeni Kanunun 806. maddesi intifa hakkı sahibine, intifa konusu malını kiraya vermek yetkisini tanımış bulunduğundan genel kira hükümlerine göre intifa konusu malın kendisine teslim edilmemesine mülkiyet hakkı sahibinin katlanması gerekir, İntifa hakkı sahibi ölümü ile intifa hakkının son bulmasından sorumlu olamayacağına göre, kiracının bu durumda Borçlar Kanunun 254 ve 276 maddelerinden yararlandırılması doğrudur, intifa hakkı sahibi kiraladığı malın intifa hakkına konu olan bir mal olduğunu söylemişse bozucu (infisahi) şarta bağlı bir kira anlaşması ortaya çıkmış olur ve ölümle kira anlaşması sona ermiş olur. Bu durum Borçlar Kanunun 254 ve 276 maddelerinde öngörülen hale hiç benzememektedir. Son bulan kira akdine göre kiracının geri verme borcu doğar. Kiracının geri verme borcunu yerine getirmesini Medeni Kanunun 806. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak mülkiyet hakkı sahibinin de istemeye hakkı vardır (Bkz. Dr. Suat Bertan, Ayni Haklar, C: 2 Sh. 1425) .

Soruna yukarıda açıklanan görüşler değerlendirilerek yaklaşıldığında Borçlar Kanunun 254, 276. maddelerinde hüküm altına alınan, kira dönemi içerisinde kiralayanının mülkiyet hakkını devretmesi veya ölümü halinde yeni malikin önceki kira sözleşmesi hükümleri ile bağlı olacağı olgusu gözönünde tutularak sırf Medeni Kanunun 806. maddesindeki iade mükellefiyetinin varlığından söz edilerek davanın fuzuli şagil olduğu söylenemez.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan ilke ve olgular gözönünde bulundurulduğunda intifa hakkı sahibinin kiraladığı bağımsız bölümün intifa hakkına konu olan bir mal olduğunu davalı kiracıya söylediği, başka bir deyişle, davalının kiraladığı taşınmazın intifa hakkına konu bir mal olduğunu bildiği yolunda bir araştırma yapılmış değildir. Bu hususun araştırılıp sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik soruşturma ile hüküm kurulması doğru değlidir. Bu nedenlerle davacıların temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK.'nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.12.2002 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince temyiz eden vekili için 275.000.000-TL duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 03.07.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay'ın bu kararını inceleyen Yrd. Doç.Dr. Mustafa Aksu'nun aşağıdaki linkte bulunan makalesini de okumanızı tavsiye ederim:
http://www.e-akademi.org/makaleler/MAksu1.htm
#893
Merhabalar. Öncelikle başınız sağolsun. Hem annenize hem de babanıza Allah rahmetiyle muamele eylesin...

Sorunuza gelirsek; Türk Medeni Kanunu'nun 499. maddesine göre sağ kalan eş, mirasbırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte birine sahip olur. Buna göre rahmetli babanız, annenizin sahip olduğu evin 1/4 hissesine annenizin vefat ettiği tarihte sahip olmuştur. Babanızın ilk eşinden olan çocukları da dahil olmak üzere, babanızın tüm çocukları, babanıza kalan bu 1/4'lük hisseden ortaklaşa istifade edecektir, tıpkı babanıza ait varsa diğer mallarda da ortaklaşa istifade edecekleri gibi... Tekrardan Allah rahmet eylesin diyorum...
#894


Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, 15 ay olan askerlik süresinin kısaltıması için adım atılacağını ve bu konuda Milli Savunma Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığını'nın görüştüğünü açıkladı.

Bozdağ şunları söyledi: Bozdağ, askerliğin kısaltılması ile ilgili yeni dönemde atılması gereken adımların atılacağını söyledi. Bozdağ, vatani görevin kısaltılmasıyla ilgili çalışmayla ilgili şu bilgileri verdi: "Genelkurmay ve Milli Savunma Bakanlığı askerlikle ilgili TSK'nın yapısını farklı bir şekilde değiştirmek için değerlendirme çalışması başlamıştı. Bu çalışma devam ediyor. Seçim döneminde bu çalışmalara ara verilmişti. Şimdi kaldığı yerden çalışma devam ediyor ama detaylara sahip olmadığım için bilgi veremiyorum."

http://www.haber7.com/haber/20110729/Askerligin-kisaltilmasi-icin-adim-atiliyor.php
#895
Bir süredir kıdem tazminatı fonu tartışmaları kamuoyu gündemini meşgul ediyor. Kıdem tazminatı kalkıyor mu, kalkmıyor mu? Yoksa neler değişiyor?

Tüm bunlar gündemde iken, işçilerin ve işverenlerin huzursuzluğu da artıyor. Herkes acaba yeni bir şey çıktı da, haberimiz mi olmadı diye düşünüyor.

Biz de bu yazıda gündemdeki tartışmaları artısı, eksisi ile okuyucuların önüne koymak istedik. Kıdem tazminatı fonu ile ilgili olarak da web sayfamızda bir anket düzenledik.

Umuyoruz bir dakikanızı ayırır ve bu ankete oylarınızla yön verirsiniz. Aşağıda kıdem tazminatı fonunu ayrıntılı olarak inceleyebilirsiniz. Ankete katılmak için http://www.resulkurt.com/ linkine gidebilirsiniz

KIDEM TAZMİNATI NEDİR?

Farklı şekilde tanımlanan kıdem tazminatı, esasen iş sözleşmesinin önemli bir unsuru olan sadakat borcunun işçiye sağladığı bir menfaat olarak kabul edilmektedir.

Kıdem tazminatı, 1475 sayılı kanunda gösterilen fesih hallerinde en az bir yıllık çalışması olan işçiye veya işçinin vefat etmesi halinde de bu işçinin hak sahiplerine işveren tarafından ödenmesi gereken paradır.

Kıdem tazminatı, işçinin işyerine ve işverene bağlılığının, iş sözleşmesi ile üstlendiği sorumluluğunu iyi niyetli şekilde ve layıkıyla yerine getirmesinin bir sonucu olup, aynı işyerinde veya aynı işverenin işyerlerinde bir yılını dolduran işçinin belli koşullarla işten ayrılması halinde doğmaktadır.

Kıdem tazminatı, 1936 tarih ve 3008 sayılı İş Kanunu'yla Türk Hukuk sistemine girmiştir. Bu dönemde, sosyal sigorta sisteminin son derece yetersiz olması nedeniyle, adeta bir işsizlik sigortası işlevi görmüştür. 931 sayılı İş Kanunun 14. Maddesinde ihbar tazminatından bağımsız olarak düzenlenen kıdem tazminatı, İşsizlik Sigortası'nın işlevini yüklendiği ifade edilmiştir.

Bugün geldiğimiz noktada işçilerin hem işsizlik sigortasından ve hem de iş güvencesinden yararlanmaları mümkün olup, ayrıca kıdem tazminatı da ödenmektedir.

Kıdem tazminatı, şüphesiz işçi ve işveren arasında en fazla tartışılan konulardan birisidir. İş mahkemeleri üzerindeki yükün neredeyse en az yüzde 50'si yükü kıdem tazminatı ile ilgili davalardan oluşmaktadır. Dolayısıyla kıdem tazminatı fonu kurulduğunda hem iş mahkemelerinin yükü azalacak, hem de işçilerin işe iade ve diğer alacak davaları kısa zamanda sonuçlanacaktır.

HALEN YÜRÜRLÜKTE OLAN MEVCUT UYGULAMADA KİMLER KIDEM TAZMİNATI ALABİLİYOR?

Kıdem tazminatı ile ilgili yasal düzenlemeler, 1475 sayılı İş Kanununun 14. maddesinde, 854 sayılı Deniz İş Kanununun 20. maddesinde ve 5953 sayılı Basın İş Kanununun 6, 11 ve 18. maddelerinde yapılmıştır.

İşçinin kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için kanunda belirtilen koşullardan birinin gerçekleşmesi gerekmektedir. 854 sayılı Deniz İş Kanununda yapılan düzenlemeler, esas olarak 1475 sayılı İş Kanununun 14. maddesinde yapılan düzenlemelere benzemektedir. Buna göre;

- İşveren tarafından 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 25'inci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenler dışında iş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda,

- İşçi tarafından 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 24'üncü maddesinde sayılan nedenlerden dolayı iş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda,

- Muvazzaf askerlik dolayısıyla iş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda,

- İşçinin bağlı bulunduğu kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik, veya malullük aylığı yahut toptan ödeme alması amacıyla iş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda,

- Kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi rızası ile iş sözleşmesini sona erdirmesi durumunda,

- İşçinin ölümü sebebiyle iş sözleşmesinin son bulması halinde,

- 15 yıl sigortalılık süresi ve 3600 prim ödeme gün sayısı bulunan ve emeklilik yaşını bekleyen işçilerin kendi istekleri ile işten ayrılmaları nedeniyle,

İşçiler kıdem tazminatı almaya hak kazanırlar.

HALEN YÜRÜRLÜKTE OLAN MEVCUT UYGULAMADA KİMLER KIDEM TAZMİNATI ALAMIYOR?

Kıdem tazminatı verilmesi gereken durumlar yasada tek tek belirtildiği için bunun dışındaki bir nedenle fesih halinde kıdem tazminatı ödenmesi söz konusu olmaz.

Bu nedenle,

- İşçinin istifa etmesi,

- İşçinin doğum yapması,

- İşçinin küçük çocuğuna bakmak için ayrılması,

- İşçinin üniversite sınavını kazanması,

- Özel sektörde çalışan işçinin KPSS sınavını kazanması sonucunda devlet memuru olması,

- Erkek işçinin evlenmesi,

- İşçinin eşinin tayininin bir başka yere çıkması,

- İşçinin işveren tarafından tazminatsız çıkartılması (4857 Sayılı İş Kanunu'nun 25'inci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenlerle),

- İşçinin çalışma hayatına son vermek istemesi,

- İşçinin kendi işyerini açmak istemesi veya

- İşçinin daha iyi bir iş bulduğu için ayrılmak istemesi,

Gibi durumlarda kıdem tazminatı ödenmez.

Diğer bir deyişle kıdem tazminatından yararlanamayacak şekilde işten ayrılan işçilerin hakları kaybolmaktadır.

HALEN YÜRÜRLÜKTE OLAN MEVCUT UYGULAMADA BİR YILDAN AZ ÇALIŞAN İŞÇİ KIDEM TAZMİNATI ALAMIYOR

İş Kanununa göre, işçinin kıdem tazminatına hak akzanması için bir tam yıl çalışma koşulu var. Bir tam yıldan az çalışan işçilerin kıdem tazminatına hak kazanması söz konusu olamıyor. Bir yıllık sürenin hesaplanmasında, fiilen çalışılan değil, işçinin istirahat, izin ve diğer benzeri nedenlerle iş sözleşmesinin askıda kaldığı bütün durumları da kapsıyor.

Bu da özellikle işçilerin iş değiştirme alışkanlığının fazla olduğu ülkemizde milyonlarca işçinin mağduriyetine neden oluyor.

HALEN YÜRÜRLÜKTE OLAN MEVCUT UYGULAMADA İSTİFA EDEN İŞÇİNİN KIDEM TAZMİNATI ALAMIYOR

Halen, bir işçinin, iş sözleşmesini istifa ederek sona erdirmesi halinde, hizmet süresi kaç yıl olursa olsun kıdem veya ihbar tazminatına hak kazanamıyor.

İş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesinde istifa edene de kıdem tazminatı ödeneceği yönünde bir hüküm olması geçersiz olup bu durumda da tazminat ödenemez.

Ancak, Kıdem Tazminatı Fonu kurulursa, adına en az 10 yıl Fon'a prim ödenen işçinin isteği halinde kıdem tazminatı ödeneceğine ilişkin bir hüküm olmakla birlikte bu sadece bir yasa tasarısı olup, henüz kanunlaşmamıştır.

Eğer, yasa TBMM'de görüşülüp kanunlaşırsa Kıdem Tazminatı Fonu'na 10 yıldan fazla prim ödeyenler istifa etseler bile kıdem tazminatı alabilecekler.

HALEN YÜRÜRLÜKTE OLAN MEVCUT UYGULAMADA KIDEM TAZMİNATI NASIL HESAPLANIYOR

1475 Sayılı İş Kanununda, iş sözleşmesinin devamı süresince her geçen tam yıl için, işverenin işçiye 30 günlük ücreti üzerinden kıdem tazminatı ödenmesi gerekir. Bir yıldan artan sürelerde de aynı oran üzerinden ödeme yapılır. Burada çalışanlara her bir yıl için ödenecek olan, 30 günlük ücret,  giydirilmiş brüt ücrettir.

Giydirilmiş günlük brüt ücret 30 ile çarpılarak her bir çalışma yılı için ödenmesi gereken kıdem tazminatı tutarı bulunur. İşçi ve işveren arasında yapılan sözleşmede, kıdem tazminatı tutarının 30 günlük ücretten farklı bir ücretle ödenmesi kararlaştırılmışsa, yani işçiye her bir yıllık çalışması için 30 günden farklı (örneğin; 35 gün, 40 gün veya 45 gün) bir gün sayısı ile çarpılması belirtilmişse, kıdem tazminatı sözleşmede belirtilen rakam ile günlük tutarın çarpılması sonucu tespit edilir.

Bu durum özellikle Toplu İş Sözleşmesi kapsamındaki işçilerin elde ettiği bir hak olup, sendikalar bu avantajlarını bırakmak istememektedir. Bu nedenle de kıdem tazminatı fonunda bu sorunun çözülmemesi halinde itirazlarını devam ettireceklerdir.

Ancak, burada sözleşmede belirtilen gün sayısı ile giydirilmiş brüt günlük ücretin çarpımının tavan tutarı aşmamasına dikkat edilmelidir.

Kıdem tazminatına esas olacak ücretin hesabında, çıplak ücretine ilaveten işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün akitten ve kanundan doğan menfaatler de göz önünde bulundurulur.

Ücretin sabit olmadığı hallerde son bir yıllık süre içinde ödenen ücretin o süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunacak ortalama ücret bu tazminatın hesabına esas tutulur. Ancak, son bir yıl içinde işçi ücretine zam yapıldığı takdirde, tazminata esas ücret, işçinin işten ayrılma tarihi ile zammın yapıldığı tarih arasında alınan ücretin aynı süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle hesaplanacaktır.

HALEN YÜRÜRLÜKTE OLAN MEVCUT UYGULAMADA KIDEM TAZMİNATINDA TAVAN UYGULAMASI

Her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenmesi gerekmektedir. 1475 sayılı İş Kanunu, ödenecek kıdem tazminatının bir yıllık miktarını en yüksek devlet memuruna (Başbakanlık Müsteşarı) ödenen bir yıllık emeklilik ikramiyesi tutarı ile sınırlandırmıştır. Memur maaş katsayısına bağlı olan kıdem tazminatı tavan oranı sürekli değişmektedir. 1/7/2011 tarihinden itibaren işçilere ödenecek kıdem tazminatının yıllık tavanı 2.731,85 TL'dir.

2.731,85 TL'nin üzerinde ücret alınması halinde en fazla her bir yıllık çalışması için bu tutar üzerinde kıdem tazminatı ödenebilecektir.

KIDEM TAZMİNATI FONU KURULMASI YENİ İŞ KANUNUNDA VAR

4857 sayılı yasa ile 1475 sayılı İş Kanununun kıdem tazminatına ilişkin 14. maddesi dışındaki tüm maddeleri de yürürlükten kaldırılmıştır.

4857 sayılı İş Kanununda; "Kıdem tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdem tazminatı fonuna ilişkin Kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır." Hükmü getirilmiştir.

Bu hükme göre, kıdem tazminatı için bir fon kurulması ve Kıdem tazminatı fonuna ilişkin Kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı ödeneceği öngörülmüştür.

Bu nedenle, yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar kıdem tazminatına ilişkin uygulama aynen devam ettirilmektedir.           

KIDEM TAZMİNATI FONU NEDİR?

İşçinin kıdem tazminatının, işveren tarafından değil de kurulacak bir kıdem tazminatı fonu ile ödenmesi üzerine kuruludur. Yani, kıdem tazminatı fonu kurulmasıyla birlikte işverenler, işçileri için belirli oranda fona ödeme yapacaklar ve belli koşullar oluştuğunda da fondan ödeme yapılacak.

KIDEM TAZMİNATI FONU 57 YILDIR TARTIŞILIYOR

Bilindiğinin aksine, kıdem tazminatı fonu ilk defa Ak Parti hükümeti döneminde ortaya çıkan bir düşünce değil. Kıdem tazminatının işverenin mali sorumluluğu altında bir fondan karşılanması düşüncesi ilk kez olarak, 1954 yılında toplanan 2. Çalışma Meclisinde gündeme gelmiştir. Yani, kıdem tazminatı fonu yaklaşık 57 yıldır tartışılmaktadır.

Yine, 9. Çalışma Meclisi Sonuç Bildirgesinde; "Kıdem Tazminatı fonunun işçilerimizin müktesep haklarını ve işletmelerimizin rekabet gücünü koruyacak şekilde, sürdürülebilir bir aktüeryal denge içerisinde oluşturulabilmesi için sosyal ortaklarca kapsamlı bir şekilde tartışılıp değerlendirilerek kamuoyunun gündemine getirilmesinin uygun olacağı" yönünde görüş birliğine varılmıştır.

FON KURULDUĞUNDA KIDEM TAZMİNATI KALDIRILIYOR MU?

Son bir haftada yeniden gündeme gelen kıdem tazminatında işçilerin en çok merak ettiği soru, kıdem tazminatının kaldırılıp kaldırılmayacağıdır. "Kıdem Tazminatı Fonu" tasarısı ile kıdem tazminatı kaldırılmıyor, sadece yeni bir düzenleme yapılması ve ödenme şeklinin değiştirilmesi düşünülüyor.

Kıdem tazminatı, işçinin işverene sadakatle hizmetinin bir karşılığı olarak işveren tarafından işçiye ödenmesi gereken tutar olarak tanımlanabilecektir. Kıdem tazminatı ödenebilmesi için, iş kanununa tabi bir işçinin olması, işçinin en az 1 yıllık kıdeminin bulunması ve ayrıca İş Kanununda belirtilen koşulların bulunması halinde ödenebilmektedir.

4857 sayılı İş Kanunu 10.06.2003 tarihinde yürürlüğe girmiş ancak, kıdem tazminatına ilişkin 1475 sayılı eski İş Kanununun 14. maddesini yürürlükten kaldırmamıştır. Kıdem tazminatına ilişkin 4857 sayılı herhangi bir düzenleme olmayıp, 1475/14. maddeye göre işlem yapılmaktadır.

Kıdem tazminatı işçinin emeğinin ve işverene sadakatle hizmetinin karşılığı olup, kıdem tazminatının kaldırılması söz konusu değildir. Sadece, kıdem tazminatının ödenme şekli değiştiriliyor. Yani, işverenler tarafından belli koşullar oluştuğunda ödenen kıdem tazminatı artık devlet güvencesine geçecek ve işçi kıdem tazminatı hakkını istifa etse bile garantiye alacak.

Kıdem Tazminatı Fonu tasarısı uzun bir zamandan beri tartışılıyor. Hali hazırda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kamuoyu ile yeni bir tasarıyı paylaşmış değil. Ancak, birkaç yıl önce kamuoyuna sızan Kıdem Tazminatı Fonu tasarısının yasalaşması halinde;


"a) Bağlı oldukları kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik, malullük aylığı bağlanması yahut toptan ödeme almak amacıyla hizmet akitlerini feshetmeleri halinde,

b) İşverence hizmet akdinin feshedilmesi durumunda işçinin hak kazandığı yaşlılık, emeklilik, malullük aylığı veya toptan ödeme almak amacıyla ilgili kuruma veya sandığa başvurması halinde,


c) Adına en az 10 yıl Fona prim ödenen işçinin isteği halinde,


d) İşçinin ölümü halinde kanuni mirasçıları, kıdem tazminatına hak kazanırlar.

Yaşlılık, emeklilik aylığı almakta iken çalışmaya başlamakla aylığı kesilen ve 506 sayılı Kanunun 63 üncü maddesinin 1 inci ve 2 inci fıkralarına göre yeniden hesaplanacak aylık bağlanması için talepte bulunan ve hizmet akdini fesheden işçiye, daha önce tazminat aldığı tarihten sonra fona prim ödenen süreler için de kıdem tazminatı ödenir.


Haklarında Sosyal Güvenlik Destek Primi ödenenler için sadece malullük aylığı şartlarının gerçekleşmesi veya ölüm halinde" kıdem tazminatı fon tarafından ödenebilecektir.

KIDEM TAZMİNATI FONU NE ZAMAN YÜRÜRLÜĞE GİRECEK

"Kıdem Tazminatı Fonu" tasarısı ile kıdem tazminatı kaldırılmıyor, sadece yeni bir düzenleme yapılması düşünülüyor. Kıdem Tazminatı Fonu tasarısı 1954 yılından beri sosyal taraflarca tartışılıyor. Ancak, yasanın çıkıp çıkmayacağı veya ne zaman çıkacağı henüz tam olarak belli değildir.

KIDEM TAZMİNATI FONU KİMLERİ SEVİNDİRECEK

Özellikle işletmelerin ekonomik kriz dönemlerinde mali yapılarının bozulması sonucu ödeme güçlüğüne düştükleri, bunun sonucunda da işçilerin kıdem tazminatından mahrum kaldıkları görülmektedir.

Yine, uzun yıllar çalıştığı bir işyerinden herhangi bir nedenle istifa eden yada bir başka nedenle işveren tarafından tazminatsız çıkartılan işçiler kıdem tazminatı hakkından mahrum kalmaktadır.

Hizmetler sektöründe kamuya taşeronluk hizmeti veren işyerlerinde çalışan işçilerin işveren değişikliğinden dolayı mağduriyetleri de göz önünde bulundurulduğunda kıdem tazminatı fonunun bir an önce hayata geçirilmesi gerektiği görülmektedir. Ancak işverenlerin istihdam maliyetlerinin yüksek olduğu ülkemizde maliyetleri artırmamak ve kıdem tazminatı ödenebilirliğini sağlamak adına uygun bir çözüm bulunmalıdır.

Hali hazırda kıdem tazminatı fonu ile ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile sosyal tarafların çalışmaları devam etmekte olup, işçi ve işverenler açısından en sağlıklı çözüm yolunun bulunmasına çalışılmaktadır.

KIDEM TAZMİNATI FONU YÜRÜRLÜĞE GİRDİĞİNDE ESKİ HAKLAR NE OLACAK?

Kıdem tazminatı fonu yürürlüğe girdiği tarihte, bir işyerinde çalışmakta olan işçilerin yürürlük tarihine kadar olan kıdemlerinden işveren sorumlu tutulmuştur. İş sözleşmesi kıdem tazminatına hak kazandıracak şekilde sona erdiğinde, işveren kıdem tazminatını, kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar olan süre için, ancak işçinin işten ayrılırken ki son ücreti üzerinden ödeyecektir.

Kıdem tazminatı fonu yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa veya yeniden işe alınan işçiler ile işyerinde çalışmakta olanların yürürlük tarihinden sonraki hizmet sürelerine ilişkin kıdem tazminatlarının fondan karşılanması uygun görülmüştür.

İŞ KANUNU'NA TABİ OLMAYAN İŞYERLERİNDE ÇALIŞAN İŞÇİNİN KIDEM TAZMİNATI

İş Kanunu'na tabi olmayan işyerlerinde (İş Kanunundan istisna iş ve işyerleri)  çalışan kişilerin kıdem tazminatı hakkı bulunmuyor. Bu kesimlerin de kıdem tazminatı kapsamına alınması halinde önemli bir haksızlık giderilmiş olacak.

KIDEM TAZMİNATI FONU BİLİM KURULU TARAFINDAN HAZIRLANMALI

Kıdem tazminatı fonu kurulmasına ilişkin tasarı mutlaka işçi, işveren ve devlet temsilcisi 3'er kişiden oluşan bir bilim kurlu tarafından hazırlanmalı ve sendikalar, sosyal taraflar ve diğer meslek örgütleriyle görüşülmelidir. Bu noktada itiraz ve eleştiriler dikkate alınmalıdır.

********

KIDEM TAZMİNATI FONUNDA İŞÇİ VE İŞVERENLERİN AVANTAJ VE DEZAVANTAJLARI

KIDEM TAZMİNATI FONUNUN İŞÇİ İÇİN AVANTAJLARI:

- İstifa edenin kıdemi yanmayacak. İşçi istifa bile etse kıdem tazminatı birikecek ve hak ettiğinde bu süreler için fondan ödeme yapılacak,

- İşveren iflas etse veya ödeme güçlüğüne düşse bile işçinin kıdem tazminatı hakkı yanmayacak,

- Bir yıldan az çalışanlarda kıdem tazminatından yararlanacak,

- Özellikle özel ve kamu sektöründe temizlik, güvenlik gibi taşeronluk hizmetlerinde çalışanlar da kıdem tazminatına hak kazanacak,

- İşçi alamadığı kıdem tazminatı için mahkemelik olmayacak, dava masrafı ödemek zorunda kalmayacak.

- Kıdem tazminatı hakkı olmayan İş kanunu kapsamı dışında kalan işçiler de kıdem tazminatından yararlanabilecek,

- İşçi daha iyi bir iş bulduğunda işini değiştirebilecek.

- İşverenden kıdem tazminatı alabilmek için işçiler diğer haklarından fedakarlık yapmayacak. Yani işçi işverenle kıdem tazminatı pazarlığı yapmayacak.

- Halen 2.731,85 TL olan kıdem tazminatı tavanı 5.440,50 TL'ye çıkacak ve yüksek ücretli işçi daha fazla kıdem tazminatı alacak.

- İşçilere fazla mesai yaptırmak yerine yeni işçi alınacağından işsizlik azalacak.

KIDEM TAZMİNATI FONUNUN İŞÇİ İÇİN DEZAVANTAJLARI:

- Kıdem tazminatı fonunun kötü yönetilmesi halinde mağduriyetler olacak,

- Sigortasız ve kayıtdışı çalışan işçiler kıdem tazminatı hakkından yararlanamayacak,

- Ücreti düşük gösterilenler düşük miktarda kıdem tazminatı alacağından mağdur olabilecek,

- Evlilik, askerlik, 15 yılı ve 3600 günü doldurup emeklilik yaşını bekleme gibi durumlarda Kıdem tazminatı ödenmeyecek.

- İşçi 10 yıl beklemek zorunda kalacak.

- Eğer işçinin bir yıl karşılığı 30 gün yerine, daha az bir süre kıdem tazminatı ödenirse hak kaybı yaşanacak.

- Gazeteciler için halen kıdem tazminatında tavan tutar yokken, fonla birlikte kıdem tazminatına 5.440,50 TL tavan tutar gelecek.

KIDEM TAZMİNATI FONUNUN İŞVEREN İÇİN AVANTAJLARI:

- İşverenler kıdem tazminatı fonuna aylık ödeme yapacakları için kıdem tazminatı yükü oluşmayacak,

- İşverenler aylık ödeme yapacakları için kıdem tazminatından dolayı mali sıkıntı yaşamayacak.

- İşveren işçisiyle kıdem tazminatı için mahkemelik olmayacak,

- İşveren, işçiyi işten çıkartırken kıdem tazminatı yükünü düşünmeyecek.

- Kıdem tazminatı almak isteyen işçilerin işyerinde düzeni bozmasına gerek kalmayacak.

- İşverenler, kıdem yükü nedeniyle yeni işçi almayarak fazla mesai yaptırmalarına gerek kalmayacak ve bu nedenle işçilik maliyetleri düşecek.

- Özellikle ihale konusu işlerde güvenlik, temizlik, hasta yönlendirme vb. alanlarda hizmet veren işverenler kıdem tazminatı konusunda rahat bir nefes alacak.

KIDEM TAZMİNATI FONUNUN İŞVEREN İÇİN DEZAVANTAJLARI:

- Kıdem tazminatı hakkı olmayan İş kanunu kapsamı dışında kalan işçiler içinde kıdem tazminatı ödenecek.

- İşverenler, daha önce kıdemini düşünüp ayrılamayan nitelikli işçileri işyerinde tutmakta zorlanacaklar.

- İstifa veya haklı nedenle tazminatsız işten ayrılan işçilere kıdem tazminatı ödenmezken, fonla birlikte bunlarda kıdem tazminatı almış olacaklar. Dolayısıyla istifa edene de, hırsızlık yapana da kıdem tazminatı ödenmiş olacak.

- Halen 2.731,85 TL olan kıdem tazminatı tavanı 5.440,50 TL'ye çıkacak ve işverenin yüksek ücretli işçi için kıdem tazminatı maliyeti artacak.

- İşverenler bir nevi kredi olarak kullandıkları kıdem tazminatını fon kurulunca kullanamayacaklar.

Sosyal Güvenlik Uzmanı Dr. Resul Kurt  -  Haber 7
www.resulkurt.com / info@resulkurt.com
http://www.haber7.com/haber/20110725/Kidem-Tazminati-Fonu-neleri-degistirecek.php
#896


Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, yaptığı açıklamada 12 yaş ve altındaki çocukların Kuran kurslarına gitmesini yasaklayan kanuna düzenleme getireceklerini belirtti.

Bozdağ, şöyle konuştu:

"Bir baba, bir anne çocuğunu yazın her türlü kursa, etkinliğe rahatlıkla gönderirken, kendi dininin kitabını öğretmek istediğinde engelle karşılaşıyor. Bu, demokrasi ayıbıdır, hukuk ayıbıdır, insan hakları ihlalidir. Türkiye'yi bu ayıptan kurtarmak için gerekeni yapacağız. Bu uyduruk yasayı değiştireceğiz, bu sorunu çözeceğiz."

MESUT YILMAZ'IN ESERİYDİ

Yasak nedeniyle yıllardır 5. sınıfı tamamlamadığı için 12 yaşından küçük çocuklar Diyanet'e bağlı Yaz Kur'an Kursları'na kabul edilmiyordu. Sözkonusu yasak 22 Ağustos 1999'da Mesut Yılmaz başbakanlığındaki ANAP-DSP-MHP koalisyonunun yaz döneminde Meclis'i toplayarak çıkardığı yasa ile getirilmişti.

Mesut Yılmaz, Başbakan olduğu dönemde bu düzenlemelere karşı olanlara "siyasi hayatıma mal olsa da yapacağım" diye meydan okumuş ve imam hatiplilerin orta kısımlarını da kapattırmıştı.

NTVMSNBC / Haber 7
http://www.haber7.com/haber/20110729/Kuran-kurslarinda-yas-sinirlamasi-kalkiyor.php
#897
CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, kamu avukatları ve hukuk müşavirlerinin özlük haklarının iyileştirilmesi için kanun teklifi verdi. 

TBMM Başkanlığı`na, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi`ni sundu.

Vekalet ücreti limitinin artırılması için kanunda öngörülen katsayının artırılmasını düzenleyen teklife göre, vekalet ücretinin yıllık tutarı, hukuk müşavirleri ve avukatlar için 60000, diğerleri için 6000 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak aylık brüt tutarının oniki katını geçemeyecek.

Teklif, kamu avukatlarına öngörülen özel hizmet tazminatının artırılmasını da öngörüyor. Buna göre bu oran yüzde 135`ten yüzde 215`e artırılıyor.

Kanun Teklifi için tıklayınız.

Teklifin gerekçesi için tıklayınız.
#898
Merhabalar.

Alıntı YapKOLA ŞİRKETİNİN RÜYA REKLAMI VE NOTER ONAYLI 'RÜYA' REKLAMININ EN ÖNEMLİ ORTAK ÖZELLİĞİ ŞUDUR.
Alıntı Yap1- İki 'Rüya' reklâmında da bir yerde yatmaktadırlar.

2- İki 'Rüya' reklâmında da bir yerde uyumaktadırlar.

3- İki 'Rüya' reklâmında da bulundukları yerden kalkmaktadırlar.

4- İki 'Rüya' reklâmında da bir yere doğru yürümektedirler.

11- İki 'Rüya' reklâmında da 'Rüya'dan uyanmaktadırlar.

12- İki 'Rüya' Reklâmın sonunda bunun bir 'Rüya' olduğu görülmektedir.

Bu saydıklarınız hemen hemen tüm "rüya" konulu reklamlar için ortak kabul edilmesi gereken özellikler. Dolayısıyla bu hususlar sizin iddialarınızı desteklemez... Yukarıda anlattıklarınıza bakarak söylüyorum, bu davanın lehinize neticelenmesi hiç mi hiç kolay değil. Dolayısıyla ilk bakışta haklı olduğunuzun herkes tarafından rahatlıkla tespit edilebileceği basitlikte bir dava açmış ta kaybetmişsiniz gibi mahkemeleri, bilirkişileri, basını, vs. suçlamanızın lüzumu yok. Yukarıdaki açıklamalarınızda kola şirketinin markasının adını belirttiğinizden ve henüz mahkemelerce doğrulanmamış olan iddialarınıza bu markayı haksız şekilde hedef yaptığınızdan, bu kısımlardaki marka isimlerini silmek zorunda kaldım. Temyiz için başarılar dilerim. Kolay gelsin...
#899
BEYOĞLU ADLİYESİ'NİN ÇAĞLAYAN'DAKİ İSTANBUL ADALET SARAYINA TAŞINMA TAKVİMİ AÇIKLANDI.

Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'na Beyoğlu Adliyesi'nin taşınma takvimi açıklandı.

Programa göre, 01-06 Ağustos 2011 tarihleri arasında Beyğlu Adliyesi taşınacak.

Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığından verilen bilgiye göre, İstanbul Adalet Sarayı'na taşınacak adliyenin taşınma takvimi için lütfen tıklayınız.

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=6021
#900
Alıntı YapBu durumda İstanbul Bilişimden alınan bir ürün için Bilkom'dan garanti koşullarını talep etmemiz söz konusu değil. Umarım doğru anlamışımdır.

Aynen öyle. Doğru anlamışsınız. Kolay gelsin...