Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#941
Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), adli yargıda bin 816, idari yargıda da 254 hakim ve savcının yerini değiştirdi.

Kurulun, internet sitesinde yer alan açıklamada, HSYK 1. Daire Başkanlığı'nın, 2011 Yılı Adli ve İdari Yargı Yaz kararnamelerine yönelik görüşmelerini tamamladığı belirtildi.

Açıklamada, adli yargıda bin 816, idari yargıda da 254 hakim ve savcının yerini değiştirildiği bildirildi.

Ataması gerçekleştirilenlerin isimlerinin de yer aldığı açıklamada, iş ve kadro durumu nedeniyle yerinde yetkili bırakılanlar hariç, ataması yapılan hakim ve savcıların, en geç 1 Temmuz Cuma gününe kadar tebligatlarını alarak görev yerlerinden ayrılmaları gerektiği kaydedildi.

HSYK Kararnamesi çerçevisinde Diyarbakır C. Başsavcısı Durdu Kavak İzmir C. Başsavcılığı'na atandı. İlhan Cihaner soruşturmasını yürüten Osman Şanal, Antalya'ya atandı.

YARSAV eski Başkanı Ö.Faruk Eminağaoğlu İstanbul hakimliğine atandı.

ATAMA İLE İLGİLİ TAM LİSTE İÇİN TIKLAYINIZ:
http://www.hsyk.gov.tr/duyurular/2011/haziran/2011-yaz-kararnamesi.html
#942


AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, seçim sürecinde siyasetçi ve köşe yazarlarına açtığı davaları geri çektiğini açıkladı.AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, ''Sayın Başbakanımız, propaganda döneminde, seçim kampanyaları döneminde diğer siyasi parti liderlerinin kendisine yönelik kişilik haklarına saldırı anlamına gelebilecek sözlerinden dolayı davalar açtı, Sayın Kılıçdaroğlu'na, Sayın Bahçeli'ye, sayın Namık kemal Zeybek'e davalar açtı. Sayın Başbakanımız, balkon konuşmasındaki helalleşmenin hayata geçirilmiş somut bir yansıması olarak, bu davalarını geri çekti. Sayın Başbakanımız şikayetini geri alıyor, davasından sarfınazar ediyor. Onlara açtığı tezmanit davalarını ya da diğer türlü davaları geri çekiyor'' dedi.

Çelik, TVNET televizyonunda katıldığı canlı yayında, gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı.

Çelik, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın seçim gecesi yaptığı ''Balkon konuşması'' ile ilgili sorulan bir soru üzerine şunları söyledi:

''Sayın Başbakan, balkonda çok net mesaj verdi. Rakip takımların futbolcuları birbirlerine faul yapabilirler, zaman zaman birbirlerini isteyerek, istemeyerek incitebilirler, düşürebilirler. Birbirlerinin hatta sakatlanmasına yol açabilirler. Ama maç bitince eğer tokalaşabilirlerse, öpüşebilirlerse, formalarını değiştirebilirlerse bunun adı spor centilmenliğidir. Ben diyorum ki siyaset centilmenliğini de hayata geçirmemiz gerekiyor. Biz, 'rekabete evet ama nezaketten yoksun rekabete hayır' diyoruz. Yine aynı şekilde 'barış içinde yarış' olsun diyoruz. Fakat maalesef çok tatsız şeyler söylendi.

Sayın Başbakan'ın helalleşme lafının sözde kalmaması için bir adım daha belki atılması gerekiyordu. Dün onu Sayın Başbakanımızla da uzun boylu müzakere ettik ve Sayın Başbakanımız bir karara vardı. Sayın Başbakanımız, propaganda döneminde, seçim kampanyaları döneminde diğer siyasi parti liderlerinin kendisine yönelik kişilik haklarına saldırı anlamına gelebilecek sözlerinden dolayı davalar açtı, Sayın Kılıçdaroğlu'na, Sayın Bahçeli'ye, sayın Namık kemal Zeybek'e davalar açtı. Sayın Başbakanımız, balkon konuşmasındaki helalleşmenin hayata geçirilmiş somut bir yansıması olarak, bu davalarını geri çekti. Sayın Başbakanımız şikayetini geri alıyor, davasından sarfınazar ediyor. Onlara açtığı tazmanit davalarını ya da diğer türlü davaları geri çekiyor.''

Hüseyin Çelik, ''Bir de gazetecilere açılan davalar var. Ahmet Altan vesaire...'' denilmesi üzerine de, ''Sayın Başbakan, o davalardan da sarfınazar ediyor'' yanıtını verdi.

Ak Parti, 12 Haziran seçimlerinde ülke genelinde aldığı %50 oyla üstüste üçüncü dönem oyunu arttırarak tek başına iktidarını sürdüren bir parti sıfatıyla kırılması zor bir rekorun da sahibi olmuştu.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1147544&title=basbakandan-balkon-konusmasi-adami
#943
Yargıtay'ın yeni başkanı Nazım Kaynak

Hasan Gerçeker'in yaş haddinden emekliye ayrılmasıyla boşalan Yargıtay Başkanlığına, 6. Hukuk Dairesi Başkanı Nazım Kaynak seçildi.

ANKARA  - Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in yaş haddinden emekliye ayrılmasıyla boşalan Yargıtay Başkanlığı için seçim yapıldı.

Yapılan seçimde 5. Ceza Dairesi Başkanı Ahmet Ceylani Tuğrul, 6. Hukuk Dairesi Başkanı Nazım Kaynak, 18. Hukuk Dairesi Başkanı Ali Selim, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından emekli olan Abdurrahman Yalçınkaya ile 8. Hukuk Dairesi Üyesi Selamet İlday Yargıtay Başkanı seçilebilmek için yarıştı.

Seçimde, Nazım Kaynak 197, Ahmet Ceylani Tuğrul 75, Abdurrahman Yalçınkaya 40, Selamet İlday 35, Ali Selim ise 18 oy aldı. Seçimde 5 boş, 5 de geçersiz oy sayıldı.

2012'YE KADAR GÖREV YAPACAK
Kaynak, Yargıtay Başkanlığı'nda yaş haddinden emekli olacağı 5 Mayıs 2012 tarihine kadar görev yapacak.

NAZIM KAYNAK
Nazım Kaynak, 5 Mayıs 1947'de Afşin'de doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olan Kaynak, Elbistan hakim adayı olarak mesleğe başladı.

Tutak, Göynük, Yerköy Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunan Kaynak, 1996 yılında Yargıtay Üyeliğine, 2009 yılında Yargıtay 6. Hukuk Dairesi Başkanlığına seçildi.
Kaynak, evli ve iki çocuk babası.(aa)

SEÇİMLER NASIL YAPILIYOR?
Yargıtay Başkanı seçilebilmek için Yargıtayın kadro sayısı olan 387 üyenin salt çoğunluğu olan 194 üyenin oyunu almak gerekiyor. İlk üç turda adaylardan biri yeterli oyu alamazsa üçüncü turda en çok oyu alan iki aday, dördüncü ve beşinci turda yarışıyor. Bu turlarda da sonuç alınamazsa başa dönülerek, turlara devam ediliyor.

Yargıtay'da 4 üyenin emekli olması nedeniyle mevcut 383 üye oy kullandı.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1051476&CategoryID=77


YENİ BAŞKANDAN İLK AÇIKLAMA
Kaynak, Yargıtay Başkanlığına seçilmesinin ardından yeni makamında gazetecilere açıklamalarda bulundu.
Yargıtay Başkanlığına seçilmesi nedeniyle çok heyecanlı olduğunu söyleyen Kaynak, "Bütün duygularımın en üst noktasındayım" dedi.
Yargıtay'ın 143 yıldır adalet dağıtımıyla ilgilenen bir müessese olduğunu belirten Kaynak, "Biz, adalet dağıtımını en objektif şekilde yapmak üzere burada bulunuyoruz. Adalet dağıtımını yaparken insan haklarına saygılı, demokratik ilkelere bağlı, Atatürk ilkelerine ve inkılaplarına bağlı olarak bu işi yürütüyoruz. Ulu önderin göstermiş olduğu yolda çağdaş hukuk seviyesine çıkmak için çaba harcıyoruz. Bütün bu çabamız Yargıtayın daha ileriye götürülmesi, ülkemize daha yararlı olmasıdır. Yaptığımız hizmet millet adına verdiğimiz bir hizmettir" diye konuştu.

Bir gazetecinin "Yargıtay Başkanlığı için aday olup sonradan 'aday zaten belli' diyerek vazgeçen Yargıtay 11. Dairesi eski Başkanı Ersan Ülker'in basına yansıyan bu eleştirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusu üzerine Kaynak, "Seçim bittikten sonra bizde yeni bir sayfa, beyaz bir sayfa açılır. Bütün arkadaşlara bir beyaz sayfa açılmıştır, hep beraber yargı hizmetini götüreceğiz" dedi.

Yargıtay'da uzun yıllardır ilk kez birinci turda bir başkanın seçildiğinin anımsatılması üzerine Kaynak, bunun arkadaşlarının sevgisinden kaynaklandığını söyledi.

"Başkan seçilmeyi bekliyor muydunuz" sorusuna da Kaynak, "30 senedir Yargıtay'da görev yapıyorum. Tetkik hakimliği, üyelik ve başkanlık olarak 30 senedir buradayım. 30 sene görev yaptığım bu yerde arkadaşlarımın bana teveccühü, bana sevgisinden dolayı bunu bekliyordum. Kısa zamanda da sonuçlandı. Bu sonuçlanmadan sonra da yargı hizmetini daha hızlı götürmek için elimizden gelen her çabayı sarf edeceğiz."

Bir gazetecinin "Yargıtay'da bir ceza dairesindeki dosya görüşmesi sırasında yeni üyelerle eski üyeler arasında kavga yaşandığı yönünde basına haberler yansıdı" demesi üzerine Kaynak, "Yeni üye, eski üye şeklinde bir ayrım yapmıyoruz. Yeni üyeler de Kurum'un bir üyesi oldular, hepsi aynı, eşit oldu. Biz bu arkadaşlarla birlikte bir bütünlük halinde kaynaştırarak, yargı hizmetini en ileri seviyeye götüreceğiz" diye konuştu.

Yargının iş yüküne ilgili sorular üzerine Kaynak, "Yargının yükü ağır, ama biz bu yükün altından kalkacağız, çalışmamızla kalkacağız. Siyasi irade de yargıda bir değişiklik yaptı, Anayasa'da bir değişiklik yapıldı, referandum yapıldı. Yeni bir Yüksek Hakimler Kurulu teşekkül etti. Bunlar yeni üyeler seçtiler, seçilen bu üyelerle biz bu iş yükünün altından da kalkmaya çalışacağız, inşallah çok kısa bir zamanda, bir, iki sene içerisinde Yargıtaydaki bütün dosyaları eritmeye çalışacağız" dedi.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/17935416.asp


Yargıtay'ın yeni başkanı Nazım Kaynak düzenlenen törenle mazbatasını aldı. Kaynak, ilk konuşmasında Yargıtay'ın iş yüküne ve bina sorununa vurgu yaptı.

Hasan Gerçeker'in yaş haddinden emekliye ayrılmasıyla boşalan Yargıtay Başkanlığı'na seçilen Nazım Kaynak, Yargıtay'da düzenlenen törenle mazbatasını aldı.

Törende ilk olarak Hasan Gerçeker ve Nazım Kaynak'ın fotoğraf albümlerinden hazırlanan slayt gösterimi yapıldı.

Yargıtay Başkanvekili İhsan Akçin, törende yaptığı konuşmada, sorunların büyük, beklentilerin yüksek olduğu zor bir dönemde Kaynak'ın başkanlığa seçildiğini belirterek, bilgi birikimi, anlayışlı ve güvenilir kişiliğiyle Kaynak'ın sorunları çözüp beklentilere cevap vereceğine inandığını dile getirdi.

Onursal Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker de makamların geçici olduğunu belirterek, "Bu bir bayrak yarışı. Bayrağı alan arkadaşım benim okul arkadaşım, çok değerli nitelikli bir arkadaşım" diye konuştu.

Yargının sorunlarının, fiziki altyapı sorunlarının çok fazla olduğunu, bu sorunların Nazım Kaynak tarafından çözüleceğine inandıklarını dile getiren Gerçeker, "Benim tanıdığım Nazım Kaynak, Atatürk ilkelerine, cumhuriyet ilkelerine gönülden bağlı bir arkadaşımızdır. O gerçekten bu toplumun çok saygın bir hukukçusudur. Bunu daha ileride çalışmalarında göreceğimize inanıyorum. Arkadaşım, dostum olarak tanıdığım, nitelikli bir hukukçu olarak bildiğim ona bu görevi devretmiş olmaktan dolayı çok büyük mutluluk duyduğumu ifade etmek istedim" dedi.

Konuşmaların ardından İhsan Akçin, Yargıtay Başkanı Kaynak'a mazbatasını verdi, Hasan Gerçeker'de Kaynak'a cübbesini giydirdi.

Mazbatasını aldıktan sonra konuşan Yargıtay Başkanı Kaynak, 143 yıllık bir kurum olan Yargıtay'ın temsil ve yönetmek gibi onurlu ve ağır bir yükün altına girdiğini söyledi.

Hasan Gerçeker'in saygın kişiliği, dengeli ve iletişime açık yaklaşımlarıyla kendilerine örnek alınacak bir yönetim anlayışı bıraktığını vurgulayan Kaynak, "Kendisinin yargıya ve Yargıtaya bugüne kadar sunmuş olduğu hizmetler unutulmayacaktır" diye konuştu.

Kaynak, göreve başladığı günden itibaren Yargıtay'ın sorunlarıyla yakından ilgilenmeye başladığını belirterek, Yargıtay'ın bina sorununun biran önce çözülmesi, Başbakanlık tarafından tahsis edilen ek binanın biran önce hizmete açılması için çalıştıklarını anlattı.

Mevcut binanın sorunlarını çözmeye yetmeyeceğini dile getiren Kaynak, şu anda arşivlerin dolu olduğunu, yeni gelecek hakimler için bina sorununun devam ettiğini ifade etti.

Kaynak, Yargıtay'a yaraşır bir binanın yapımı için elinden gelen çabayı göstereceğini belirterek, "Yargının ve Yargıtay'ın birikmiş sorunlarının çözümünebir nebze katkımız olursa ben ve yönetimim kendimizi mutlu addedeceğiz" dedi.

http://www.cnnturk.com/2011/turkiye/06/09/yargitayin.yeni.baskani.mazbatasini.aldi/619558.0/index.html


DANIŞTAY'IN YENİ BAŞKANI KARAKULLUKÇU

Danıştay Başkanlığına Danıştay Birinci Daire Üyesi Hüseyin Hüsnü Karakullukçu seçildi.Danıştay'dan yapılan yazılı açıklamada, Mustafa Birden'in 1 Haziran 2011 günü yaş haddinden emekliye ayrılması nedeniyle boşalan Danıştay Başkanlığına, bugün Danıştay Genel Kurulunca yapılan seçim sonucunda, Karakullukçu'nun seçildiği ifade edildi.

15 Haziran 1948'de Görele'de doğan Karakullukçu, Ankara Gazi Lisesi'ni bitirdi ve 1970'te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Danıştay Yardımcısı unvanıyla 17 Şubat 1973'te mesleğe başlayan Karakullukçu'nun görev unvanı, 14 Mayıs 1981'de Danıştay Tetkik Hakimi olarak değişti.

Sivas İdare Mahkemesi Başkanlığı, Adalet Müfettişliği, Adalet Başmüfettişliği, Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulunan Hüseyin Hüsnü Karakullukçu, 6 Eylül 2000'de Danıştay üyeliğine seçilmişti.

Paris Uluslararası Kamu Yönetimi Enstitüsü'nü bitiren ve Fransızca bilen Karakullukçu, bir çocuk babası.AA

http://yenisafak.com.tr/Gundem/?i=323395
#944
Merhabalar. Anne kızlık soyadı gibi yakın akrabalarınız dışında kimsenin bilemeyeceği bilgilerin, nüfus cüzdanı bilgilerinin ve telefon numarası gibi diğer kişisel bilgilerin güvenilirliği hususunda şüphe bulunmayan şirketler/kurumlar nezdinde yürütülen işlemler dışında gizli tutulması gerekir. Zira bu tür bilgiler dolandırıcılar tarafından olmadık işlerde kullanılabilir ve başınıza çok ciddi dertler açabilir. Konuyu bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Diğer yandan vergi daireleri nezdinde takip edilen işlemlerde anne kızlık soyadının istenip istenmediğini vergi dairelerinin/maliye bakanlığının internet sitelerinden veya telefonla danışma/hizmet hatlarından öğrenebilirsiniz. Buradan alacağınız bilgi ve yönlendirmeler istikametinde hareket etmenizi tavsiye ediyorum. Kolay gelsin...
#945
Merhabalar. C.Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunuzu belirtmişsiniz. Şayet yapmış olduğunuz bu şikayetten sonra yaşanan yeni gelişmeler varsa, bu hususları da şikayetinizi soruşturan savcılığa bildirebilir ve gerekli tedbirlerin alınmasını bu suretle temin edebilirsiniz. Kolay gelsin...
#946
Merhabalar. İş sözleşmesinin noter tasdikli olması veya olmaması sözleşmenin geçerliliğini etkilemez; imzaladığınız sözleşme, noter tasdikli olmasa da hukuken geçerli bir sözleşmedir (sözleşme geçerli olmakla birlikte, sözleşmenin bazı hükümleri kanunun emredici hükümlerine aykırı olduğundan geçersiz olabilir; bu durum farklıdır). 

Öte yandan işçinin hangi hallerde iş sözleşmesini haklı sebeple derhal feshetme hakkına sahip olduğu İş Kanunu'nun 24. maddesinde gösterilmiştir. İş Kanunu'nun 24. maddesinin II-e bendi aynen şu şekildedir:

"İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse..."

Dolayısıyla bu madde çerçvesinde iş sözleşmesini hemen feshetme hakkına sahipsiniz. Fesih bildirimini yazılı şekilde ve özellikle de noter aracılığıyla yapmanız, ileride ispat açısından sorun yaşamamanızı sağlar. Kolay gelsin...
#947
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2010/16-75
K. 2010/129
T. 1.6.2010

6762/m.14,18,136
2004/m.44,337/a,345

DAVA : Müşteki vekilince, sanığın 2004 sayılı İcra ve İflas Yasası'nın 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlediği iddiasıyla açılan dava üzerine, sanığın suç tarihinde şirketin yetkilisi olmadığı gerekçesiyle beraatine ilişkin İzmir 7. İcra Ceza Mahkemesince verilen 05.05.2009 gün ve 2412-1988 sayılı hükmün, müşteki vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 15.02.2010 gün ve 8393-943 sayı ile;

"... Müşteki vekili 27.06.2008 havale tarihli şikâyet dilekçesiyle; borçlu Mateksa Teknik Montaj San. ve Tic. Ltd. Şti. hakkında takip devam ederken ticareti terk ettiğini ancak İİK'nun 44. maddesi gereğince durumu Ticaret Siciline bildirmediğini, borçlu şirket yetkilisi sanığın İİK'nun 337/a maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesini talep etmiş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanığın suç tarihinde şirket yetkilisi olmadığı gerekçesiyle sanığın beraatine karar verilmiştir.

İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinin 1. fıkrasında, 'Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır' hükmü ile ticareti terk eden tacirin yapması gereken yükümlülüğü belirlemiş, aynı Yasanın 337/a maddesinde ise 44. maddedeki yükümlülüğe aykırı davranmanın yaptırımı da, 'Ticareti terk edenlerin cezası' başlığı altında, '44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç yıldan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez' şeklinde düzenlenmiştir.

6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde de ticaret şirketlerinin nevilerinin; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yukarıda sayılan ticaret şirketleri yönünden Türk Ticaret Kanunu'ndaki düzenleme incelendiğinde, bunlar için ticareti terk hususu değil, bunun yerine infisah ve tasfiyeleri öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Eş anlatımla Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan şirketlerde ticareti terk değil, ortaklık ilişkisi sona erdirilmektedir.

Anılan şirketlerin her biri için infisah ve tasfiye yolu ayrı ayrı gösterilmiştir. Tasfiye sırasında ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir ve borçlar ödendikten sonra kalan mevcudu, esas mukavelede aksine bir hüküm olmadıkça, pay sahipleri arasında ödedikleri sermayeler ve paylara bağlı olan imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Tasfiye süreci ile tüzel kişilik sona erdirildiğinden terkin işlemi sırasında ticaret sicil memurluğuna İcra ve İflas Kanunu'nun 44. maddesine göre bir mal beyanında bulunulması da söz konusu değildir. Terkin işleminden sonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı bu alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketini yasaya göre ihyasını sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.

Açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde, İcra ve İflas Kanunu'nun 44. maddesi ile geti¬rilen mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunduğunu söylemek kanunu zorlama olacaktır. Hal böyle olunca, Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri için İcra ve İflas Kanunu'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün değildir. İzmir Ticaret Sicil Memurluğunun 14.11.2008 tarih ve 25812 sayılı cevabi yazılarından, adı geçen sanığın 09.08.2007-09.08.2017 tarihleri arasında münferiden şirketi temsile yetkili olduğu gözetilmeksizin, suç tarihi itibariyle yetkili olmadığı gerekçesiyle beraatine karar verilmesi isabetsiz ise de, yukarıda açıklanan nedenlerle gerekçesi yanlış fakat sonucu itibariyle doğru olan hükmün isteme aykırı olarak onanmasına..." karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise, 23.03.2010 gün ve 159338 sayı ile;

"... Takibin hükmi şahıslara yönelik olması durumunda kimlerin ceza göreceği 2004 sayılı İİK'nun 345. maddesinde 'Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur' şeklinde düzenlenmiş ve maddenin gerekçesinde, 'Bu kanunda yazılı suçların hükmi şahıslar namına işlenmesi takdirinde cezai mesuliyetin kime terettüp edeceği maddede gösterilmektedir' denmektedir.

6762 sayılı Ticaret Kanunu'nda tacir,

1- Hakiki şahıslar ( 6762 s. Ticaret Kanunu'nun 14-17. maddeleri )

2- Hükmi şahıslar ( 6762 s. Ticaret Kanunu'nun 18. maddesi )

3- Donatma iştiraki ( 6762 s. Ticaret Kanunu'nun 19. maddesi )olarak belirlenmiştir.

6762 s. Ticaret Kanunu'nun 18. maddesinde 'Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar' şeklinde düzenlenmiş,

6762 s. Ticaret Kanunu'nun 136. maddesi 'Ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibarettir' şeklindeki düzenlemeyle hükmi şahıs tacirleri belirlemiştir.

İİK'nun 337/a maddesinde, aynı Kanun'un 44. maddesine göre mal beyanında bulunmadan ticareti terk edip takip alacaklısının zarar görmesine sebebiyet veren borçlunun cezalandırılması öngörülmüş, takip borçlusunun 6762 s. Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan hükmi şahıs tacir olması durumunda cezai mesuliyetin kime yöneltileceği İİK'nun 345. maddesinde düzenlenmiştir.

538 sayılı Kanunun 22. maddesiyle değişik 2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinin gerekçesi 'Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkansız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir.

Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır' şeklinde düzenleme içermekte olup, düzenlenme amacına bakıldığında Ticaret şirketleri için Ticaret Kanunu gereği infisah ve tasfiye usulü belirlenmesi, takip borçlusu oldukları ve İcra ve İflas Kanunundaki hükümlere tabi oldukları durumda İİK'nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacirler için öngörülen yükümlülükten kurtarmamalıdır. Aksini kabul halinde, infisah ve tasfiye işlemini yerine getirmeyen ve adresini terk etmek suretiyle takip alacaklısının zarara uğramasına sebebiyet veren kötü niyetli borçlu hükmi şahıs tacirlerle mücadele etmek -madde gerekçesindeki anlatımıyla imkânsız hale gelir.

İzmir Ticaret Sicili Memurluğunun 14.11.2008 ve 05.05.2009 tarihli cevabi yazılarından sanık Bilge Doğru'nun 09.08.2007 - 09.08.2017 tarihleri arasında münferiden şirketi temsile yetkili olduğunun anlaşılması ve İzmir Vergi Dairesi Başkanlığının 04.12.2008 tarihli yazılarından ticaret sicilinde kayıtlı adresinden ayrılan takip borçlusunun yeni adresinin bilinmediğinin bildirilmesi karşısında şirketin ticari faaliyetini başka bir adreste fiilen sürdürüp sürdürmediği zabıta marifetiyle usulüne uygun olarak araştırılmadan eksik soruşturma ve yazılı gerekçe ile sanık hakkında beraat kararı verilmiş olması sebebiyle bozma kararı verilmesi gerekir" görüşüne dayalı olarak itiraz yasa yoluna başvurmuştur.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : 2004 sayılı İcra ve İflas Yasası'nın 337/a maddesi uyarınca hakkında dava açılan sanığın, suç tarihinde şirketi temsile yetkili olmadığı gerekçesiyle yerel mahkeme tarafından beraatına karar verilmiş, müşteki vekilinin temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince, sanığın belirtilen tarihte şirketi temsile yetkili olduğu vurgulandıktan sonra; "Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri için İcra ve İflas Kanunu'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün değildir" açıklamasıyla sonuç itibarıyla doğru olan hükmün onanmasına karar verilmiş, Yargıtay C. Başsavcılığı tarafından ise; "Ticaret şirketleri için Ticaret Kanunu gereği infisah ve tasfiye usulü belirlenmesi, takip borçlusu oldukları ve İcra ve İflas Kanunundaki hükümlere tabi oldukları durumda İİK'nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacirler için öngörülen yükümlülükten kurtarmamalıdır" görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurulmuştur.

Görüldüğü gibi, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin müdür veya yetkililerinin, İcra ve İflas Yasası'nın 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlemelerinin olanaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

2004 sayılı İcra ve İflas Yasası, bu yasa kapsamında çıkan hukuksal sorunların en kısa ve basit bir şekilde çözümlenmesi yöntemini benimsemiş ve buna bağlı olarak da, yasada düzenlenen suçlara ilişkin 346 ila 354. maddeleri arasında farklı bir yargılama usulü öngörmüştür.

Yasakoyucu 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası ile aynı tarihte 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5358 ve 06.03.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5582 sayılı Yasalarla, İİY'nın çeşitli maddelerinde değişiklik yapmasına karşın bu özel yargılama usulünü bazı küçük değişiklikler dışında değiştirmemiş ve korumuştur.

İcra İflas Yasası'nın 44. maddesinde, ticareti terk eden tacir açısından, muhataplarının haklarını korumaya yönelik olarak bir takım yükümlülükler öngörülmüş bu yükümlülüklere aykırı davranmanın yaptırımı da 337/a maddesinde gösterilmiştir. Yasanın "Ticareti Terk Edenler" başlıklı 44. maddesi;

"Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazete'de ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.

Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.

Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez.

Üçüncü şahısların zilyedlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar ( Bu derece dahil ) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.

Mal beyanını alan merci, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de bildirilir.

Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin 9 uncu maddede yazılı bir bankaya depo edilmesine karar verilebilir" şeklinde olup, bu maddedeki yükümlülüklere aykırı davranmak, aynı Yasanın 337/a maddesinde "Ticareti terk edenlerin cezası" başlığı altında;

"44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.

Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır" biçiminde yaptırıma bağlanmıştır.

06.06.1965 tarihinde yürürlüğe giren 538 sayılı Yasanın 22. maddesiyle değiştirilen 2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinin gerekçesinde; "Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkânsız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır" denilmektedir.

Takibi şikâyete bağlı olan seçimlik hareketli bu suçun oluşabilmesi için;

1- İİY'nın 44. maddesine göre mal beyanında bulunulmaması,

2- Mal beyanında mevcudun eksik gösterilmiş olması,

3- Aktifte yer alan malın veya yerine kaim olan değerin haciz veya iflas sırasında gösterilmemesi,

4- Mal beyanından sonra, beyan edilen bu mallar üzerinde tasarruf edilmesi,

Gereklidir.

Yasa maddesinde gösterilen bu seçimlik hareketlerin herhangi birisinin işlenmesiyle, diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde suç oluşacaktır.

İİY'nın 44. maddesine uygun olarak mal beyanında bulunulduğundan sözedebilmek için; borçlunun ticareti bıraktıktan sonra 15 gün içinde durumu ticaret siciline bildirmesi ve bütün aktif ve pasifleri ile alacaklıların isim ve adreslerini içerecek şekilde mal bildiriminde bulunması zorunludur.

Bunun yanında suçun oluşabilmesi için, borçlunun yukarıda gösterilen hareketlerinden dolayı alacaklının zarar görmesi de gerekmektedir. Ancak, İİY'nın 337/a maddesinin 2. fıkrasındaki; "Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez" hükmü uyarınca alacaklının zarar görmediğini ispat etme zorunluluğu borçluya aittir.

Yine ticareti terk eden borçlunun, 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası anlamında tacir olması gerekmektedir. 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası'nın 14. maddesinde; "Bir ticari işletmeyi, kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimse" olarak gerçek kişi tacirin tanımı yapıldıktan sonra, 18. maddesinde; "Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmü şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar", denilmiş, 136. maddesinde de ticaret şirketleri; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketleri olarak sayılmıştır.

Ticareti terk etme kavramı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Öğretide, "ticari işletmeyi kendi adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak veya dağıtmak" olarak tanımlanan ticareti terk eyleminin, mevzuatta belirlenen hukuksal yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması şeklinde ortaya çıkması olanaklı olduğu gibi, ticari işletmenin hukuksal olarak varlığını sürdürmekle birlikte fiili olarak varlığının sonlandırılması şeklinde de gerçekleşmesi olanaklıdır.

Sanığın temsile yetkili olduğu şirketin limited şirket olması nedeniyle, Türk Ticaret Yasası'nda ticari şirket çeşitleri arasında sayılan bu şirkete ilişkin hükümlerin de incelenmesi gereklidir. Anılan Yasanın 503. maddesinde; "İki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret ünvanı altında kurulup, ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan şirkete limited şirket denir" tanımlamasına yer verilmiş, 540. maddesinde ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkili olabilecekleri gibi şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortaklardan bir veya birkaçının da müdür olarak belirlenebileceği, 541. maddesinde şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortak olmayan kişilerin de müdür olarak seçilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Limited şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesine ilgili olarak "infisah" 549 ve 550. maddelerinde düzenlenmiş olup "tasfiye" hususunda ise 552. maddesindeki yollama nedeniyle anonim şirketin tasfiyesine ilişkin kurallar limited şirketler hakkında da uygulanacaktır.

İcra ve İflas Yasası'nda düzenlenen suçların tüzel kişilerin yaptığı işlemler sırasında işlenmesi halinde kimlerin sorumlu olacağı, Yasanın "Hükmi Şahısların Muamelelerinde Kimlerin Ceza Göreceği" başlıklı 345. maddesinde; "Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur" şeklinde düzenleme altına alınmış olup limited şirket müdürlerinin de bu kapsamda olduğu açıktır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Özel Daire kararında, Türk Ticaret Yasası'nın 136. maddesinde sayılan ticaret şirketlerinin ticareti terk etmelerinin söz konusu olmadığı, ortaklık ilişkisinin ancak infisah ve tasfiye yoluyla sona erdirildiği, dolayısıyla da müdür veya yetkilileri için ticareti terk suçunun işlenmesinin mümkün olmadığı belirtildiğine göre uyuşmazlık, "limited şirketi münferiden temsile yetkili müdürünün" İcra İflas Yasasının 44. ve 337/a maddeleri uyarınca ticareti terk suçunu işleyip işleyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.

6762 sayılı TTY'nın 14. maddesinde belirtilen gerçek kişi tacirlerin yanında, 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin ve bu bağlamda bir ticari şirket türü olan limited şirketin, 18. maddesi uyarınca "tacir" olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

İİY'nın 44. maddesinde "ticareti terk eden tacir" ifadesi kullanılmış olup bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hüküm konulmamıştır. O halde tacir sayılan limited şirketlerin, temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Yasası'nın 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına da bir engel bulunmamaktadır. Diğer yandan, İİY'nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin "ticareti terk eden kötü niyetli borçluların" bu davranışlarının önlenmesi amacıyla yapıldığı da gerekçede açıkça ifade edilmektedir.

Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİY'nın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİY'nın 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, İzmir Ticaret Sicili Memurluğunun 14.11.2008 ve 05.05.2009 tarihli yazılarında sanık Bilge Doğru'nun, suç tarihini de içine alacak şekilde 09.08.2007 - 09.08.2017 tarihleri arasında münferiden Mateksa Teknik Montaj Sanayi ve Tic. Ltd. Şirketini temsile yetkili olduğu ve yine şirketin ticaret siciline bildirdiği adrese çıkarılan tebligatın, bu adresten taşınılmış olması nedeniyle yapılamadığı anlaşılmaktadır. Adresin değiştirilmesi olgusunun tek başına ticaretin terk edildiği anlamına gelmeyeceği de göz önüne alınarak, sanığın müdürü olduğu şirketin ticareti terk edip etmediğinin araştırılması ve sonucuna göre, şirketin müdürü olan sanık açısından ticareti terk suçunun oluşup oluşmayacağının değerlendirilmesi zorunludur.

Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri Mehmet Kürtül ve Ayşe Ayten Güllüoğlu; "Sanık Bilge Doğru'nun müdürlüğünü yaptığı Mateksa Teknik Montaj Sanayi ve Tic. Ltd. Şti. nin şikâyetçi şirkete olan borcu nedeniyle aleyhine başlanan icra takibi sırasında haciz için adresine gidildiğinde ticareti terk ettiğinin tespit edildiğini ve İİK'nun 44. maddesine göre durumu ticaret sicili memurluğuna bildirmediğini ileri sürerek sanığın cezalandırılması talep edilmiş, mahkemece adı geçen sanığın suç tarihinde şirket yetkilisi olmadığından beraatına karar verilmiş, katılan vekilinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Dairemizce özetle, 'İcra İflas Kanununun 44. maddesiyle getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün Türk Ticaret Kanununun 136. maddesinde sayılan kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür ve yetkilileri için hukuken mümkün bulunmadığı gözetilmeksizin beraatine karar verilmesi gerekirken gerekçesi yanlış fakat sonucu itibariyle doğru olan hükmün isteme aykırı olarak onanmasına' karar verilmiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca özetle, "2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinde yer alan 'ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur ilan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır' şeklindeki düzenleme ile, tacir olarak kabul edilenler yönünden bir yükümlülük getirildiğini ve bu yükümlülüğe uymamanın müeyyidesinin de aynı Kanunun 337/a maddesinde '44. maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır' şeklinde düzenlendiğini, takibin hükmi şahıslara yönelik olması durumunda kimlerin ceza göreceği ile ilgili olarak 2004 sayılı İİK'nun 345. maddesinde, "bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur" biçiminde bir düzenleme yer aldığını ve maddenin gerekçesinde de "bu kanunda yazılı suçların hükmi şahıslar namına işlenmesi takdirinde cezai mesuliyetin kime tereddüp edeceği maddede gösterilmektedir' diye açıklandığını, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde yer alan 'ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibarettir' şeklindeki düzenleme ile hükmi şahıs tacirlerin belirlendiğini, İİK'nun 337/a maddesinde, aynı Kanunun 44. maddesine göre mal beyanında bulunmadan ticareti terk edip takip alacaklısının zarar görmesine sebebiyet veren borçlunun cezalandırılmasının öngörüldüğünü, takip borçlusunun 6762 s.Ticaret Kanunun 136. maddesinde sayılan hükmi şahıs tacir olması durumunda cezai mesuliyetin kime yöneltileceğinin İİK'nun 345. maddesinde düzenlendiğini; 538 sayılı Kanun'un 22. maddesiyle değişik 2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinin gerekçesinde de, 'Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkansız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde bulunan malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu'nun sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır." şeklindeki düşüncenin yer almış olması nedeniyle, amacına bakıldığında ticaret şirketleri için Ticaret Kanunu gereği infisah ve tasfiye usulü belirlenmiş olmasının şirketlerin, takip borçlusu oldukları ve İcra ve İflas Kanunundaki hükümlere tabi oldukları durumda İİK'nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacirler için öngörülen yükümlülükten kurtarmaması gerektiği, aksinin kabulü halinde, infisah ve tasfiye işlemini yerine getirmeyen ve adresini terk etmek suretiyle takip alacaklısının zarara uğramasına sebebiyet veren kötü niyetli borçlu hükmi şahıs tacirlerle mücadele etmenin madde gerekçesindeki anlatımıyla imkânsız hale geleceği' ileri sürülmek suretiyle, Dairemizin onama kararının ortadan kaldırılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.

Dairemizin kararı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yazısı birlikte değerlendirildiğinde, ticaret şirketlerinin 'tacir' oldukları konusunda uyuşmazlık bulunmadığı ortadadır. Uyuşmazlık, 136. maddede belirtilen ticaret şirketlerinin 'ticareti terk' suçunu hukuken işlemelerinin mümkün olup olmadığı, bir başka anlatımla İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinde sayılan 'tacir'lerden sayılıp sayılamayacakları, bu kapsamda ticareti terk etmeleri nedeniyle mal beyanında bulunmalarının gerekip gerekmediği konularında toplanmaktadır.

Ticaret Kanunu'nda ticaret şirketleri yönünden 'ticareti terk' değil, bunun yerine infisah ve tasfiyeleri öngörülmüştür. 'İnfisah', ortaklıklar hukukunda iki manada kullanılmaktadır. Geniş manada; irade ve irade dışı fesih hallerini ve dar manada da; irade dışı yani kendiliğinden sona ermeyi ifade etmektedir. Limited şirketin infisah sebepleri Türk Ticaret Kanununun 549. maddesinde gösterilmiş olup, 550. maddesinde de, 'Müdürler, iflastan gayrı bir sebeple vuku bulan infisahı tescil ve ilan edilmek üzere ticaret siciline bildirirler' hükmü getirilmiştir. Aynı Yasanın 552. maddesine göre de, tasfiyelerinde anonim şirketlerdeki hükümlerin uygulanacağı düzenlemesine yer verilmiş olup, buna göre limited şirketin tasfiye işleri Türk Ticaret Kanunu'nun 444, 445, 446 ve 447. maddelerinde açıklanmıştır. Anılan Yasa hükümlerine göre tasfiye sürecini kısaca özetlemek gerekirse, tasfiye memurları infisah halindeki şirketin tüm aktif ve pasifinde bulunan mallarını ortaya çıkaracak, buna ilişkin olarak hazırladığı bilânçoyu onaylattıktan sonra varsa şirketin alacaklarını tahsil edecek; aktifinde mevcut malları satıp paraya çevirecek, sonra alacaklılara şirketin borcunu ödeyecek, artan bir para varsa mukaveledeki pay durumuna göre ortaklara ödeyecek, buna ilişkin bilânço örneği ile birlikte terkin ( silinme ) işlemini yaptırmak üzere ticaret sicil memuruna bir dilekçe ile başvurarak terkin işlemini gerçekleştirecektir. Tasfiye sırasında şirketin aktifindeki bütün mallar satılıp paraya çevrildiği, bununla ortaklığın borçlarının ödendiği ve varsa artan paranın payları oranında ortaklarına dağıtıldığı bilânçoda gösterildiğine ve ortada mevcut bir mal varlığı da bulunmadığına göre, mal beyanında bulunmasını gerektirecek bir durumdan söz edilemeyecektir. Nitekim Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesinin 18.03.1993 tarih, 142-3564 sayılı kararı ile "C... Tavukçuluk İşletmesi Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti. nin unvan ve işletme kaydının sicilden silindiği ve kapanış bilânçolarının İzmir Sicil Ticaret Memurluğuna verilmiş olduğu, orada yapılan incelemede 'adı geçen şirketin aktifte hesabının bulunmadığı' kuruluşun 20.07.1992 gün ve 2677 sayılı yazılarından anlaşılması karşısında, sanıkların İİK'nun 44. maddesinde yazılı yükümlülüğü yerine getirdikleri kabul edilerek sanıkların beraetlerine karar verilmesi gerekirken mahkûmiyetlerine karar verilmesi" nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Yargıtay İİD'nin 03.06.1969 tarih ve 6194-6115 sayılı kararında da, İİK'nun 337/a hükmünün, 'ticareti terk durumunun ticaret sicil memurluğuna bildirilmemesinin değil, İİY.'nın 44. maddesinde yazılı mal bildiriminde bulunmamanın müeyyidesi olduğunu' belirtmiştir. Bütün bu anlatılanlar ışığında somut olaya dönecek olursak, ticaret şirketinin tasfiyeyi müteakip terkin işlemi sırasında bir mal beyanında bulunmasına gerek olmayıp, tasfiye sonucuna ilişkin bilânço ile birlikte terkini için bir dilekçe ile ticaret sicil memurluğuna başvurması yeterli olacaktır. Bu nedenledir ki, İİK'nun 44. maddesindeki mal beyanında bulunma yükümlülüğünün gerçek kişi tacirler hakkında olduğunun kabulü zorunludur.

Olayı biraz daha basite indirgeyerek ve kategorize ederek anlatacak olursak ; örneğin, gerçek kişi ( A ) isimli bir tacir işletmesini ( B ) isimli bir kişiye devrettiğinde keyfiyeti İİK'nun 44. maddesine göre kayıtlı bulunduğu ticaret sicil memurluğuna 15 günlük süre içinde bildir¬meye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Bildirmez ve mal beyanında bulunmazsa ticareti terk suçunu işlediği kabul edilecek ve İİK'nun 337/a maddesiyle cezalandırılabilecektir. Diyelim ki ( C ) isimli bir limited şirketin %50 pay sahibi ve aynı zamanda müdürü olan ( C ) isimli şahıs, şirketin ticareti terk ettiğini bildirerek terkin işlemini yaptırmak istemesi halinde, ticaret sicil memuru tasfiye bilânçosunu soracaktır, aksi halde terkin işlemini yapmayacaktır. Yani gerçek kişi gibi salt beyanına göre, mal beyanını alıp terkin işlemini yapamayacaktır. Tasfiye arandığına ve tasfiye sonunda da ticaret şirketi yönünden ortada bir mal varlığından söz edilemeyeceğine göre mal beyanında bulunulması gerekmeyip, sadece tasfiyeye ilişkin bilânçonun sunulması yeterli olacaktır. Konuyu biraz daha açacak olursak, ticaret şirketinin ortağı ve aynı zamanda müdürü olan ( C ) isimli şahıs, ticaret siciline başvurarak ticareti terk ettiğini söyleyemez, ticaret şirketi ortağı ancak şirketteki payını ya ortaklardan birine ya da üçüncü bir şahsa devrederek şirketten ayrılması mümkündür. Bu da, ticaret şirketlerinde hukuken 'ticaretin terk' edilemeyeceğini, ancak ortaklık ilişkisinin sona erebileceğini göstermektedir.

Bir başka örnek verecek olursak; ticaret şirketi ticari faaliyetini durdurmuş, borçları sebebiyle iş yapamaz hale gelmiş, şirketin sadece tabelası ile bir masa ve iki koltuğu kalmış ya da ticaret sicil memurluğunda faal görünmesine karşın, kayıtlı olduğu adresinden bilinmeyen bir adrese taşınmıştır. İcra ceza suçlarına bakan İcra ve İflas Dairesi, Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesi, Yüksek 17. Hukuk Dairesi ve Dairemizin istikrar bulmuş uygulamalarında bu durumlar ticareti terk olarak kabul edilmemektedir. Bu fiil, olsa olsa şirketin borca batık olması, mevcudunun borçlarını karşılayamayacak durumda olması nedeniyle İcra ve İflas Kanununun 'Sermaye şirketlerinin iflasını istemek mecburiyetinde olanların cezası' başlıklı ve 'İdare ve temsil ile görevlendirilmiş kimseler veya tasfiye memurları, 179 uncu maddeye göre şirketin mevcudunun borçlarını karşılamadığını bildirerek şirketin iflasını istemezlerse, alacaklılardan birinin şikayeti üzerine, on günden üç aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır' şeklinde düzenlenerek yaptırıma bağlanan, 345/a maddesinde yazılı suçu oluşturabilir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazını ağırlıklı olarak İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinin gerekçesine dayandırmaktadır. Gerekçedeki '...Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir...' cümlesi ile ticareti terk edenlerle mücadele yolu gösterilmiştir. Bu gerekçeye uygun olarak İcra ve İflas Kanunu'nda şirketler için yasal düzenlemeler zaten bulunmaktadır. Örneğin 'Ticari işletmede yöneticinin sorumluluğu' başlıklı 333/a maddesinin birinci fıkrasındaki, 'Ticaret şirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olanlar, alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticari işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek alacaklıları zarara soktukları takdirde, bu işlem ve eylemlerin başka bir suç oluşturmaması halinde, alacaklının şikayeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır' şeklindeki düzenleme ile, alacaklıları zarara uğratmak kastıyla şirket borçlarını ödemeyenlerin cezası yaptırıma bağlanmıştır. Yine 44. madde gerekçesinde belirtildiği üzere. Kötü niyetli borçlu ticaret şirketi yetkilisi/müdürü ellerindeki malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğratmaları söz konusu ise, bu kez de 'Alacaklısını zarara sokmak kasdiyle mevcudunu eksilten borçluların cezası' başlıklı, anılan Yasanın 5358 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değişik 331. maddesinin birinci fıkrasındaki, 'Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu; alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak, telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki surette yahut gizleyerek muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya asıl olmayan borçlar ikrar ederek mevcudunu suni surette eksiltirse, aleyhine aciz belgesi aldığını veya alacaklı alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır' biçimindeki düzenleme ile eylemi müeyyideye bağlanacaktır. Eş anlatımla, gerçek kişi tacir ticareti terk ettiğinde eyleminin karşılığı 337/a maddesinde düzenlenmişken, ticaret şirketleri yönünden eylemin özelliğine göre İİK'nun 331, 333/a veya 345/a maddelerinden biri uygulanabilecektir.

İcra ve İflas Kanunu'nun 'Hükmi şahısların muamelelerinde kimlerin ceza göreceği' başlıklı 345. maddesindeki, 'Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza, o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur' şeklindeki düzenleme nedeniyle ticaret şirketi yetkilisi/müdürü hakkındaki şikâyetlerde ( İİK'nun 331, 332, 333, 333/a, 334, 338, 339, 340, 345/a maddelerine aykırılık iddiası ile ) mahkemece, şikâyet edilen kişinin şirket yetkilisi/müdürü olup olmadığının ticaret sicil memurluğundan sorulması gerekli olup, bu yönün gözardı edilmiş olması halinde, söz konusu eksiklik Dairemizce de bozma konusu yapılmaktadır. Kısaca, İcra ve İflas Kanunu'nun 345. maddesindeki düzenleme münhasıran 337/a maddesine ilişkin olmayıp, Dairemizce yapılan incelemelerde daima göz önünde bulundurulmaktadır.

Diğer taraftan, özel hukuk anlamında mal beyanında bulunma zorunluluğunun olmaması hali ayrık tutularak kamu güvenliği açısından ticareti terk eden ticaret şirketi yetkilisi/müdürünün eyleminin karşılıksız kalmaması gerektiği düşüncesine de katılmak mümkün değildir. Zira karşılıksız çek keşide etmek suçunda, öncelikle suça konu çekin 'özel hukuka göre' çek özelliğini taşıması gerekir. Örneğin, çekte tanzim yeri ve tarihinin bulunmaması çek vasfının olmaması sonucunu doğurur ve bunun doğal sonucu olarak da atılı suçun oluşmamasına neden olur. Bu örnekteki suçun unsurunu özel hukuk belirlediği gibi, ticaret şirketlerinde İİK'nun 44. maddesine göre mal beyanında bulunma yükümlülüğünün bulunup bulunmadığının da özel hukuk kurallarına göre saptanması gerekecektir" görüşüyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan diğer Kurul Üyeleri de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 15.02.2010 gün ve 8393-943 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,

3- İzmir 7. İcra Ceza Mahkemesinin 05.05.2009 gün ve 2412-1988 sayılı kararının BOZULMASINA,

4- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.05.2010 günü yapılan müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 01.06.2010 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
#948
T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/13255
K. 2008/10991
T. 1.5.2008

1086/m. 288
2004/m. 67

DAVA : Davacı, senedin iptali ile % 40 tazminata karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkeme, isteği reddetmiştir.

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi S.Betin tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinden Aylin Köseoğlu'nun davalı işyerinde işe başlatıldığında, davalı işveren şirket tarafından, diğer müvekkil Aylin'in babasınında kefil olarak imzaladığı 10.000.000.000,00 TL miktarında teminat senedinin alındığını, iş sözleşmesinin feshinden sonra işveren tarafından bu senedin boş kısımlarının doldurularak icraya konduğunu, bu senedin teminat senedi olduğunu, borcu bulunmadığını belirterek, senedin iptaline ve davalının % 40 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, senedin teminat senedi olmadığını, şirketin sahibi tarafından davacıya verilen borç para karşılığı senet düzenlendiğini, senet bedelinin ödenmediğini, bu nedenle icra takibi yapıldığını, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, senedin teminat senedi olduğunun ve anlaşmaya aykırı doldurulduğunun ancak kesin delillerle ve özellikle yazılı belge ile ispat edilmesi gerektiği, icra takibine konulan senedin bir kayıt içermediği, sebepten mücerret olduğu, senette lehdarın şirket göründüğünü, şirket kayıtlarında senedin kayıtlı olmamasının bononun geçerliliğini etkilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğine göre, davacılardan Aylin Köseoğlu'nun 8.2.2003 tarihinde davalı şirkette iş sözleşmesi ile çalışmaya başladığı ve iki ay çalıştıktan sonra, ücretleri ödenmediği gerekçesi ile işyerinden ayrıldığı anlaşılmaktadır. İcra takibine konu edilen bono, 8.2.2003 tanzim tarihli olup, alınan kriminal rapora göre, vade tarihi olan "15.7.2004" tarih ibaresi ile "Nakten" ve "Aydın" yazılarının farklı kalemle sonradan yazıldığı kanaatine varılmıştır. adı geçen bono niteliğindeki senet, 28.7.2003 tarihinde davalı tarafından davacılar aleyhine icra takibine konulmuştur.Davacılar icra takibine itiraz ettikleri gibi, davalı şirket temsilcisi hakkında suç duyurusunda bulunmuşlardır. Davalı şirket temsilcisi hakkında, hizmet nedeni ile güveni kötüye kullanma suçundan Aydın Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açılmış ve açılan dava sonunda, 13.7.2006 gün ve 2004 / 40 esas 2006 / 670 karar sayılı karar ile şirket temsilcisinin tanık beyanlarına göre işe yeni giren davacı Aylin'den teminat olarak alındığı 10.000.000.000.00 TL miktarındaki senedi icraya koymak sureti ile müsnet suçu işlediği gerekçesi ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 155/2 maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiş, verilen karar temyiz edildiğinden kesinleşmemiştir. davacı tanıkları, davacının iddiasını doğrulamışlar ve senedin işe girerken davacı işçiden alındığını, her işe girenden bu tür senet alındığını belirtmişlerdir. Şirket kayıtlarında, davacı işçi senet miktarı kadar borç verildiği ve karşılığından diğer davacının kefil olduğuna dair bir kayıt bulunmamaktadır.

Ticaret Hukuk Hükümlerine dayalı senetlerin, teminat kaydı içerdiğinden, poliçe, bono veya çek olsun vasfını kaybettiği, geçerli olmadığı bilinmektedir.

İş Hukuku, işçi ve işveren ilişkisinde işverenin sosyal ve ekonomik bakımından güçlü olması, işçinin korunması ve işçi lehine yorum ilkeleri dikkate alınarak, sözleşme hukuku alanından ayrılmış ve farklı kurallar getirerek gelişmiştir. Bu nedenle İş Hukukunda, düzenlenen belgelere karşı işçi lehine tanık dinletilmesi yoluna gidilmektedir.

Somut uyuşmazlıkta, davalı şirket tarafından, icra takibine konu edilen senedin teminat senedi olduğu yolunda senet üzerine bir kayıt olmadığı gibi, bu senedin teminat senedi olduğuna dair bir sözleşmede bulunrmamaktadır. Ancak teminat senedinin düzenleme tarihi ile davacı Aylin'in işe giriş tarihi aynıdır davacının yaklaşık iki ay süre ile davalı işyerinde çalıştığı sabittir. Davacı tanıkları, işverenin ilerde gerçekleşme ihtimali ile işçinin vereceği zararlara karşılık her işe giren işçiden bu tür senet alındığını beyan etmişlerdir. Dava konusu senedin vade tarihi ve nakten ibaresinin daha sonra yazıldığı da bilirkişi raporu ile saptanmıştır. Davalı şirket temsilcisinin, teminat niteliğindeki senedi icraya koymasından dolayı, Asliye Ceza Mahkemesinde yargılandığı ve mahkum olduğu da anlaşılmıştır. şirket kayıtlarında davalı işyerinde çalışan davacı Aylin'e borç para verildiğine ve karşılığında senet alındığına dair bir kayıt bulunmamaktadır. Somut bu maddi olgulara göre, takibe konulan senedin işe girerken davacılardan alındığı, teminat senedi olduğu, davacıların borçlu olmadığı anlaşıldığından, senedin iptaline ilişkin isteğin kabulü yerine reddine karar verilmesi hatalıdır.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 01.05.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.




T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/29872
K. 2008/25202
T. 6.10.2008

1086/m.8

DAVA : Davacı, hakkında icra takibinin iptali ile davalılara borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, dava dilekçesinin görev yönünden reddine, dosyanın görevli asliye Hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Hüküm süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili müvekkilinin ise başvurduğunda ise alınma şartı olarak diğer isçiler gibi bos senet imzalayıp davalı şirkete teslim etmek zorunda kaldığını, daha sonra iş sözleşmesinin haksız feshi nedeni ile davacı ve arkadaşlarının davalı şirket aleyhine işçilik alacaklarının tahsili için dava açtığını, davanın kabul edildiğini, ancak bu aşamada davacının hiç tanımadığı ve alacak verecek ilişkisi olmayan diğer davalının müvekkil işçi aleyhine boş senedi doldurarak icra takibi yaptığını, senet üzerinde iki ayrı yazı olduğunu, senetlerin teminat senedi olarak verildiğini ve davalı işveren şirket tarafından ciro edilmeksizin boş kısımları doldurularak işleme koyulduğunu, bu boş senetlerin işçilik alacakları davası açıldığında feragat etmeleri için baskı aracı olarak kullanıldığını, şirketin diğer davalıya senetleri vererek takip yaptırdığını belirterek takibin iptaline ve borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece takip dayanağı senedin işçilik alacakları ile ilgisi olduğunun senet metninden anlaşılamadığı, senedin alacaklı ve borçlusu itibari ile taraflar arasında iş ilişkisi bulunmadığı, iş mahkemesinin görevli olmadığı gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiştir.

Ticaret Hukuku hükümlerine dayalı senetlerin, teminat kaydı içerdiğinde, poliçe, bono veya çek olsun vasfını kaybettiği, geçerli olmadığı bilinmektedir. İşçi ve işverenin taraf oldukları iş ilişkisinde başlangıçta işe girerken, bazı iş kollarında işverenin teminat amacı ile bu tür senetler aldığı uygulama ile anlaşılmaktadır. Kuşkusuz bu durumun kanıtlanması halinde bu şekilde alınan senet, teminat senedi niteliğinde sayılmalıdır.

Diğer taraftan, İş Hukuku; işçi ve işveren ilişkisinde, işverenin sosyal ve ekonomik bakımından güçlü olması, işçinin korunması ve işçi lehine yorum ilkeleri dikkate alınarak, sözleşme hukuku alanında ayrılmış ve farklı kurallar getirerek gelişmiştir. Bu nedenle iş hukukunda, düzenlenen belgelere karşı işçi lehine tanık dinletilmesi yoluna gidilmektedir.

Dosya içeriğine göre, davacı gibi birden fazla işçinin davalılardan şirket aleyhine işçilik alacakları için dava açtıkları, açılan davaların işçiler lehine sonuçlandığı, bu aşamada dava açan davacı dahil diğer işçiler aleyhine işveren olmayan diğer davalı gerçek şahıs tarafından işçilik alacağı davasına yakın miktar içeren senetle icra takibine geçildiği ve davacı ve diğer işçilerin işçilik alacaklarına haciz uygulaması yapıldığı, davacı dahil diğer işçiler aleyhine yapılan icra takibinde senetlerdeki yazıların iki ayrı kalemle yazıldığı ve özellikle kriminal rapora göre işçilerden alınan senetlerin işçi adı ve adresi dışında kalan vade tarihi, alacaklı ismi, alacak miktarı ve vade tarihinin aynı kalemle yazıldığının sabit olduğu, icra takibine geçen davalı gerçek şahsın Bursa iline yaklaşık 1.000 km uzaklıkta bir mesafede ikamet eden biri olduğu anlaşılmaktadır. Aynı işyerinde çalışan bir çok işçinin tanımadıkları kişilerle alacak verecek ilişkisine girmeleri ve hiç yokken senet vermeleri hayatın olağan akışına uygun değildir. Kriminal rapor, davacı ve diğer işçilerin davalı şirket aleyhine işçilik alacakları için açtıkları dava dosyası, bu davanın bitmesi aşamasında diğer gerçek kişi davalı tarafından işçilik alacağı miktarına yakın miktar içeren senetle icra takibi yaptığı dosya ve işçilik alacağına haciz uygulanması ile tanık beyanları bir arada değerlendirildiğinde, davacı aleyhine icra takibine konu edilen senedin işe girerken, ad ve adres hanesi doldurulmuş, diğer kısımları boş bırakılmış şekilde davalı işveren şirket tarafından teminat amacı ile alındığı anlaşılmaktadır. İşçilik alacakları ile ilgili davadan sonra senedin diğer kısımları doldurularak ve alacaklı diğer davalı gerçek şahıs gösterilerek icra takibi yapılmıştır. Senet teminat senedi olduğundan geçersizdir. Davacı ile davalı şirket arasında iş ilişkisi bulunmaktadır. 5521 sayılı iş Mahkemeleri Kanunu gereği iş mahkemesi görevlidir. Davacı işçinin davalılara borçlu olmadığı anlaşıldığından, işin esasına girilerek davanın kabulü yerine yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi hatalıdır.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 06.10.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#949
Merhabalar. Çekin bankaya ibraz edildiği tarih itibariyle çekte şirketi temsilen imzası bulunan kişi artık yetkili konumunda olmadığından (çekteki imza o tarihteki şirket yetkililerine ait olmadığından) esasında imzanın tutmaması sebebiyle bankanın bu çekle ilgili işlem yapmaması gerekirdi. Karşılıksız çek davasında da bu yönde savunma yapılabilir. Kolay gelsin...
#950
Merhabalar. 5941 sayılı Çek Kanunu'nun 2/6 hükmü ile kayıt dışı ekonominin denetim altına alınmasına yardımcı olması amacıyla çek karnelerinin 4 farklı tipte basılması öngörülmüştür. Çekler, "tacir çeki" ve "tacir olmayan çeki" olarak iki temel çeşide ayrılmıştır. Bu yeni düzenleme ile özellikle tacir ile tacir olmayanların düzenleyeceği çeklerin birbirinden ayrılması amaçlanmıştır. Kanun'la getirilen bu yeni sistemde, tacir olmayan kişinin, kendi adına tacir çeki düzenlemesi, aynı şekilde tacir kişinin de iştigal ettiği ticari faaliyet ile ilgili olarak tacir olmayan çeki düzenlemesi yasaklanmıştır.

Özetle, tacir bir kişinin bir ticari ilişki çerçevesinde ve tacir sıfatıyla düzenleyeceği bir çekin mutlaka "tacir çeki" yani "tacir hamiline çeki" veya "tacir emre çeki" çeşidinden biri olması gerekmektedir. "Tacir hamiline çeki", zemini kırmızı olan çerçeve içerisinde beyaz renkte ve büyük harflerle basılacaktır, üzerinde "TACİR HAMİLİNE" ibaresi olacaktır ve lehtar ismi için ayrılan kısımda matbu olarak"HAMİLİNE" ibaresi yer alacaktır. "Tacir emre çeklerinde ise lehtar kısmı çek karnesi sahibi tarafından doldurulmak üzere boş bırakılmıştır.

Sonuç olarak, şirketinizin ticari ilişkiden doğan bir borcunun "tacir olmayan hamiline çek" ile ödenmesi yeni Kanunun getirdiği sistematiğe aykırıdır. Ancak şirketin, şirket borçlarını "tacir hamiline çeki" vasıtasıyla ödenmesi mümkündür ve hatta bu çek türünün çıkartılmasının amacı budur. Yalnız burada dikkat edilmesi gereken, tacirin, hamiline çekler kullanarak yapacağı ödemelerini matbu olarak basılan "tacir hamiline çek" yapraklarını kullanarak yapmasının gerekmesidir. "Tacir emre çeki" yaprağının lehtar kısmına "hamiline" ifadesi yazılarak bir hamiline çek yazılması mümkün olmayıp bu duruma karşı Kanun ile getirilmiş cezai müeyyideler vardır; böyle bir çek bankaya ibraz olunduğunda baka tarafından Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulur ve kanunla keşideciye 1 yıl hapis cezası öngörülmüştür. Kolay gelsin...
#951
Merhabalar. Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 20. maddesine göre bütün ortak yerlerin bakım, koruma, güçlendirme ve onarım giderlerine arsa payı oranında katılmak mecburiyetindedir. Kat Mülkiyeti Kanunu'nun konuyla ilgili diğer maddeleri ise aşağıdadır:

F) YENİLİK VE İLAVELER:
I - FAYDALI OLANLAR:
MADDE 42 - Kat malikleri, anagayrimenkulün ortak yerlerinde kendi başlarına bir değişiklik yapamazlar; ortak yerlerin düzgün veya bunları kullanmanın daha rahat ve kolay bir hale konulmasına veya bu yerlerden elde edilecek faydanın çoğaltılmasına yarıyacak bütün yenilik ve ilâveler, kat maliklerinin sayı ve arsa payı çoğunluğu ile verecekleri karar üzerine yapılır.

(Ek fıkra: 5378 - 1.7.2005 / m.19) Özürlülerin yaşamı için zorunluluk göstermesi halinde, proje tadili kat maliklerinin en geç üç ay içerisinde yapacağı toplantıda görüşülerek sayı ve arsa payı çoğunluğu ile karara bağlanır. Toplantının bu süre içerisinde yapılamaması veya tadilat talebinin çoğunlukla kabul edilmemesi durumunda; ilgili kat malikinin talebi üzerine bina güvenliğinin tehlikeye sokulmadığını bildirir komisyon raporuna istinaden ilgili mercilerden alınacak tasdikli proje değişikliği veya krokiye göre inşaat, onarım ve tesis yapılır. İlgili merciler, tasdikli proje değişikliği veya kroki taleplerini en geç altı ay içinde sonuçlandırır. Komisyonun teşkili, çalışma usulü ile özürlünün kullanımından sonraki süreç ile ilgili usul ve esaslar Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından müştereken hazırlanacak yönetmelikle  belirlenir.

Bu işlerin giderleri, yeniliklerden faydalananlar tarafından, faydalanma oranına göre, ödenir.

(Ek fıkra: 3770 - 5.2.1992 / m.1) Kat maliklerinden birinin isteği ile ortak kaloriferle olan ısınmanın doğalgaz kullanılmak maksadıyla ferdi ısınmaya dönüştürülmesi, kat maliklerinin sayı vearsa payı çoğunluğu ile verecekleri karar üzerine yapılır. (Değişik 4. fıkra: 5627 - 18.4.2007 / m.16) Kat maliklerinden birinin isteği üzerine ısı yalıtımı, ısıtma sisteminin yakıt dönüşümü ve ısıtma sisteminin merkezi sistemden ferdi sisteme veya ferdi sistemden merkezi sisteme dönüştürülmesi, kat maliklerinin sayı ve arsa payı çoğunluğu ile verecekleri karar üzerine yapılır. Ancak toplam inşaat alanı ikibin metrekare ve üzeri olan binalarda merkezi ısıtma sisteminin ferdi ısıtma sistemine dönüştürülmesi, kat maliklerinin sayı ve arsa payı olarak oybirliği ile verecekleri karar üzerine yapılır. Bu konuda yapılacak ortak işlerin giderleri arsa payı oranına göre ödenir. Merkezi ısıtma sistemlerinde ısınma giderlerinin paylaştırılmasına ilişkin usul ve esaslar Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulacak yönetmelikle  düzenlenir. 

(Ek fıkra: 3770 - 5.2.1992 / m.1) Ortak kaloriferle olan ısınmanın ferdi ısınmaya dönüştürülmesine karar verilmesi halinde yönetim planının bu karara aykırı hükümleri değiştirilmiş sayılır ve bu konuda yapılacak ortak işlerin giderleri arsa payı oranına göre ödenir. (Değişik 5. fıkra: 5627 - 18.4.2007 / m.16) Isıtma sisteminin merkezi sistemden ferdi sisteme veya ferdi sistemden merkezi sisteme dönüştürülmesine karar verilmesi halinde, yönetim planının bu karara aykırı hükümleri değiştirilmiş sayılır. 

II - ÇOK MASRAFLI VE LÜKS OLANLAR:
MADDE 43 - Yapılması arzu edilen yenilik ve ilâveler çok masraflı ise veya yapının özel durumuna göre lüks bir nitelik taşıyorsa veya anagayrimenkulün bütün kat malikleri tarafından kullanılması mutlaka gerekli olan yerlerinde veya geçitlerinde bulunmuyorsa, bunlardan faydalanmak istemiyen kat maliki, gidere katılmak zorunda değildir; bu gibi yenilik ve ilâvelerin giderini onların yapılmasına karar vermiş olan kat malikleri öderler.

Bununla beraber, başlangıçta giderlere katılmayan kat maliki veya onun küllî veya cüzi halefleri yenilik ve ilâvelerin yapılması ve korunması giderlerine sonradan, kendi arsa payları oranında katılırlarsa, yapılan lüks yenilik veya ilâveden faydalanma hakkı kazanırlar.


Yukarıdaki maddeler de dikkate alındığında konuyla ilgili şunları söylemek mümkündür: Balkon küpeşteleri ortak alan olarak kabul edilir, bu sebeple buradaki çatlak ve kırıklıkların tamiri ortak giderden karşılanır; bununla birlikte küpeştelerin mermer olması talebinin, Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 42 ve 43. maddeler çerçevesinde değerlendirilmesi mümkündür. Dolayısıyla bu masrafların, sadece balkon mermeri yenilenen kat maliklerince karşılanması gerekecektir. Kolay gelsin...
#952
Merhabalar. Anladığım kadarıyla bir icra takibi yapmışsınız ve bu takiple bağlantılı olarak şikayetiniz üzerine borçlu 60 günlük hapis cezasına çarptırılmış. Şayet bu ceza kararı kesinleşmişse, elbette kararın infazı için gerekli işlemler savcılık/emniyet tarafından kendiliğinden takip edilecektir.

Alıntı Yapicra dairesi ben olmadan ikametine gidemiyormu

Hacze gidilebilmesi için sizin talebiniz olmalı ve gerekli masrafları da icra dairesine yatırmış olmalısınız. Şayet haciz esnasında memurun yanında bulunmak istemiyorsanız, taşıt masrafını da baştan karşılamanız ve memurlara bu hususu belirtmeniz yeterli olacaktır.

Alıntı Yapbirde zaman aşımı nezaman biter

Çek zamanaşımını mı yoksa ceza zamanaşımını mı soruyorsunuz? Çek zamanaşımı süresi 6 aydır. Yani icra dosyasında altı ay müddetince işlem yapmazsanız, çekiniz zamanaşımına uğrar ve borçlunun zamanaşımı şikayeti üzerine de takibiniz mahkeme kararıyla durdurulur. Kolay gelsin...
#953
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2007/12-332
K. 2007/446
T. 4.7.2007

2004/m.88,94

DAVA : Taraflar arasındaki "icra memurunun işlemini şikayet" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 2.İcra Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 2.3.2006 gün ve 171-211 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 9.11.2006 gün ve 17735-20771 sayılı ilamı ile;
( ... Başlatılan takiple ilgili olarak alacaklı tarafından talep üzerine icra müdürlüğünce İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne müzekkere yazılarak borçlunun Medi-Glass Tıp Ürünleri San. ve Tic.A.Ş.'de bulunan hissesine haciz konulmuş, İstanbul Ticaret Sicil Memurluğunca da Mahmut Sabri Camcı'nın hissesi üzerine konulan haczin şirketin sicil dosyasına kaydedildiği belirtilerek haciz işleminin bu şekilde yapıldığı anlaşılmaktadır.
Anonim şirketlerde hisse senedi çıkarılması zorunluluğu yoktur. Hisse senedi çıkarılmış ise bunlar İİK.nun menkul mallarla ilgili haciz ve muhafaza hükümlerini düzenleyen 88. maddesi uyarınca icra müdürlüğünce haczedilir ve muhafaza altına alınır. Hisse senedi çıkarılmamış ise borçlunun 3.kişi nezdinde bulunan ve henüz kıymetli evraka bağlanmamış hisse hakları İİK.nun haciz tarihi itibariyle olaya uygulanması gereken 94. maddesi gereğince icra müdürlüğü tarafından mahalline bizzat gidilerek ve pay defterine işlenmek suretiyle haciz işlemi yapılabilir. Haciz keyfiyeti de borçlunun hissesini elinde bulunduran 3.şahıslara ihbar edilir. Bu konudaki şikayet bir hakkın yerine getirilmesi ile ilgili bulunduğundan borçlunun süresiz şikayet hakkı vardır.
Mahkemece yukarıda belirtilen kurallara göre inceleme yapılıp icra müdürlüğü işleminin doğru olup olmadığı değerlendirilerek oluşacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetsizdir... ) ,
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Şikayet eden ( davacı ) şirket vekili, şirket ortaklarından Mahmut Sabri Camcı'nın borcu sebebiyle icra memurluğunca borçlunun şirketteki hissesi üzerine haciz konulduğunu; anılan şahsın artık şirket ortağı olmaması nedeniyle haczin kaldırılmasını icra memurluğundan istediklerini; ancak bu talebin reddedildiğini ileri sürerek icra memurluğunun işleminin iptaline, haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece şikayetin kabulüne ilişkin olarak kurulan hüküm Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Borçlunun ortağı olduğu anonim şirket hisse senedi çıkarmış ise, bu hisse senetleri İİK.nun 88/1 maddesi uyarınca, taşınır malların haczi hakkındaki hükümlere göre haczedilir.
Anonim şirkette, payın ( hissenin ) hisse senedine bağlanması zorunlu değildir. Eğer pay, hisse senedine ( veya ilmuhabere ) bağlanmazsa, çıplak pay olarak kalır. Hisse senedine ( ve ilmuhabere ) bağlanmamış ( çıplak ) pay da hisse senedi gibi her çeşit işlemin konusu yapılabilir; devredilebilir, rehnedilebilir, üzerinde intifa hakkı tanınabilir, haczedilebilir.
Anonim şirketlerde paylar için pay senedi veya pay ilmuhaberi çıkartılmamışsa, borçlunun şirketteki ( çıplak ) payı, icra dairesi tarafından şirkete tebliğ olunarak haczedilir. ( İİK.m.94/1 C.3 ) . Buna göre, çıplak pay hissesinin haczine karar veren icra müdürü, bu hacizle ilgili muhafaza tedbiri almak için mahalline ( anonim şirket merkezine ) gitmek zorunda değildir. İcra Müdürü, İİK.m.94/1 C.3 hükmüne göre, anonim şirkete bir ihbarname ( bildiri ) göndermekle de yetinebilir.
Bu ihbarnamede ( bildiride ) , borçlunun anonim şirketteki çıplak payının haczedildiği, bu haczin pay defterine işlenmesi, ilerde hisse senedi ( veya ilmuhaber ) çıkarılması halinde borçlunun ( çıplak ) payına düşen hisse senetlerinin ( veya ilmuhaberlerin ) borçluya verilmeyip, icra dairesine ( dosyasına ) teslim edilmesi, borçluya çıplak payı ile ilgili bütün tebligatın bundan böyle icra dairesine yapılması ve borçlunun muvafakatinin alınması gereken bütün müşterek tasarruflar ve kararlar için borçlu ortak yerine icra dairesinin muvafakatinin alınması gerektiği ( anonim şirkete ) ihbar edilir ( bildirilir ) . Böylece, borçlunun haczedilen çıplak payı üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlanmış olduğu ( İİK. m.86. m.94/1 C.6 ) anonim şirkete bildirilmiş ve buna aykırı davranışlara karşı gerekli muhafaza tedbirleri ( İİK.m.90 ) alınmış olur.
İcra Dairesinin bu ihbarnamesini ( haciz bildirisini ) alan anonim şirket, çıplak payın haczedildiğini şirket pay defterine işlemek zorundadır; ancak, çıplak pay haczi, şirket pay defterine işlenmemiş olsa bile, ( haciz bildirisinin ) anonim şirkete tebliğ edildiği tarihte yapılmış sayılır. ( İİK. m.94/1 C.4 Prof.Dr.Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2004 baskı, s.392, 393 ) .

Somut olayda alacaklının haciz talebi üzerine icra müdürlüğünce İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğüne yazı yazılarak borçlunun davacı şirkette bulunan hissesine haciz konulduğu bildirilmiş, İstanbul Ticaret Sicili Memurluğunca, Mahmut Sabri Camcı'nın hissesi üzerine konulan haczin şirketin sicil dosyasına kaydedildiği belirtilmek suretiyle haciz işlemi gerçekleştirilmiştir.
Bu durumda İcra Müdürlüğünün yukarıda açıklanan ilkeleri içeren İcra İflas Kanununun 94. maddesi uyarınca, alacaklının haciz istemini yerine getirdiğini söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır.
O halde mahkemece, haczin kaldırılmasına ilişkin olarak kurulan direnme hükmü, yukarıda açıklanan gerekçeyle, sonucu itibariyle yerinde olup, onanmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 04.07.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.



T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/4513
K. 2002/5419
T. 18.3.2002

2004/m.89/1, 94

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı merci kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Şikayetçi 3. kişi olan şirkete İİK' nun 89/1. maddesine göre çıkarılan haciz ihbarnamesinde "borçluların nezdinizde mevcut her türlü hak ve alacakları ile borçlunun şirketiniz nezdindeki hisse senedine bağlanmamış hisselerinin dosyamız alacağı için haczine" yazılı olduğu ihbarname içeriğinden borçluların hisse senedine bağlanmamış hisseleri için haciz ihbarnamesinin gönderildiği anlaşılmaktadır. Anonim şirketinin hisse senedine dönüşmeyen payı çıplak pay halindedir. Dairemizin uygulamalarına göre çıplak payın İİK' nun 94. maddesi uyarınca şirket pay defterine işlenmesi veya 89/1 haciz ihbarnamesi gönderilmesi suretiyle haczi mümkündür.
Bu nedenle takip alacaklısının borçluların ortağı oldukları şikayetçi 3. kişiye 89/1 haciz ihbarnamesi göndermesinde bir usulsüzlük bulunmadığından Mercice şikayetin reddine karar vermek gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile merci kararının yukarıda açıklanan nedenle İİK.366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 18.3.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#954


Devletin koruma vermediği Ayşe Paşalı'yı 11 yerinden bıçaklayarak öldüren eski kocası İstikbal Yetkin'in ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Ayşe Paşalı'nın katil zanlısı olarak hakkında dava açılan boşandığı eşi İstikbal Yetkin'i, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı.

Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki karar duruşmasında, Yetkin'in, Türk Ceza Kanunu'nun 82/1. maddesinin (a) bendi uyarınca, ''kasten öldürme suçunu tasarlayarak işlediğine'' karar veren Mahkeme heyeti, sanığı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırdı.

Mahkeme heyeti, Yetkin hakkında takdiri indirim nedenlerini uygulamadı.

MAKTUL AYŞE PAŞALI'NIN KIZLARI, MAHKEME SALONUNDA BABALARINA TEPKİ GÖSTERDİ

Ayşe Paşalı'nın katil zanlısı olarak yargılanan ve ''tasarlayarak kasten öldürmek'' suçundan ağırlaştırılmış ağır hapis cezasına çarptırılan sanık İstikbal Yetkin, ''Eşini çok sevdiğini ve pişman olduğunu'' söyledi.

Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya tutuklu sanık İstikbal Yetkin ve avukatı, maktul Ayşe Paşalı'nın babası Hüseyin, annesi Zeliha ve kardeşi Ahmet Paşalı ile avukatları katıldı.

Duruşmada, Ayşe Paşalı ve İstikbal Yetkin'in çocukları Burcu ve Busegül Yetkin de hazır bulundu.

Sanık Yetkin, Mahkeme Başkanı Tekman Savaş Nemli'nin, ''Araştırılmasını istediğin başka bir husus var mı?'' sorusuna ''Hayır yok'' diye yanıt verdi.

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Kıran ise mahkemeye önceki duruşmada sunduğu esas hakkındaki görüşünü tekrarladığını belirtti.

Paşalı ailesinin avukatları da esas hakkındaki görüşe katıldıklarını kaydetti.

Esas hakkındaki savunması sorulan sanık Yetkin, ''Ben eşimi çok seviyorum. Pişmanım'' dedi.

Sanık avukatı Fethi Öztürk ise görülen davanın kadına karşı şiddet konusunda bayrak yapıldığını, kadın haklarını savunan dernekler ile sivil toplum örgütlerince sahiplenildiğini, medyatik hale getirildiğini ve bu yolla mahkemenin etki altına alınmak istendiğini savunarak, mahkemenin bunlardan etkilenmemesini talep etti.

Son sözü sorulan sanık Yetkin, ''Eşini çok sevdiğini'' söyledi.

Bu sırada duruşma salonunda izleyici olarak bulunan Şevkat-Der Başkanı Hayrettin Bulan, ''10 kez bıçaklarken de mi eşini çok seviyordun? Katil, adi adam'' diye bağırarak, tepki gösterdi.

Bunun üzerine Bulan, polislerce salonun dışına çıkartıldı.

Bu esnada, Burcu ve Busegül Yetkin de babalarına tepki göstererek, ''Daha hala bizi tehdit ediyor. Şerefsiz, pişmansa bizi nasıl tehdit ediyor?'' diye bağırdı.

Busegül Yetkin, bu sırada kısa süreli bir baygınlık geçirdi.

Mahkeme Başkanı Tekman Savaş Nemli, Yetkin'in, Türk Ceza Kanunu'nun 82/1. maddesinin (a) bendi uyarınca, ''tasarlayarak kasten öldürme'' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasına karar verildiğini açıkladı.

Sanık hakkında, takdiri indirim nedenlerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verildiğini kaydeden Nemli, mahkeme heyeti üyelerinden birinin, buna muhalefet ettiğini ve kararın oy çokluğu ile alındığını belirtti.

Mahkemenin kararını açıklamasının ardından, salonda izleyici olarak bulunanlar kararı alkışladı.

''KARAR UMARIM ÖRNEK OLUR''

Duruşmanın ardından adliye önünde açıklama yapan avukat Elif Kabadayı Tatar, karardan kendisinin ve müvekkillerinin mutlu olduğunu ifade ederek, kararın, kadın cinayetlerine ilişkin davalar için örnek olacağını ifade etti.

Tatar, kadın cinayetleri davalarının, aynı bakış açısıyla ve hızla sürdürülerek, sorumluların cezalandırılmasını beklediklerini söyledi.

Burcu Yetkin ise ''Hak ettiği cezayı aldığı için mutluyum. Daha önce böyle bir karar çıkmadığı söyleniyor. Umarım örnek olur, başkalarının başına böyle bir şey gelmez'' diye konuştu.

Ayşe Paşalı'nın kardeşi Ahmet Paşalı da kadın cinayetlerinin bir numaralı terör olduğunu söyleyerek, katillerin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasını istedi.

Paşalı, ''İstikbal Yetkin, ağırlaştırılmış yerine müebbet hapis cezasına çarptırılsaydı, 20-30 yıl sonra çıksaydı, bütün katillere moral olurdu'' dedi.

Bazı kadın örgütleri üyeleri de adliye önünde slogan attı.

http://www.haber7.com/haber/20110512/Ayse-Pasali-cinayetinde-esine-muebbet.php
#955


Avcılar'da yaklaşık 3 yıl önce ''sivil polis'' görünümünde bastıkları müzikholden bir kadını kaçırdıkları ve götürdükleri evde tecavüz ettikleri iddiasıyla yargılanan 6 sanıktan 5'i, 10 yıl 5 ay ile 25 yıl 10 ay arasında çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı.

Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya, tutuklu sanıklar Cesim Gelturan, Yusuf Kılıç, Cihangir Nurçin, Yıldırım Ağbaba ile taraf avukatları katıldı. Tutuksuz sanık Mehmet Duran ile hakkında arama kararı bulunan ve halen yakalanamayan Mehmet Fuat Balka ise duruşmaya gelmedi.

Duruşmada söz alan sanık avukatları, müvekkillerin beraat ve tahliyelerini istedi.

Son sözleri sorulan sanıklardan Cesim Gelturan, ''Cihangir Nurçin, olayın içinde yoktur. Sözün bittiği yerdeyiz'' dedi.

Cihangir Nurçin de ''Karımı öldürdüğüm için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almıştım. Ben namus davasından yola çıkmışım. Şimdi namussuzlukla suçlanıyorum. En ağır cezayı bana verin, umurumda bile değil ama beni onursuzlukla suçlamayın'' diye konuştu.

Sanıklardan Yıldırım Ağbaba da mağdura bir şey yapmadığını belirterek, bunun mağdur tarafından da duruşmada söylendiğini ifade etti.

-KARAR-

Davayı karara bağlayan mahkeme heyeti, Yusuf Kılıç'a ''özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanmak'', ''bıçak taşımak'', ''silahlı tehdit'', ''cinsel amaçla hürriyetten yoksun kılma'' ve ''cinsel saldırı'' suçlarından 25 yıl 10 ay, Cesim Gelturan ve Cihangir Nurçin'e ''özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanmak'', ''silahlı tehdit'', ''cinsel amaçla hürriyetten yoksun kılma'' ve ''cinsel saldırı'' suçlarından 25 yıl 5'er ay hapis cezası verdi.

Sanıklardan Yıldırım Ağbaba'ya da ''özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanmak'', ''cinsel amaçla hürriyetten yoksun kılma'' ve ''cinsel saldırıya yardımcı olmak'' suçlarından 17 yıl 1 ay hapis cezası veren mahkeme heyeti, Mehmet Duran'ı ise ''cinsel saldırıya mekan sağlayarak yardımcı olduğu'' gerekçesiyle 10 yıl 5 ay hapis cezasına çarptırdı.

Mahkeme heyeti, halen yakalanamayan ve İnterpol tarafından ''Kırmızı Bülten'' ile aranan Mehmet Fuat Balka'nın dosyasını ise ayırdı.

Bakırköy Cumhuriyet Savcılığınca hazırlanan iddianamede, 24 Ağustos 2008 tarihinde Avcılar'daki bir müzikhole kimlik kontrolü yapan sivil kıyafetli polis gibi giden Cesim Gelturan, Cihangir Nurçin, Yıldırım Ağbaba, Yusuf Kılıç ve Mehmet Fuat Balka'nın, mağdur C.K'yi saçlarından sürükleyerek kaçırdıkları, Cesim Gelturan, Yusuf Kılıç ve Cihangir Nurçin'in mağdura Mehmet Duran'a ait evde birçok kez cinsel saldırıda bulundukları iddia ediliyordu.

http://www.haber7.com/haber/20110511/Muzikholden-kadin-kacirma-cezasi.php
#956
Amerikan MESA şirketi tarafından üretilerek Türk polis teşkilatına satılan MD 600N model helikopter, 19 Temmuz 2006'da açık ve bulutsuz havada çıktığı devriye görevinden geri dönemedi. İki komiser, iki emniyet amiri ve bir polis memurunu taşıyan helikopter, saat 17:00 dolaylarında işlek bir cadde üzerindeyken çok yüksek bir gürültü çıkararak irtifa kaybetmeye başladı.

Helikopter, yüksekte olmasına rağmen gürültü etraftaki teknelerde bulunan kişiler tarafından bile duyulacak kadar yüksekti. Saniyeler sonra helikopterin burun kısmı havaya kalktı, pilot kontrolü kaybetti ve helikopter caddenin ortasına düştü.

Düşmeyle birlikte çıkan yangın müdahaleyi imkansız hale getirdiği için 5 polis orada şehit oldu.Türk hükümetinin talebi üzerine Antalya'ya gelen MESA, helikopterin motorunu üreten Rolls Royce ve diğer teknik parçaların üreticisi Goodrich yetkilileri, "kaza nedeni belirsiz" diyerek rapor tuttu. Fakat polis aileleri tatmin olmadı. Can, Karadağ ve Vurucu aileleri Chicago merkezli Nolan Hukuk Bürosu ile anlaşarak ABD'de tazminat davası açtı.

Havacılık kazaları konusunda uzman olan Tom Ellis adlı uzman tarafından yürütülen araştırmada şok edici bulgulara ulaşıldı. Türkiye'ye 2004 yılında "yeni" diye satılan helikopterin motorunun en az 5 yaşında ve 1999 yapımı olduğu belirlendi. Helikopterin mekanik aksamı da oldukça kötü durumdaydı. 2008 yılının Temmuz ayında ABD'de firma aleyhinde hatalı mal satmak, ölüme sebebiyet vermek ve delil karartmak suçlamalarından hukuk mücadelesi başlatıldı. 2.5 yıllık süre içinde defalarca alt ve üst mahkemelerde gidip gelen dava önceki gün sonuçlandı. 12 sayfalık nihai karar metni MESA'nın merkezinin bulunduğu Arizona eyaleti temyiz mahkemesinin sitesinde CV 100367 koduyla yayınlandı. Karar metnine göre tazminat talep eden şehit yakınları, kazaya konu olan helikopterin Arizona'da üretildiğini, pilotluk yapan polisin kazadan bir ay önce Arizona'da eğitildiğini belirtti.

Buna karşılık MESA, kazanın Türkiye'de gerçekleştiğini, ölenlerin ve şahitlerin tümünün Türk olduğunu, kazayla ilgili düzenlenen tüm belgelerin de Türkçe olduğunu ileri sürerek, "Türk mahkemelerinde yargılanmaya hazır olduğunu" vurguladı. Bu savunma aslında bir taktikti, çünkü MESA'nın Türkiye'de yargılanması 2 yıllık zamanaşımı süresi dolduğu için mümkün görünmüyordu.Şehit yakınlarının avukatları hemen bu savunmaya itiraz etti. Türkiye'deki zamanaşımı süresinin dolduğunu hakim heyetine aktardı.

Ancak Amerikalı 3 hakimden oluşan heyet, "Bu durumu mahkemeye bildirmek için geç kaldınız. Açış konuşmanızda belirtmeniz gerekirdi. İtirazı değerlendirmeye almıyoruz" diyerek şu kararı verdi:-Kamu yararı düşünüldüğünde, davanın Arizona mahkemesinde görülmesinin fayda sağlamayacağına,-Olay Türkiye'de gerçekleştiği için Türk yasaları göz önünde bulundurularak bir karar almanın ve davanın tüm Türkçe belgelerini İngilizce'ye çevirmenin mahkemeye büyük yük getireceğine,-Bu nedenle davanın yetkisizlik (forum non conveniens) gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Yılda 1.4 milyar dolarlık ciroya sahip Arizona merkezli Mesa Air Group adlı havacılık şirketi tarafından üretilen MD 600N model helikopterler ABD, Türkiye, Brezilya ve İngiltere'de polis teşkilatları tarafından kullanılıyor. ABD'de de aynı helikopterler sınır denetimi için uzun zamandır faaliyette. Ancak 2000 yılında güvenlik sorunu yaşattığı gerekçesiyle helikopterlerin kullanımının durdurulmasına ilişkin tartışmalar gündeme gelmişti.

İHA
http://www.haber7.com/haber/20110510/ABD-mahkemesinin-garip-adalet-anlayisi.php
#957
Başbakanın çılgın projesi olarak kamuoyuna lanse edilen Kanalistanbul Projesi'nin, Montrö Boğazlar Antlaşması'na aykırı olup olmadığını dünyaca ünlü hukuk profesörleri Marcelo Kohen ve Pierre-Marie Dupuy yorumladı.

Kerim Üster'in haberi

Habertürk, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı Kanal İstanbul Projesi'nin, Montrö Boğazlar Antlaşması'na aykırı olup olmadığını uluslararası hukukun kalbi sayılan Cenevre kentinde araştırdı.

Kanal İstanbul Projesi ve Montrö'yü inceleyen dünyaca ünlü hukuk profesörleri Marcelo Kohen ve Pierre-Marie Dupuy meselenin hukuki yönüne noktayı koydu.

Uluslararası Hukuk Profesörü ve Uluslararası Adalet Divanı Avukatı Marcelo Kohen

"Çılgın proje" Montrö Antlaşması'na aykırı mı?

Montrö Antlaşması'nın temel ilkesi Boğazlarda gidiş-geliş serbestliğini koruyarak KaradenizMarmara ulaşımını en iyi şekilde sağlamak. Türk hükümeti de bunu kolaylaştırmayı planlıyor.

Projenin amacı Montrö Antlaşması'yla bağdaşıyor mu?

Antlaşmada belirtildiği gibi gidiş-geliş serbestliği uluslararası hukukta kalıcı bir prensip. Türkiye'nin "Boğaz'ı kapatıyorum" demesi mümkün değil. Bu bir gerçek. Ancak Türkiye'nin Boğaz sularını düzenlemeye de hakkı var, "Gidişgeliş ilkesini çevreyi koruyarak uyguluyorum" demeli.

HERKESİN ÇIKARINA

Erdoğan'ın "Tankerler kanaldan geçecek" sözü hukuka aykırı mı?

Tankerler çıkıp "Ben Montrö Antlaşması'nı kullanıp Boğaz'dan geçmek istiyorum" diyemez. Türkiye'nin çevre argümanları çok kuvvetli. Yani bir gün, Boğaz'da bir kaza olursa ve Boğaz kullanılamaz hale gelirse olan sadece Türkiye'ye değil tüm uluslararası topluma olacak. Bu proje herkesin çıkarına.

ANTLAŞMA GÜNCELLENMELİ

Türkiye çevreyi korumak için uluslararası hukuk açısından ne yapabilir?

Türkiye, antlaşmayı imzalayan ülkelerle bir araya gelip bir protokol ekleyebilir. Sonuçta antlaşmanın tarihi 1936 ve bazı maddelerin güncellenmesi gerekiyor.

Sizce bu çevre meseleleri 1936'da imzalanan Montrö Antlaşması'nın sonunun geldiğini mi gösteriyor?

Montrö Antlaşması bir başarı. 2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş'a dayanabilmiş. Bu antlaşma 2. Dünya Savaşı koşullarını da öngörüyor. Bence sonu gelmedi, çevre meseleleri oluşması bu antlaşmanın bu koşullara adapte olamayacağı anlamına gelmez.

Uluslarası Hukuk profesörü ve Adalet Divanı Avukatı Pierre-Marie Dupuy

Proje, Montrö Antlaşması'na aykırı mı?

Gördüğüm kadarıyla, burada önemli mesele Boğazlardaki geçiş özgürlüğü ve ekolojik güvenlik prensiplerinin arasında bir denge sağlanabilmesi. Bunun için Türkiye'nin bu inisiyatifinin Montrö ilkelerine aykırı olmadığını göstermesi gerekiyor. Yani, Türkiye'nin çıkarının Boğaz'da gidiş-geliş ilkesini korumasından yana olduğunu düşünüyorum. Türkiye'nin, Montrö ilkelerini korumak için ve ulaşımın daha güvenli gerçekleşmesi için böyle bir projeyi düşündüğünü açıklaması projeyi daha kuvvetli kılabilir. Yani Türkiye'nin "Çevre meseleleri Boğaz'daki gidiş-geliş prensibinden daha önemli, dolayısıyla ulaşım özgürlüğüne son veriyorum" demesi uluslararası hukuka aykırı olur. Yani, Türkiye'nin elinde önemli argümanlar var. Ancak Başbakan'ın "Tankerler yeni kanaldan geçecek" gibi sözlerde bulunması projenin gerçekleşmesi açısından bir engel olabilir.

EYLÜLDE BM'YE ANLATMALI

Uluslararası hukuk açısından ne tür bir düzenleme yapılabilir?

Türkiye'nin bu projenin teknik boyutlarını ve Boğazlarda gidiş-geliş ilkesini koruyacağını belirterek, uluslararası toplumu bilgilendirmesi gerekiyor. Bunun için diplomatik bir konferans düzenleyebilir veya Birleşmiş Milletler'e başvurabilir. Türkiye'nin eylül ayında Genel Kurul'da bu sorunu tüm delegasyonlara en detaylı biçimde anlatması gerekiyor.

http://www.haberturk.com/polemik/haber/629370-kanal-istanbul-montro-antlasmasina-aykiri-degil
#958
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ''YGS'deki şifre'' iddialarına ilişkin soruşturmayla ilgili takipsizlik kararı verdi. Dosya idare mahkemesine gönderildi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Şadan Sakınan, iddialar üzerine yürütülen soruşturmayı tamamladı. Sakınan, soruşturma sonucunda ''kovuşturmaya yer olmadığına'' karar verdi.

Kararda, ''Başsavcılığımızca soruşturmaya konu suçlar nedeniyle takibi gerektirir herhangi bir suç unsuru bulunmadığından, olay nedeniyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi'' denildi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ''YGS'deki şifre'' iddialarına ilişkin soruşturmada verdiği ''kovuşturmaya yer olmadığı'' kararını, Ankara 7. İdare Mahkemesi'ne gönderdi.

Savcılık, ÖSYM Başkanı Ali Demir hakkında ise görevi ihmal gerekçesiyle soruşturma izni istedi.AA

http://www.haber7.com/haber/20110511/Bassavcilik-YGS-icin-takipsizlik-verdi.php
#959
Merhabalar. Taşınmazın esaslı tamir giderleri kiralayana (mal sahibine) aittir. Bahsettiğiniz masraf, bu nitelikte bir masraftır. Dolayısıyla hukuken bu masrafın sizden talep edilebilmesi mümkün değildir. Aşağıda bu konuyla ilgili emsal bir Yargıtay Kararı bulunmaktadır. Kolay gelsin...


T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi

E:2009/9043
K:2009/10720
T:22.06.2009

818 s. Yasa m. 258

Dava dilekçesinde, 2.000 YTL alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin s üresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği düşünüldü.
Dava dilekçesinde; davalının kiracı olarak bulunduğu taşınmazı davacıların 06.12.2006 tarihinde satın aldıkları, davalının önceki malikle imzaladığı kira sözleşmesinin 4. maddesine göre, yönetim giderlerinden kiracının sorumlu olduğu, buna rağmen 2.000,00 YTL tutarındaki aidat borcunu ödemediği, yönetimin çektiği ihtar üzerine bu gideri davacıların ödemek zorunda kaldığı ileri sürülerek, davalı kiracıdan yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi istenilmiştir.
Mahkemece; Davacılar tarafından ödenen paranın mutat apartman gideri olduğu ve davalı kiracının sorumluluğunda bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yanlar arasındaki kira sözleşmesinin özel 4. maddesi uyarınca, yönetim giderlerinin kiracıya ait olacağı açıktır. Ancak; bu hükme göre, Kat Mülkiyeti Kanunu uyarınca malikin ortak giderlere ilişkin bütün yükümlülüklerinin kiracıya devredildiği kabul edilmemelidir. Keza, Borçlar Kanunu'nun 258/2. maddesi uyarınca, kiralananın alelade kullanılması ile ilgili ve kullanımdan doğan giderler kiracıya ait ise de, esaslı tamir giderleri kiralayana aittir. Bu durumda kiracı, taşınmazı kullanmanın karşılığı olarak kira parası ile mütenasip ve alelade kullanımla ilgili tamir giderlerinden sorumlu olmalıdır.
Ancak; davalı taraf, normal kullanım aidatı olan aylık 400 YTL gideri ödediğini, kalan kısmın ise, iş merkezine ait trafo merkezi ile asansör sisteminin yenilenmesi ve binanın komple boyanmasına ilişkin giderler olduğunu savunmuştur.
O halde, mahkemece davalının bu savunması üzerinde durulup, bahsi geçen tamiratların alelade kullanımdan kaynaklanan tamiratlar olmadığı, aksine mal sahibinin sorumluluğunda olan esaslı tamirat niteliğinde olduğu gözetilerek, davaya konu giderin savunmadaki tamiratlara ilişkin olduğunun tespiti halinde davanın reddi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi yanlış olup, bozmayı gerektirmiştir.

Bu itibarla, yukar ıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nın 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 22.06.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Kaynak:YKD EKİM 2009
#960
Merhabalar.

Alıntı Yap1- Yapılan sözleşme 1 yıl olursa ve devam eden yılın kira artışı hakkında bir ibare yoksa bu durumda ev sahibi 2.yılda kirayı istediği oranda artırabilir mi?

Artıramaz. Kiracı ve kiralayan artış hususunda anlaşamazlarsa, sorunun tek çözümü, kira bedelini mahkeme yoluyla tespit ettirmek şeklinde olacaktır. Makul olan, kira bedelinin yıllık enflasyon oranı kadar artırılmasıdır.

Alıntı Yap2- Kiracı ile yapılan sözleşme bir yıl olsun ve devam eden yılda ev sahibi evini kiralamak istemezse kiracıyı hemen sonraki yılın başında evinden çıkarabilir mi?

Çıkaramaz. Kanunda kiracıların hangi hallerde tahliye edilebileceği belirtilmiştir. Bu hallerden biri olmadığı sürece kiracı tahliye edilemez. 6570 Sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun'un bu konuyla ilgili hükümleri aşağıdadır:

     Madde 7 - Kira şartlarına ve Borçlar Kanununun bu kanuna aykırı olmayan hükümlerine riayet edilse bile aşağıdaki yazılı hallerde kiralayan
   
    a) Kiracı tarafından gayrimenkulün tahliye edileceği yazı ile bildirilmiş olmasına rağmen tahliye edilmezse icra dairesine müracaatla tahliye istiyebileceği gibi,
   
    b) Gayrimenkulü kendisi veya eşi veya çocukları için mesken olarak kullanma ihtiyacında kalırsa kira akdinin hitamında,
   
    c) Gayrimenkulü kendisinin veya eşinin veya çocuklarının bir meslek veya sanatı bizzat icra etmesi için kullanma ihtiyacında ise kira akdinin hitamında,
   
    ç) Gayrimenkulü yeniden inşa veya imar maksadiyle esaslı bir surette tamir, tevsi veya tadil için ve ameliye esnasında içinde ikamet veya iştigal mümkün olmadığı fennen anlaşıldığı takdirde kira akdinin hitamında,
   
    d) Gayrimenkulü Medeni Kanun hükümlerine göre iktisabeden kimse kendisi veya eşi veya çocukları için tamamen veya kısmen mesken olarak ve yine kendisi veya eşi veya çocukları için bir meslek veya sanatın bizzat icrası maksadiyle iş yeri olarak kullanma ihtiyacında ise iktisap tarihinden itibaren bir ay zarfında kiracıyı keyfiyetten ihtarname ile haberdar etmek şartiyle altı ay sonra,
   
    e) Kira bedelini vaktinde ödememelerinden dolayı haklı olarak bir yıl içinde kendilerine iki defa yazılı ihtar yapılan kiracılar aleyhine, ayrıca ihtara hacet kalmaksızın, kira müddettinin hitamında,
   
    Tahliye davası açabilirler.
   
    Aynı şehir veya belediye hudutları içinde kendisinin veya birlikte yaşadığı eşinin uhdesinde kayıtlı oturabileceği meskeni bulunan kimse, kirada oturduğu yeri, malikin isteği üzerine tahliye etmeye mecburdur.
     
     Madde 8 - Bu kanunla Borçlar Kanununda gösterilen haller dışındaki sebeplerle açılacak tahliye davaları, mukavelelerde aksine şart bulunsa dahi mesmu olmaz.


Alıntı Yap3- Kiralama sözleşmesi bir yıl yapılmış olsun ancak yeni yılda tekrar sözleşme yapılmamış ve kiralama işi aynen devam ediyorsa yani ortada ilgili yılla ilgili bir sözleşme yoksa yeni yıla girildiğinden sözleşme kendiliğinden aynı şartlarda bir yıl uzamış sayılır mı? yoksa sözleşmesiz devam eden 2.yılın herhangi bir ayında ev sahibi kiracıyı çıkarabilir mi?

6570 Sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun'un 11. maddesi aynen şu şekildedir:

     Madde 11 - Kiracı kira müddetinin bitmesinden en az on beş gün evvel mecuru tahliye edeceğini yazı ile bildirmediği takdirde sözleşme aynı şartlarla bir yıl uzatılmış sayılır.

Konu özetle bu şekilde. Kolay gelsin...