Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#981
Merhabalar.

Alıntı Yapsözleşmemizde binamız kaba inşaat olarak tamamlanacak ve bağımsız bölümler ortak olarak yaptırılacaktı

Yani kaba inşaatın masrafları müteahhide ait olacak, kalan kısımların masrafları ise ortak karşılanacak; öyle mi? Öyleyse, mevcut durumu özetle anlatan ve yapılması gereken işleri belirterek bu işlerin bir an evvel yapılabilmesi için gerekli masraflara katılmaları için süreli bir davet içerecek şekilde müteahhide noter aracılığıyla bir ihtarname gönderin ve ihtarnamenin sonunu, "aksi halde şu kadar masraf harcanarak bu işler tarafımızdan yapılacak ve ödemeniz gereken şu kadar TL tarafınızdan tahsil edilecektir" şeklinde bağlayın. Gelecek cevaba göre hareket edersiniz. Bence en sağlıklı yol bu. Şayet babanız size tahsis ettiği dairenin tapusunu da size verdiyse, bu ihtarnamenin babanızla birlikte, tapusu halen babanızdaysa, sadece babanız tarafından gönderilmesi gerekir. Bu konuyla ilgili bir avukatla görüşmenizi ve ihtarnameyi bir avukata yazdırmanızı önemle tavsiye ederim. Kolay gelsin...
#982
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 77. maddesi gereğince ¨İşverenler işyerlerinde meydana gelen iş kazasını ve tespit edilecek meslek hastalığını en geç iki iş günü içinde yazı ile ilgili bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadır.¨
Keza İş Kanunu'nun 2. maddesinde alt işveren - asıl işveren ilişkisindeki  hukuki sorumluluk bahsi aynen şu şekilde ifade edilmiştir: ¨Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.¨    Bu hükümler çerçvesinde şayet şikayet yoluna giderseniz, hem işvereniniz hem de kazanın olduğu  yerin işvereni bu şikayetin hedefi olacaktır. Kolay gelsin...
#983
ALINTI: [kahvede babama küfür de etti evimizin önünde babamı oğluyla dövdüler  bunların hiç birinde babam şikayetçi olmadı]

Merhabalar. Türk Ceza Kanunu'nun konuyla ilgili hükümleri aynen şu şekildedir:

   DAVA ZAMANAŞIMI
    Madde 66 - (1) Kanunda başka türlü yazılmış olan hâller dışında kamu davası;
    e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,
    Geçmesiyle düşer.

    HAKARET
    Madde 125 - (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ... veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.
    (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
    (3) Hakaret suçunun;
    a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
    b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
    c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
    İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
    (4) (Değişik fıkra: 29/06/2005-5377 S.K./15.mad) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
    (5) (Değişik fıkra: 29/06/2005-5377 S.K./15.mad) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin Madde hükümleri uygulanır.

KASTEN YARALAMA
    Madde 86 - (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) (Ek fıkra: 31/03/2005 - 5328 S.K./4.mad) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
    (3) Kasten yaralama suçunun;
    a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
    b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
    c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
    d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
    e) Silâhla,
    İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

SORUŞTURULMASI VE KOVUŞTURULMASI ŞİKÂYETE BAĞLI SUÇLAR
    Madde 73 - (1) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikâyette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz.
    (2) Zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikâyet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar.
    (3) Şikâyet hakkı olan birkaç kişiden birisi altı aylık süreyi geçirirse bundan dolayı diğerlerinin hakları düşmez.
    (4) Kovuşturma yapılabilmesi şikâyete bağlı suçlarda kanunda aksi yazılı olmadıkça suçtan zarar gören kişinin vazgeçmesi davayı düşürür ve hükmün kesinleşmesinden sonraki vazgeçme cezanın infazına engel olmaz.
    (5) İştirak hâlinde suç işlemiş sanıklardan biri hakkındaki şikâyetten vazgeçme, diğerlerini de kapsar.
    (6) Kanunda aksi yazılı olmadıkça, vazgeçme onu kabul etmeyen sanığı etkilemez.
    (7) Kamu davasının düşmesi, suçtan zarar gören kişinin şikâyetten vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada şahsî haklarından da vazgeçtiğini ayrıca açıklamış ise artık hukuk mahkemesinde de dava açamaz.
    (8] (Mülga fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.45.md)


Yukarıdaki hükümler çerçevesinde babanızın başına gelenleri şu şekilde değerlendirebiliriz: Şayet babanızın darp edilmesi TCK.m.86/2 sınırlarında kalan bir niteliğe sahipse, bu suçun kovuşturması şikayete tabi olacak ve suç tarihinin üzerinden altı aydan fazla bir zaman geçmişsse bu suçla ilgili babanızın şikayet hakkı kalmamış olacaktır. Hakaret  için de aynı durum söz konusudur. Şayet babanızın darp edilmesi TCK.m.86/1 sınırlarında kalan bir niteliğe sahipse, bu suçun kovuşturması şikayete tabi olmayacak ve suç tarihinin üzerinden TCK.m.66 gereğince sekiz yıldan fazla bir süre de geçmemişse, savcılıkça ihbar üzerine soruşturma başlatılacaktır. Temyizdeki davanızla ilgili CMK avukatından gerekli bilgileri temin edebilirsiniz. Dava dosyasını görmeden ve üstelik avukatınız da varken görüş beyan etmem yanlış olur. Kolay gelsin...
#984
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi aynen şu şekildedir:

Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması

MADDE 231.- (1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.

(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.

(3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hal varsa bu da bildirilir.

(4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.

(Ek fıkra: 5560 - 6.12.2006 / m.23) (5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, (Değişik ibare: 5728 - 23.1.2008 / m.562) "iki yıl" veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder.

(Ek fıkra: 5560 - 6.12.2006 / m.23) (6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması,

b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,

gerekir.(Ek cümle: 6008 - 22.7.2010 / m.1) "Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez."

(Ek fıkra: 5560 - 6.12.2006 / m.7) (7) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkum olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.

(Ek fıkra: 5560 - 6.12.2006 / m.23) (8] Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tabi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;

a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,

b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,

c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,

karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.

(Ek fıkra: 5560 - 6.12.2006 / m.23) (9) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.

(Ek fıkra: 5560 - 6.12.2006 / m.23) (10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.

(Ek fıkra: 5560 - 6.12.2006 / m.23) (11) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkumiyet hükmü kurabilir.

(Ek fıkra: 5560 - 6.12.2006 / m.23) (12) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.

(Ek fıkra: 5560 - 6.12.2006 / m.23) (13) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hakim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.

(Ek fıkra: 5560 - 6.12.2006 / m.23) (14) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suçlarla ilgili olarak uygulanabilir. (Değişik 14. fıkra: 5728 - 23.1.2008 / m.562) (14) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasa'nın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz.



Alıntı Yap2010 1.ayında kesinleşmiş bandrolsüz kitap satmaktan direk adli para cezası aldım onu da hageb kararına bağladılar

Yukarıdaki maddeye göre durumunuzu yorumlarsak; siz beş yıllık denetim süresi içinde yeniden suç işlediğiniz iddiasıyla yargılandığınız için, bırakın bu son yargılandığınız davada mahkemenin bir kez daha hakkınızda "hükmün açıklanmasının geri bırakılması" yönünde karar vermesini, şayet suç işlediğiniz sabit olursa, ilk suçunuzla ilgili mahkemenin vermiş olduğu ceza kararı da açıklanacak ve para cezasını ödemeniz gerekecektir. Kolay gelsin...
#985
Merhabalar. 5941 Sayılı Çek Kanunu'nun 4. maddesinin birinci fıkrası aynen şu şekildedir: "Hamiline çek hesabı sahiplerinin açık kimlikleri, adresleri, vergi kimlik numaraları, bu hesaplardan ödeme yapılan kişilere ait bu bilgiler ile bu kişilere yapılan ödemelerin tutarları ve üzerinde vergi kimlik numarası bulunmayan çeklere ilişkin bilgiler, ilgili bankalar tarafından, dönemler itibarıyla, Gelir İdaresi Başkanlığına elektronik ortamda bildirilir. Bildirim dönemleri ve süreleri Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye Katılım Bankaları Birliğinin görüşleri alınarak Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından belirlenir."

Görüldüğü üzere madde metninde belli bir tutarın altındaki çek bedellerinin Gelir İdaresi Başkanlığına bildirilmeyeceğine ilişkin herhangi bir sınırlayıcı hüküm bulunmuyor. Dolayısıyla bedeli ne olursa olsun bu tür çeklerle ilgili bilgilerin Gelir İdaresi Başkanlığına bildirilmesi gerekiyor. Bildiğim kadarıyla bankaların uygulaması da bu yönde. Kolay gelsin...
#986
T.C.
YARGITAY
18. Hukuk Dairesi

E:2006/1434
K:2006/2211
T:16.03.2006

634 s. KMK m. 19

Dava dilekçesinde projesine ve site yönetim planına aykırı olarak kapatılan balkonun eski hale getirilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı vekili dava dilekçesinde, kat mülkiyetli ana taşınmazda kat maliki olan davalı Mustafa'nın A2 Blok 18 nolu bağımsız bölümün balkonunu mimari projeye, yönetim planı hükümlerine ve kat malikleri kurulu kararlarına aykırı olarak kapattığını ileri sürülerek sözü edilen değişikliğin projesine uygun eski hale getirilmesine karar verilmesini istemiştir.
Kat Mülkiyeti Yasasının 19. maddesi hükmüne göre kat malikleri ana taşınmazın mimari durumunu titizlikle korumakla yükümlü oldukları gibi kat maliklerinden biri diğer tüm kat maliklerinin rızası olmadıkça ortak yerlerde inşaat, onarım, tesis ve değişiklikler yaptıramaz. Yargıtay'ın yerleşmiş uygulamalarına göre bir bağımsız bölümün balkonlarının dış duvar ve cepheleri Yasanın 4. maddesi hükmü uyarınca ortak yer olarak tanımlanmaktadır. Ana taşınmazdaki tüm kat maliklerini bağlayan sözleşme niteliğindeki yönetim planının 22. maddesinde açıkca bağımsız bolümlerin balkonlarının kapatılamayacağı, balkon ve pencerelere güneşlik, jaluzi ve benzeri dış elamanların taktırılamayacağı hukme baglanmıstır.
Yerinde yapılan ınceleme sonucu düzenlenen bilirkişi raporundan davalının A2 Blok 18 numaralı bağımsız bölümünün mutfak balkonunu 12 parçadan oluşan cam ile kapattığı, bu camların sabit ray üzerinde kayarak açılıp kapandığı anlaşılmaktadır. Bilirkişinin yerinde saptadığı bu sistemin varlığı dosyadaki fotoğraflarda da görüldüğü gibi bu konuda davanın tarafların arasında da çekişme yoktur. Yargıtay'ın yerleşmiş uygulamalarına göre balkonu kapatma malzemesinin saydam (cam) ya da ışık geçirmeyen nitelikte olması ve/veya tek parçadan ya da bir kaç parcadan (somut olayda olduğu gibi desensiz 12 cam plakadan) oluşması sonucu değiştirmez. Saptanan bu durum karsısında davalının bagımsız bölümünun balkonunu mimarı projeye ve yonetim planının 22. maddesi hükmüne aykırı olarak tüm kat maliklerinin rızası bulunmaksızın kapatmış olmasının Kat Mülkiyeti Yasasının yukarıda değinilen 19. maddesi hükmüne aykırılık oluşturduğu gözetilerek davanın kabulü ile dava konusu edilen balkonun eski hale getirilmesine karar verilmesi gerekirken, mahkemece yerinde olmayan gerekçeyle davanın reddi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şe kilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 16.03.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.




T.C.
YARGITAY
18. Hukuk Dairesi

E:2005/9869
K:2005/11677
T:26.12.2005

634 s. Yasa m. 19,33

   Dava ve karşı dava dilekçesinde projeye aykırı değişikliklerin eski hale iadesi istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü, karşı davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
   Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği düşünüldü:
   KARAR : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak;
   Birleştirilen davaya konu edilen ve davacı-karşı davalı V.'nin 4 nolu bağımsız bölümünün pencerelerine taktığı ileri sürülen panjurların kaldırılması istemi ile ilgili olarak bilirkişi raporunda, söz konusu dairenin pencerelerine plastik panjur yapılmış olduğu tespit edilmiş, ancak bunun Kat Mülkiyeti Yasası'na aykırı olmadığı görüşüne yer verilmiş, mahkemece de bu görüş doğrultusunda panjur1ann kaldırılması istemi reddedilmiştir.
   Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 19'uncu maddesinin ilk fıkrasında, kat maliklerinin anagayrimenkulün bakımına ve mimari durumu ile güzelliğini ve sağlamlığını titizlikle korumaya mecbur oldukları öngörülmüş, maddenin ikinci fıkrasında da, kat maliklerinden birisinin, bütün kat maliklerinin rızası olmadıkça, anagayrimenkulün ortak yerlerinde onarım, tesis ve değişik renkte dış badana veya boya yaptırması yasaklanmıştır.
   Yasanın bu hükmü ile korumaya alınan mimari durum ve güzelliğin dayanağı da, anayapının onaylı mimari ve tesisat projeleri ile vaziyet planıdır. Bu bakımdan, kat maliklerinden her birisi, rızası olmadan diğer kat maliklerince anagayrimenkulün ortak yerlerinde onaylı projesine aykırı olarak her türlü tesis ve degişiklik yapılmasına karşı cıkma ve yapılmış olanların da eski hale getirilmesini isteme hakkına sahiptir.
   Şu kadar ki;
   Yargıtay uygulamalarında, güneş ve rüzgardan korunulması bakımından zorunlu bir ihtiyaç olarak görüldüğünden salt bu ihtiyaç için olmak üzere, balkon ve pencerelerde panjur yapılmasının, bina ile bütünlenen sabit bir tesis niteliğinde olmaması ve de basit sistemde, binada hasar yapmadan kolaylıkla sökülebilen bir güneşlik özelliğinde olması koşulu ile Kat Mülkiyeti Yasası'na aykırılık oluşturmayacağı ilkesi benimsenmiştir. Belirtilen nitelikteki bir panjurun balkon veya pencerelere yapılmış olması, anayapının dış görünümünü ( estetiğini ) bozmadığı ( diğer bağımsız bölümlerin dağ, orman deniz vb. gibi özel bir manzarasını kapatmadığı ) sürece ortak yerlere müdahale niteliği taşımaz.
   Ancak, dosyada mevcut fotoğrafların incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, pencereler ile bütünleşecek şekilde sabit bağlantılı olarak kurulan, imal edildiği malzemesinden yapılmış kasa ve çerçevelerin içerisine oturtulup, bunların içinde aşağı-yukarı hareket ederek ust kısımda ( çerçeve yerinde sabit kalarak ) katlanıp toplanabilen, gerektiğinde ileri doğru çerçevesiyle birlikte hareket edebilen ve benzeri yapıda olduğu takdirde panjur, ortak yere müdahale oluşturan sabit tesis niteliğinde kabul edilmelidir. Bu tür panjurların, binanın estetiğini de bozan, yasaya ve projeye aykırılık teşkil eden sabit bir tesis olduğu kuşkusuzdur.
   Mahkemece, yukarıda belirtilen ilke ve hususlar göz önünde tutularak davaya konu edilen panjurların da kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, bilirkişi raporuna dayanılarak bu husustaki istemin reddedilmiş olması doğru görülmemiştir.
   SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 26.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.




T.C.
YARGITAY
18. Hukuk Dairesi

E:2004/9219
K:2005/861
T:17.02.2005

   Dava dilekçesinde projeye aykırılıklar giderilerek eski hale getirme kararı verilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
   Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadakibütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
   KARAR : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.
   Ancak;
   Davalılara ait 15 numaralı bağımsız bölümün ön ve arka cephesindeki balkonların kapatılarak bağımsız bölüme dahil edilmediği, güneşten korunmak amacı ile panjur yapıldığı saptanmış ancak bunun sabit tesis niteliğinde olup olmadığı ve anayapının dış görünümünü bozup bozmadığı konusunda herhangi bir açıklama ve görüşe yer verilmemiştir.
   Kat Mülkiyeti Kanununun 19'uncu maddesinin ilk fıkrasında, kat maliklerinin anagayrimenkulün bakımına ve mimari durumu ile güzelliğini ve sağlamlığını titizlikle korumaya mecbur oldukları öngörülmüş, maddenin ikinci fıkrasında da, kat maliklerinden birisinin, bütün kat maliklerinin rızası olmadıkça, anagayrimenkulün ortak yerlerinde onarım, tesis ve değişik renkte dışbadana veya boya yaptırması yasaklanmıştır.
   Yasanın bu hükmü ile korumaya alınan mimari durum ve güzelliğin dayanağı da, anayapının onaylı mimari ve tesisat projeleri ile vaziyet planıdır. Bu bakımdan, kat maliklerinden herbirisi, rızası olmadan diğer kat maliklerince anagayrimenkulün ortak yerlerinde onaylı projesine aykırı olarak her türlü tesis ve değişiklik yapılmasına karşı çıkma ve yapılmış olanların da eski hale getirilmesini isteme hakkına sahiptir.
   Şu kadarki;
   Yargıtay uygulamalarında, günes ve rüzgardan korunulması bakımından zorunlu bir ihtiyaç olarak gorüldüğünden salt bu ihtiyaç icin olmak üzere, balkon ve pencerelerde panjur yapılmasının, bina ile bütunlenen sabit bir tesis niteliginde olmaması ve de basit sistemde, bınada hasar yapmadan kolaylıkla sökülebilen bir güneşlik özelliğinde olması koşulu ile Kat Mülkiyeti Yasasına aykırılık oluşturmayacağı ilkesi benimsenmiştir. Belirtilen nitelikteki bir panjurun balkon veya pencerelere yapılmış olması, anayapının dış görünümünü ( estetiğini ) bozmadığı ( diğer bağımsız bölümlerin dağ, orman deniz vb. gibi ozel bir manzarasını kapatmadığı ) sürece ortak yerlere müdahale niteliği taşımaz.
   Ancak, balkon ve pencere ile bütünleşecek şekilde sabit bağlantılı olarak kurulan, imal edildiği malzemesinden yapılmış kasa ve çerçevelerin içerisine oturtulup, bunların içinde aşağı-yukarı hareket ederek üst kısımda ( çerçeve yerinde sabit kalarak ) katlanıp toplanabilen, gerektiğinde ileri doğru çercevesiyle birlikte hareket edebilen ve benzeri yapıda olduğu takdirde, panjur, ortak yere mudahale oluşturan sabit tesis niteliğinde kabul edilmelidir. Özellikle balkonlarda, kapalı mekan olusturmak amacıyla, balkonun belirleyicı unsurlarından olan korkuluğun ( duvar, parmaklık vs. ) sökülmek ya da üzeri kapatılmak ve de köşelere yukarıdan aşağıya iki yanlı geniş şerit veya çerçeve koymak suretiyle balkon özelliğini kaybettirecek şekilde kurulan panjurların, binanın estetiğini de bozan, yasaya ve projeye aykırılık teşkil eden sabit bir tesis olduğu kuşkusuzdur.
   Mahkemece, yukarıda belirtilen ilke ve hususlar gözönünde tutularak bilirkişiden bu konularda fotoğraflı ve krokiye bağlanmış ayrıntılı ek rapor alınması ve bunların uygunluğu da denetlenip oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak bu husustaki istemin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
   SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 17.2.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#987
·         Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hakime, hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst te tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı! (Molierac)

·         Adalet ilkin devletten gelmelidir. Çünkü hukuk, devletin toplumsal düzenidir. Kanun düzendir, iyi kanun iyi düzendir. Hukuk her şeyin üzerinde olmalıdır. (Aristo)

·         Yasalar insanı kontrol etmek için gereklidir. (Han Fei)

·         Eğer yasalara saygı gösterilmesini istiyorsak, önce saygı duyulacak yasalar yapılması lazımdır. (Louis D. Brandeis)

·         Hukukun bittiği yerde tiranlık başlar. (William Pitt)

·         Yasaların ilk ve temel amacı bireylerin mutlak haklarını korumak ve düzenlemektir. (William Blackstone)

·         Yasa bir insanın bir eylemde bulunması veya eylemin sınırlandırılmasının ölçüsü ve kuralıdır; lex (yasa), 'ligare' (bağlı kılmak) kelimesinden türetilmiştir ve bir kimsenin eylemlerinden 'bağlı tutulmasını' ifade eder. (Thomas Aquinas)

·         Hukukun bittiği yerde tiranlık başlar. (John Locke)

·         Hukuk, demokraside azınlıkların haklarını ve özgürlüklerini koruma aracıdır. (Alfred E. Smith)

·         Demokrasi, temsili ve çoğulcu karakteri ile seçmene hesap verilmesini, kamu makamlarının hukuka uymak yükümlülüğünü ve adaletin yansız bir şekilde dağıtılmasını da zorunlu kılar. Kimse hukukun üstünde olamaz. (Paris Şartı)

·         İnsanlar yasaları (nomoi), adaletin işlemesi ve şiddetin onun kölesi olması için oluşturdu. (Euripides)

·         Hiç kimse onu bulandırmadığı ve ihlal etmediği sürece hukuk, teneffüs ettiğimiz hava gibi görünmez ve tutulmaz bir şekilde etrafımızı kaplar. Hukuk ancak kaybettiğimizi anladığımız zaman değerinin farkına vardığımız sağlık gibi sezilmez bir şeydir. (Pierre Calamanderi)

·         Adalet, herkese kendi hakkını vermek konusunda kat'i ve devamlı bir iradedir. (Lustinianus)

·         Adalet...Onurlu yaşamak, başkasına zarar vermemek, herkese kendine ait olanı vermek.(Ulpianus)

·         Adalet mülkün temelidir. (Nizamülmülk)

·         Örnek insanlar adaleti anlar. (Konfüçyüs)

·         Medeniyetin ilk şartı adalettir. (Sigmund Freud)

·         Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten doğabilir. Anatole France

·         Haklı olduğunuza inanıyorsanız, sakin olmayı başarabilirsiniz. Bud Holiday

·         Adaletin kuvvetli, kuvvetlinin de adil olması gerekir. Pascal

·         İnsanlığın en güzel görevi adalet dağıtmasıdır. (Voltaire)

·         Bana öyle geliyor ki, korkusuz bir insanın çıkıp öbür insanlara şu yalın gerçeği öğretmesi kadar devrimci bir davranış olamaz: Sen neysen osun ve hiç bir zaman başka türlü olamayacaksın; senin hayatın budur, hep buydu, hep bu olacaktır. Parası olan çok yaşar; sözünü geçirebilen bir yanlış yapmaz; güçlü olan doğrunun ne olduğuna karar verir. Tarih budur. (Gottfried Benn)

·         Hiç kimse onu bulandırmadığı ve ihlal etmediği sürece Hukuk, teneffüs ettiğimiz hava gibi, görünmez ve tutulmaz bir şekilde etrafımızı kaplar. O, ancak kaybettiğimizi anladığımız zaman değerinin farkına vardığımız sağlık gibi sezilmez bir şeydir. Leadri

·         Her toplumda yönetim kimde ise, güçlü odur. Her yönetim, kanunlarını işine geldiği gibi koyar. Demokratlar demokratlığa uygun kanunlar, zorbalar zorbalığa uygun kanunlar, ötekiler de öyle... Bu kanunları koyarken kendi işlerine gelen şeylerin, yönetilenler için de doğru olduğunu söylerler, kendi işlerine geleneklerden ayrılanları da kanuna, doğruluğa aykırı diye cezalandırırlar... Doğruluk her yerde birdir; yönetenin işine gelendir. Güç de yönetende olduğuna göre, düşünmesini bilen her adam bundan şu sonuca varır: Doğruluk güçlünün işine gelendir. (Eflatun)

·         Eğitimli insanlar adaleti ilke edinir ve onu düzenli bir biçimde yürütür; onu alçak gönüllülükle kurar ve sadakatla gerçekleştirir. Eğitimli insanlar öncelikle adalete değer verir. Eğitimli insanlar adalet olmadan cesaret sahibi olunca asi olurlar. Küçük insanlar adalet olmadan cesaret sahibi olunca haydut olurlar. Kendine yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma. (Konfüçyüs)

·         Bir günlük adalet, altmış yıllık ibadetten faziletlidir. (Hz. Muhammed -s.a.v.-)

·         Kuvvetsiz adalet aciz, adaletsiz kuvvet de zalimdir. (Pascal)

·         Mutlak hak mutlak haksızlıktır. (Cicero)

·         Kişi için yalnız çalışmasının karşılığı vardır. (Kuran-ı Kerim)

·         Ülkelerine düzeni getirmek isteyenler önce kendi ailelerini ıslah etmelidirler. Ailelerini ıslah etmek isteyenler önce kendi özel yaşamlarını düzeltmelidirler. Kendi özel yaşamlarını düzeltmek isteyenler önce akıllarını ıslah etmelidirler. Akıllarını ıslah etmek isteyenler bu isteklerinde samimi olmalıdırlar. İsteklerinde samimi olmak isteyenler bilgilerini genişletmelidirler. Bilgilerini genişletmek isteyenler önce araştırmalıdırlar. (Konfüçyüs)

·         Araştırma yapıldığı zaman ancak bilgi artırılabilir; bilgi artırıldığında ancak istek samimi olabilir; istek samimi olduğunda ancak akıl ıslah edilebilir; akıl ıslah edildiğinde ancak özel yaşam iyileştirilebilir; özel yaşam iyileştirildiğinde ancak aile yapısı düzeltilebilir. Aile yapısı düzeltildiğinde ancak devlet düzen içinde yönetilebilir. Devlet düzen içinde yönetildiğinde ancak dünyada barış tesis edilebilir. (Konfüçyüs)

·         İnsancıl olmadıkça adil olamazsın. Vauvenargues

·         Özgürlük ve hukuk ikiz kızkardeşlerdir. Özgürlük sadece sağlam bir düzen içinde gerçekleşebilir. Özgürlüğü korumak ve yıkıldığı yerde yeniden inşa etmek, özgürlük aşıklarının ilk görevidir. (Friedrich Ebert)

·         Ayrıcalıkların sadece eşitlikten doğduğu, vatandaşın yönetime, yönetimin halka, halkın da adalete tabi olduğu bir düzen istiyoruz. (Robespierre)

·         Adalet yaşama organı üyeleri tarafından ve kanunlarla kurulamaz. Adalet insanın
ruhunun içerisindedir. (Walt Whitman)

·         Tüm insanlara eşit ve tam adalet sağlanılmalıdır; din özgürlüğü, basın özgürlüğü, habeas corpus güvenliği altında bireyin özgürlüğü, tarafsızca seçilmiş jüri önünde duruşmaya çıkma hakkı... Bu ilkeler bizim devrim ve reform çağına ulaşmamıza rehber olmuşlardır. (Thomas Jefferson)

·         Adalet devletin amacıdır. Sivil toplumun amacıdır. Adalet için daima mücadele edilecektir. ( Alexander Hamilton)

·         Bir rejim, halkın adalete inanmaz bir hale geldiği noktaya gelince o rejim mahkum olmuştur. (Montesquieu)

·         Dünyanın yıkılmaması için bırak adalet yerini bulsun. Dünya yıkılsa da bırak adalet yerini bulsun. (Latin Atasözü)

·         Adaletin üç temel ilkesi vardır; mülkiyetin istikrarlı olması, mülkiyetin ancak mutabakat ile transfer edilebilmesi ve verilen sözlerin yerine getirilmesi... Eğer mülkiyet istikrarlı değilse daimi savaş olur. Eğer mülkiyet mutabakat sonucunda transfer edilmezse ticaret olmaz. Sözler tutulmazsa o zaman da birlik olmaz. (David Hume)

·         Adalet sivil toplumu ayakta tutan temel politikadır. (Edmund Burke)

·         Eğer yargı gücü, yasama ve yürütme güçlerinden ayrılmazsa özgürlük söz konusu olamaz. (Montesquieu)

·         Adalet herkese hakkını vermektir. (Justinian)

·         Daha fazla yasa, daha az adalet demektir. (Marcus Tullius Cicero)

·         Adalet devletin amacıdır. (James Madison)

·         Bizim yaşamımız doğruyu söylemektir: Geciken adalet adaletsizliktir. ( William Penn)

·         Soruşturmaya başlamadan önce suç işlediği sanılan kimsenin sessiz kalma hakkının bulunduğu kendisine bildirilmelidir. Yapacağı her ifadenin kendi aleyhine kullanılabileceği anlatılmalıdır. Ayrıca bir avukat bulundurma hakkının var olduğu kendisine bildirilmelidir. (Earl Warren)

·         Bir devlet görevlisi veya savcı tarafından, suçu açık bir şekilde tanımlanmadığı sürece evinde arama yapılması ve kişinin tutuklanması çok elimdir ve baskı demektir. Bu tür eylemlere izin verilmemelidir. (Virginia Haklar Bildirgesi)

·         Yasaları her yerde güçlüler yaptı ve zayıfları ezdi. (Turgot)

·         Adalet bütün ahlaki görevlerin toplamıdır. (William Godwin)

·         Adalet güçlünün çıkarından başka bir şey değildir. (Thrasymachus)

·         Yasalar fakiri ezer ve zenginler ise yasaları yönetir. (Oliver Goldsmith)

·         Yasalar örümcek ağı gibidir; küçük sinekler örümcek ağına yakalanır, eşek arıları ise örümcek ağını deler geçer. (Jonathan Swift)

·         Dünyanın imarı ancak adaletle mümkündür. (Fazl b. Iyaz)

·         İnsanın adil yasalara itaat etme gibi bir yasal sorumluluğunun ötesinde ahlaki sorumluluğu bulunmaktadır. Aynı şekilde, insanın adil olmayan yasalara da karşı gelme ve itaat etmeme gibi bir sorumluluğu da olmalıdır. (Martin Luther King. Jr.)

·         Adil olmayan yasalar mevcuttur: Onlara itaat etmekle yetinelim mi, yoksa bu yasaları değiştirinceye kadar onlara itaat mı edelim, yoksa bu yasaları ihlal mi edelim? Bu tür bir devlet yönetimi altında insanlar genellikle çoğunluğu ikna edinceye kadar beklemek gerektiğine inanırlar. Eğer yasalara karşı gelirlerse, çözümün mevcut kötülükten daha kötü olacağını düşünürler. Fakat bilinmelidir ki devletin kendisi çözüm olarak mevcut kötülükten daha kötüdür. (Henry David Thoreau)

·         İnsanlar arasındaki davalarda ve mülkiyet anlaşmazlıklarında eski jüri ile duruşma sistemi diğer tüm sistemlere tercih edilmelidir ve kutsal olarak kabul edilmelidir. (Virginia Haklar Bildirgesi).

·         Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe götürmesin. (Kur'an)

·         Tanrı her kuşa yiyeceğini verir, fakat yuvasına yiyeceğini atmaz. (Josiah Gilbert Holland)

·         Haksızlık yapıp tüm insanlarla birlikte olmaktansa, adaletli davranıp tek başına kalmak daha iyidir. (Gandhi)

·         Adalet önce devletten gelir. (Aristo)

·         Allah, hak ve adaletle idare edenleri sever. (Kur'an)

·         Birtek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün topluma yapılan bir tehdittir. (Montesquieu)

·         İnsanların çoğunda adalet sevgisi, adaletsizlik korkusu yüzünden vardır. (La Rochefoucauld)

·         Hiçbir şey devlete yasalara saygılı olmak kadar yaraşmaz. (Justiniaus Kanunları)

·         Adalet kutup yıldızı gibi yerinde durur ve geri kalan her şey onun etrafında döner. (Konfüçyus)

·         Adalet olmadan düzen olmaz. (Albert Camus)

·         Adaletsizliği işleyen, çekenden daha sefildir.(Eflatun)

·         Adaletin hedef ve gayesi eşitliği sağlamaktır. (İhering)

·         Mal cimride, silah korkaklarda, karar da zayıflarda olursa düzen bozuktur. (Hz. Ebubekir -r.a.-)

·         Azınlık bazen yanılabilir, çoğunluk her zaman yanılır.(H.İbsen)

·         Hukukun buyrukları şunlardır: Dürüst yaşamak, başkasına zarara uğratmamak, herkesin hakkını vermek. (Ulpianus)

·         Ahlakın olmadığı yerde kanun bir şey yapamaz. (Napoleon)

·         Hükümdar haksız olarak bir köylüden yumurta alırsa, adamları köylünün bütün tavuklarını alır. (Sadi)

·         Adalet topaldır, ağır yürür fakat gideceği yere ergeç varır. (Mirabeau)

·         Devlet Başkanı olmaktansa, haklı olmayı tercih ederim. (Hanry Clay)

·         Bir devletin yıkılışıyla birlikte yasaları da çoğalır. (Tacitus)

·         Doğru olan, haklı olandır. (Alexander Pope)

·         Suçu toplum hazırlar, suçlu işler.(Buckle)

·         Asılan hırsız değil, yakalanandır. (Çek Atasözü)

·         Ceza kaldırılabilir; ama suç insanın içinde sonsuza kadar yaşar. (Ovidius)

·         Bir yargıç, iyi niyetle dinlemeli, akıllıca karşılık vermeli, sağlıklı düşünmeli, tarafsızca karar vermelidir. (Sokrates)

·         Ne kadar yüksekte olursan ol, yasalar senden de yüksektir. (Thomas Fuller)

·         Yasaların uygulaması, onların yapılmasından daha zordur. (Jefferson)

·         Kötü yasalar, zulmün en berbat şeklidir. (Burke)

·         Yasaların bittiği yerde zulüm başlar. (Lord Chatham)

·         Yasama, yürütme yargı içiçe geçmişse, özgürlükler garantide değilse, anayasa yok demektir. Kuvvet kimdeyse o hakimdir. (Jean-Jacques Rousseau)

·         Bir toplumda suç varsa, orada adalet yoktur. (Eflatun)

·         İnsanlara karşı ne zorbalığa başvurun, ne de ezilip büzülün. En etkili yol, hem güçlü hem vicdanlı olmaktır.

·         Suçlunun beraat ettiği yerde yargıç hüküm giyer.

·         Adaletin küçüldüğü ülkelerde, büyük olan artık suçlulardır.

·         Yazılı yasalar örümcek ağları gibidir: zayıfları yakalar, güçlüler deler geçer.

·         Avukatlar terzi gibidir, kendilerini kesmezler, araya gireni keserler.

·         Hak yerde kalmaz.

·         Haklarımız görevlerimizi yerine getirdikçe artar.

·         Adalet olunca yiğitliğe lüzum kalmaz.

·         Hukuk bir gün herkese lazım olur.

·         Toplumda en büyük güveni her şeyin sonunda adil bir mahkemenin bulunabileceği inancı sağlar.

·         En yıkıcı, en öldürücü yara haksızlık yarasıdır.

·         Ne zulüm, ne merhamet; yalnızca adalet.

·         Bir yanı dinlemeden karar veren, doğru karar vermiş olsa bile adaletsizlik etmiş sayılır.
#988
Alıntı Yapborclu kimsenin uzerindeki mal ornegin arac hacizli  yada rehinli ise o araca icra uygulanabilirmi?

Evet, böyle bir araca yahut gayrimenkule de haciz konulabilir. Ancak bu durumdaki bir araç yahut taşınmazın icra yoluyla satışının yapılması halinde, elde edilecek satış bedeli, doğal olarak bu hacizden önce gelen ve halen geçerliliğini devam ettiren alacaklılar tarafından tahsil edilecektir.
#989


Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Üskül açıkladı: Berfo ninenin oğlu gözaltında öldürülmüş.

12 Eylül'de kaybolan oğlunu 30 yıldır arayan Berfo nineye üzücü haber geldi. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, sorguevinde işkence gören Cemil Kırbayır'ın öldürüldüğünü söyledi. Üskül, "Cesedi bulmak için vicdan sahibi tanık arıyoruz." dedi.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, Berfo ninenin 12 Eylül döneminde kaybolan oğlu Cemil Kırbayır'ın gözaltında işkenceyle öldürüldüğü kanaatine vardıklarını açıkladı. Kayıplarla ilgili kurulan alt komisyonun çalışmaları hakkında dün basına bilgi veren Üskül, Kars'taki sorguevine Kırbayır'la birlikte götürülen 3 kişinin aynı gün geri getirilmesine rağmen Berfo ninenin oğlunun buradan dönmediğini söyledi. Sorguya emniyet görevlileri, MİT gözlemcisi ve sıkıyönetim görevlilerinin katıldığına işaret eden Üskül, gazetecilerin "Size göre gözaltındayken öldürüldü mü?" sorusuna, "Bizim kanaatimiz o yöndedir." cevabını verdi. "Cemil Kırbayır'a sorguevinde işkence yapılmıştır." diyen Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı, "Bu kişiler devlet görevlisi miydi?" sorusuna ise "Teorik olarak sorguevinde sorgulanan bir kişi işkence sırasında ölmüşse, onu ortadan kaldıracak olanlarda herhalde orada görev yapanlardır. Bu kişilerden bir kısmı da halen hayatta." şeklinde karşılık verdi. Kırbayır'ın akıbetinin ne olduğunu bilenlere seslenen Üskül, "Vicdan sahibi bu birkaç kişinin konuşmasını, yer göstermesini bekliyoruz." çağrısı yaptı. Cemil Kırbayır'ın annesi Berfo Kırbayır'ın, oğlunun bir mezar yerinin olması için kemiklerini talep ettiğini hatırlatan Üskül, alt komisyonun bu yönde de bazı çalışmalar yaptığını anlattı.

Ailesi, Cemil Kırbayır'ın 13 Eylül 1980'de evinden alınıp 247. Piyade Alayı'na, oradan da Kars Askerî Gözetimevi'ne gönderildiğini, 8 Ekim 1980 tarihinde öldürüldüğünü iddia ediyordu.

Polis kayıtlarında ise Kırbayır'la ilgili 'gözaltında tutulduğu yerden kaçtığı' şeklinde tutanak bulunuyordu. Zafer Üskül, Kırbayır'ın yok olmasının ardından Kars'ta cumhuriyet savcılığının hiçbir soruşturma yapmadığı sonucuna ulaştıklarını açıkladı. Üskül, Kars Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kendilerinin bilgi istemesinden hemen sonra bir soruşturma başlattığını ve o soruşturmanın da halen devam ettiğini kaydetti. Üskül, o dönemde Emniyet, MİT ve sıkıyönetimde görev yapan kişilerin isimlerini istediklerini, Emniyet ve MİT'ten çok kısa sürede cevap aldıklarını, ancak Milli Savunma Bakanlığı'ndan henüz bir cevap alamadıklarını ifade etti. Alt komisyonun çalışmalarını rapor haline getireceğini belirten Üskül, görevliler hakkında soruşturma açma ve gereğini yapmanın Kars Cumhuriyet Başsavcılığı'nın görev alanı içine girdiğini, elde ettikleri bilgileri başsavcılık ile paylaştıklarını dile getirdi.

Komisyon Başkanı Zafer Üskül, Cemil Kırbayır'ın akıbetinin ne olduğunu bilen birkaç kişinin olduğu kanaatinde olduklarını belirterek, "Vicdan sahibi bu birkaç kişinin konuşmasını, yer göstermesini bekliyoruz." çağrısı yaptı. O dönemde görev yapan polis ve bekçiler, MİT görevlileri, Cemil Kırbayır ile birlikte gözetimevinden sorguevine götürülen 3 kişi, gözetimevine Kırbayır'ın götürülüşüne tanık olanlar ve Kırbayır ile ilgili bilgi sahibi başka kişileri de dinlediklerini kaydeden Üskül, yaşananları şöyle özetledi: "Kırbayır, 13 Eyül 1980'de yakalanmış ve Kars'ta gözetimevine alınmıştır. O sırada gözetimevinde yüzlerce insan bulunmaktadır. Bir polis ekibi sorguya alınması istenen kişileri gözetimevinden almakta, sorguevine götürmekte, sorgu bittikten sonra da gözetimevine tekrar götürmektedir. Bu düzen içinde Kırbayır, 8 Ekim 1980'de sorguevine getirilmiştir. Birlikte getirildiği 3 kişi aynı gün götürüldüğü halde Kırbayır götürülmemiştir. Kırbayır'a sorguevinde işkence yapılmıştır. Bilgisine başvurduğumuz bazı kamu görevlileri o sorguevinde işkence yapıldığını ve Cemil Kırbayır'ın kaçmasının mümkün olmadığını ifade etmişlerdir. Sorgulamadan önce ya da sonra kalorifer borusuna kelepçelenen bir kişinin kaçma ihtimali aşağı yukarı yoktur. 2. ya da 3. kattan atladığı söyleniyor. Bunu başarması da akla uygun gelmemektedir."

31 yıl sonra gelen haber Berfo nineyi ağlattı

12 Eylül darbesinin hemen ertesi günü gözaltına alınan, sonrasında da akıbetinden haber alınamayan Cemil Kırbayır'la ilgili 'öldürüldüğü' bilgisinin 31 yıl aradan sonra resmî ağızlardan gelmesi 103 yaşındaki annesi Berfo Kırbayır'ı ağlattı. Haberi gözyaşları içerisinde alan Berfo nine, "Şimdi gerçeği öğrendik artık mezarını göstersinler." dedi. Kırbayır'ın ağabeyi Mikail Kırbayır da ulusal iradenin temsilcili olarak Üskül'ün yaptığı açıklamanın çok önemli olduğunu belirterek, "Bu bizim 31 yıldır iddia ettiğimiz gerçeğin devlet tarafından itiraf dilmesi, kabul görmesidir. Bu bizleri rahatlattı mı? Kısmi olarak evet ama kısmi olarak hayır. Çünkü biz mezarının bulunmasını ve katillerin yakalanmasını istiyoruz." ifadelerini kullandı. Mikail Kırbayır, Kars Cumhuriyet Savcılığı'na bir ay önce yeni suç duyurusunda bulunduğunu ve sonucu beklediğini kaydetti. Kırbayır ailesinin avukatı Eren Keskin ise son açıklamalarla ilgili, "Bu aslında taleplerimizin ne kadar haklı olduğunun en somut göstergesidir. Haklılığımız net bir şekilde ortaya çıktı." dedi. Bunun diğer kayıtlar açısından da önem teşkil ettiğini söyledi. Ailenin avukatı olarak Genelkurmay Başkanlığı ve Kars Cumhuriyet Savcılığı'na başvurularının olduğunu hatırlatan Keskin bu makamlardan firar soruşturmasının olmadığına dair bilgi aldıklarını hatırlattı. Aradan yıllar geçtikten sonra yeniden suç duyurusunda bulunan aile, dosyayı AİHM'ye götürmeye karar verdi. Avukat Keskin, acil yargılama ve yaşam hakkının ihlali nedeniyle başvuru yapacaklarını söyledi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1121617&title=meclis-insan-haklarini-inceleme-komisyonu-baskani-uskul-acikladi-berfo-ninenin-oglu-gozaltinda-oldurulmus
#990


Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından 2006 yılında meslekten ihraç edilen, Şemdinli olaylarıyla ilgili iddianameyi hazırlayan eski Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya, ihraç kararının kaldırılmasını büyük bir sevinçle öğrendiğini belirterek, ''Görevime tekrar dönersem hakimlik veya savcılık fark etmez, kaldığım yerden devam edeceğim'' dedi.

Sarıkaya, yaptığı açıklamada, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) hakkındaki ihraç kararının kaldırılmasına ilişkin kararını televizyondan öğrendiğini ve aile içerisinde büyük bir sevinç yaşandığını söyledi.

İhraç kararının ardından sürekli olarak ''haksızlığa uğradığını düşündüğünü'' ifade eden Sarıkaya, ''Hiçbir zaman umudumuzu kesmedik, umutla bekledik. Hak, adalet yerini buldu. Görevime iade edilirsem, yurdumuzun her köşesinde seve seve enerjimle çalışacağım'' diye konuştu.

Eski Cumhuriyet Savcısı Sarıkaya, halkoylamasının ardından HSYK'nın yapısının değişmesiyle ''hiçbir zaman kaybolmayan umutlarının daha da güçlendiğini'' belirtti.

Sarıkaya, ''Haksızlığa uğrayan bir insan, hakkının en nihayetinde iade edileceğini, hakkın yerini bulacağını düşünür. Yapısı değişen HSYK ile yeni bir yol açılmıştı, hak yerini buldu. Görevime tekrar dönersem hakimlik veya savcılık fark etmez, kaldığım yerden devam edeceğim'' dedi.

HSYK, Şemdinli olaylarıyla ilgili iddianameyi hazırlayan dönemin Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya'yı 20 Nisan 2006 tarihinde Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 69. maddesinin son fıkrasına göre 1'e karşı 6 üyenin oyuyla meslekten ihraç etmişti.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1121767&title=savci-sarikaya-gorevime-devam-edecegim
#991
''Yargıyı hızlandırmak'' amacıyla bazı kanunlarda değişiklik öngören 6217 sayılı Kanun, Resmi Gazete'de yayımlandı.

Kanuna göre, bakaya sayılmama koşulları genişletiliyor. Buna göre, istirahat gerektiren hastalığı bulunanlar, anne, baba, eş, kardeş veya çocuğunun hayati tehlikede olduğunu gösteren hastalığı olanlar, sevkten önce veya sonraki 15 gün içinde ikinci derece dahil kan veya kayın hısımlarından biri ölen, kendisi veya ikinci derece dahil kan ve kayın hısımlarından biri evlenen, sevkten önceki veya sonraki iki ay içinde çocuğu doğanlar bakaya sayılmayacak.

Yoklama yapılacak süre, birlikte son yoklamaya tabi olan aynı doğumluların yurt genelindeki normal sevk yılı içindeki son celp ve sevk döneminin bitimine kadar uzatılıyor. Ancak bu imkanı kötüye kullananlara 100 TL para cezası uygulanacak. Bakaya sayılmama ile ilgili mazeretler, bu kişiler için de geçerli olacak. Buna rağmen zamanında yoklamasını yaptırmayan yükümlü, 250 TL ile 3 bin TL arasında para cezasına çarptırılacak.

Bakaya suçu, ilk kez bakaya kalan yükümlüler yönünden kabahate dönüştürülerek, idari para cezası yaptırımına bağlanıyor. Bu suçu işleyenler hakkında 250 TL ile 3 bin TL arasında değişen para cezalarına hükmedilecek. Bu suçu yeniden işleyenler ile bu eylemleri seferberlik ve savaş halinde işleyenler hakkında eylem niteliğine göre altı aydan üç yıla kadar değişen sürelerde hapis cezası uygulanacak.

İcra mahkemesinin verdiği disiplin ve tazyik hapsine ilişkin itirazlar, ağır ceza mahkemeleri yerine icra mahkemelerine ya da asliye ceza mahkemelerine yapılacak. İcra ve İflas Kanunu'nda değişiklik yapılarak, nafaka borçları hariç, alacak miktarı, en yüksek asgari ücret tutarının altında kalan takiplerde, disiplin ve tazyik hapsi uygulanmayacak. Pasaport Kanunu'nda yapılan değişiklikle, yurt dışına pasaportsuz çıkan ya da Türkiye'ye pasaportsuz giren vatandaşlar ile yabancılara hapis cezası verilmeyecek, bin liradan 3 bin liraya kadar idari para cezası uygulanacak.

Pasaportları olsa dahi Bakanlar Kurulunca belirlenen mahallerden başka yerlerden Türkiye'ye giren veya Türkiye'den çıkanlara da 500 lira idari para cezası uygulanacak. Para cezalarında, ilgili kolluk birim amiri yetkili olacak.

AĞAÇ KESENLERE PARA CEZASI

Orman Kanunu'nda yapılan değişikle ormanlardan ağaç kesenlere verilen hapis cezası kalkacak, yerine para cezası verilecek.

Teklif, Harçlar Kanunu'nda da değişiklik getiriyor, birçok başvuru harç konusu yapılarak, yargılamayı uzatmaya yönelik yapılan başvurular önlenerek yargıdaki iş yükünün azaltılması amaçlanıyor. Buna göre, ceza mahkemesi kararlarına karşı yapılacak temyiz başvurusu da harca tabi olacak. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları 20 lira ile 90 lira arasında değişecek.

Noterler terk eden eşin ortak konuta davet edilmesi ve mirasçılık belgesi verilmesi işlemlerini yapabilecek. Bu işlemler harca tabi olacak.

DANIŞTAYA İLİŞKİN DÜZENLEMELER

Danıştay Başkanlık Kurulunun verdiği kararlara itiraz yolu getiriliyor. Danıştayın üye tam sayısının üçte birinin yedi gün içinde başvurması üzerine Başkanlık Kurulu kararlarına Danıştay Genel Kurulu nezdinde itiraz edilebilecek. Genel Kurul, Başkanlık Kurulu kararlarını aynen ya da değiştirerek onaylayabilecek.

Danıştayın görevlerini yerine getirirken gelişen teknolojiden yararlanabilmesi için ''Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü'' kurulacak. Bunun için Danıştaya 91, Yargıtayda ise 136 personel kadrosu ihdas edilecek.

Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmayan ancak kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine karar verilebilecek. Bu karar, yargılamanın durdurulmasına ilişkin sonuçları doğuracak.

Cumhuriyet savcısı, yetkisizlik kararıyla gelen bir soruşturma dosyasında, yetkisizlik kanaati oluşması halinde yetkisizlik kararı verecek. Soruşturma dosyasını, yetkili savcılığın belirlenmesi için görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine gönderecek. Mahkemenin verdiği karar kesin olacak.

İstinaf mahkemelerinin hapis cezasından çevrilen adli para cezaları hariç, bakacağı adli para cezasına mahkumiyet miktarı 2 bin liradan 3 bin liraya çıkarılıyor. Bu hüküm, istinaf mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar geçerli olmayacak.

TUTUKLULARA DA CENAZEYE KATILMA İZNİ

Hükümlülerin ana, baba, eş, kardeş ve çocuk cenazesine katılmasına ilişkin madde yeniden düzenleniyor. Buna göre, hükümlü, mahkum olduğu cezaevinin bulunduğu yerleşim biriminin dışında da cenaze törenlerine katılabilecek. İzin süresi de yeniden belirleniyor, hükümlü, yol süresi hariç 2 gün izin kullanabilecek.

Yasayla tutuklulara da yakınlarının cenaze törenlerine katılma hakkı getiriliyor. Buna göre, ana, baba, eş, kardeş veya çocuğunun ölümü halinde tutukluya soruşturma evresinde soruşturmayı yapan Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde ise kovuşturmayı yürüten hakim veya mahkeme tarafından izin verilecek. Cenaze törenine katılma izni, soruşturmanın veya kovuşturmanın selameti, güvenlik bakımından sakınca oluşturmaması koşuluyla, dış güvenlik görevlisinin refakatinde yol süresi dışında, 2 güne kadar olacak.

1 Ocak 2014 tarihine kadar asliye ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmayacak ve katılma hususunda savcının görüşü alınmayacak. Ancak verilen hükümler ile tutuklama veya salıvermeye ilişkin kararlara karşı savcının kanun yoluna başvurabilmesi amacıyla dosya gönderilecek.

İstinaf mahkemeleri göreve başladıktan 6 ay sonra 3 yıl süreyle istinaf mahkemeleri Cumhuriyet Başsavcılığı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğname düzenlemeyecek.

Temyiz incelemesi sırasında tarafların duruşma talep edebilmesi için öngörülen parasal değer artırılıyor. Buna göre, 20 bin lira olan miktar 60 bin liraya yükseltiliyor.

Bölge adliye mahkemeleri göreve başlayıncaya kadar, yürürlükteki temyiz hükümleri geçerli olacak. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmeden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş kararlar hakkında Yargıtayca kanun yolu incelemesi yapılacak, bu dosya ve işler bölge adliye mahkemelerine gönderilmeyecek.

Yargıtay, temyiz olunan kararın, esas yönünden kanuna uygun olup da kanunun olaya uygulanmasındaki hatadan dolayı bozulması gerektiği ve kanuna uymayan husus hakkında yeniden yargılamaya ihtiyaç duyulmadığı takdirde, kararı düzelterek onayabilecek. Hakimin takdir yetkisi kapsamında karara bağladığı işlerde bu hüküm uygulanmayacak.

Yargıtay ve Danıştay dairelerinin hakim ve savcılara not vermesi uygulaması kaldırılıyor.

Evlendirme memurunun evliliği ret kararına karşı açılan davalar ile nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarında Cumhuriyet savcısı bulunmayacak.

İşyeri kiralamalarına ilişkin Türk Borçlar Kanunun bazı hükümleri 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren 5 yıl süreyle uygulanmayacak.

Orman Genel Müdürlüğü müsadere olan ve cumhuriyet başsavcılarının hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya yargılama sonucunda mahkeme tarafından beraat kararı verilen tesisleri 29 yıllığına kiraya verebilecek.

2010 yılından önce özelleştirme programına alınan kuruluşlardan özelleştirme kapsamından çıkarılmış dahi sermayelerindeki kamu payı yüzde 50'inin altına düşen ve hisse senetleri İMKB'de işlem gören kuruluşlar ve bunların kurdukları ya da ortak oldukları şirketler Sayıştay denetimine tabi olmayacak.

Yasanın noterlere verilen yetkilere ilişkin hükümleri 1 Ekim 2011, diğer hükümleri ise kanunun Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlüğe girecek.

http://www.haber7.com/haber/20110414/Yargiyi-hizlandiracak-kanun-resmilesti.php


İşte Kanunun tam metni:

14 Nisan 2011 PERŞEMBE
Resmî Gazete Sayı : 27905

YARGI HİZMETLERİNİN HIZLANDIRILMASI AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN

Kanun No. 6217                                                                                                         
Kabul Tarihi: 31/3/2011

MADDE 1 – 21/6/1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununun 47 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Askere sevk için çağrıldıkları halde;
a) Kendisinin tutukluluğu veya hükümlülüğü ya da herhangi bir resmi sağlık kurumu raporuyla belgelendirilmiş istirahat gerektiren hastalığı,
b) Ana, baba, eş, kardeş veya çocuğunun resmi sağlık kurumu heyet raporuyla belgelendirilmiş hayati tehlike içinde olduklarını gösteren hastalığı,
c) Sevkten önceki veya sonraki onbeş gün içinde ikinci derece dâhil kan veya kayın hısımlarından birinin ölümü,
d) Sevkten önceki veya sonraki onbeş gün içinde kendisi veya ikinci derece dâhil kan veya kayın hısımlarından birinin evlenmesi,
e) Sevkten önceki veya sonraki iki ay içinde çocuğunun doğması,
nedeniyle askerlik şubesine gelemeyecek olanlar, bu mazeretlerini kanıtlayan belgeleri askerlik şubesinde bulundururlar. Bunlar hakkında bakaya işlemi yapılmaz. Bu mazeretler dışındaki nedenlerle sevkin son gününe kadar askerlik şubesine gelmeyenler ile gelip de sevk evrakını alanlardan, kendilerine verilen yol süresi sonunda birliğine katılmayanlar, bakaya olarak kabul edilirler."
MADDE 2 – 1111 sayılı Kanunun 86 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 86 – Son yoklamada bulundukları yerdeki askerlik meclisi, elçilik veya konsolosluklara gelmeyen ve bu Kanunda yazılı bir mazereti bulunduğuna dair belge ibraz etmemiş olanlardan, birlikte son yoklamaya tabi oldukları doğumluların yurt genelinde normal sevk yılı içindeki ilk celp ve sevk tarihinden sonra ve son celp ve sevk döneminin bitiminden önce ele geçen veya kendiliğinden gelenlerden yüz Türk Lirası idarî para cezası alınır ve bulundukları yerde resmi bir hekime yahut en yakın yerde bulunan asker hastanesinde muayene ettirilirler. Muayene neticesinde askerliğe elverişli oldukları anlaşılanlardan erteleme hakkı bulunmayanlar askerlik meclislerince, bu meclisler toplu değilse idare heyetlerince haklarında karar alınarak Milli Savunma Bakanlığınca tespit edilen sınıf ve tertibat yerlerine derhal sevk olunurlar.
Son yoklamada bulundukları yerdeki askerlik meclisi, elçilik veya konsolosluklara gelmeyen ve bu Kanunda yazılı bir mazereti bulunduğuna dair belge ibraz etmemiş olanlardan, birlikte son yoklamaya tabi oldukları doğumluların yurt genelinde normal sevk yılı içindeki son celp ve sevk döneminin bitimine kadar ele geçmeyenler, elde edildiklerinde bulundukları yerde resmi bir hekime yahut en yakın yerde bulunan asker hastanesinde muayene ettirilirler. Muayene neticesinde askerliğe elverişli oldukları anlaşılanlardan erteleme hakkı bulunmayanlar askerlik meclislerince, bu meclisler toplu değilse idare heyetlerince haklarında karar alınarak Milli Savunma Bakanlığınca tespit edilen sınıf ve tertibat yerlerine derhal sevk olunurlar.
İkinci fıkra kapsamında yoklama kaçağı kaldıktan sonra ertelemesi yapılanlar ile birliklerine sevk edilenler hakkında bu Kanunun 89 uncu maddesinin dört ila yedinci fıkra hükümleri uygulanır.
Yoklama kaçağı iken ertelemesi yapılmış olanlar, ertelemelerinin bittiği tarihi takip eden ilk mesai günü sevk edilirler."
MADDE 3 – 1111 sayılı Kanunun 89 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 89 – Sınıf ve tertibatı belirlenmiş olanlardan, yapılan bildirim veya duyuru üzerine birlikte sevk edilecekleri emsallerinin sevk tarihinin son gününe kadar gelmeyen ve bu durumları 47 nci maddede yazılı özürlerinden ileri gelmediği belirlenenler ile sevk edildikten sonra askerliğini yapacağı kıtaya gitmeksizin kaçanlardan elde edilip de erteleme hakkı bulunmayanlar derhal sevk olunurlar.
Bunlardan yedek subay yetişme şartlarını taşıyanlar, muayyen zamanlarda birliklerine veya yedek subay yetiştiren sınıf okullarına sevk edilirler.
Bakaya iken ertelemesi yapılmış olanlar, ertelemelerinin bittiği tarihi takip eden ilk mesai günü sevk edilirler.
Barışta, kabul edilebilir bir özrü olmaksızın;
a) Yoklama kaçaklarından birlikte son yoklamaya tabi oldukları doğumluların yurt genelinde normal sevk yılı içindeki son kafilesi gönderilmiş bulunanlar için, son kafilenin gönderilmesi tarihinden,
b) Saklılardan yaşıtlarının yurt genelinde normal sevk yılı içindeki son kafilesi gönderilmiş bulunanlar için, son kafilenin gönderilmesi tarihinden,
c) Bakaya kalanlar için, bakaya kaldıkları tarihten,
d) İhtiyat erattan çağrılıp da birlikte işleme tabi olduğu kişiler gönderilmiş bulunanlar için, en son gönderilme tarihinden,
e) Yoklama kaçağı, saklı veya bakaya olup olmamasına bakılmaksızın askerlik şubesince sevk edildiği kıtasına katılmayan veya geç katılanlar için, kendilerine tanınan kanuni yol süresinin bitiminden,
itibaren dört ay içinde gelenler ikiyüzelli, yakalananlar bin; dört aydan sonra bir yıl içinde gelenler beşyüz, yakalananlar ikibin; bir yıldan sonra gelenler yediyüzelli, yakalananlar üçbin Türk Lirası idarî para cezasıyla cezalandırılır. Bir yıldan sonra tamamlanan her takvim yılı için kendiliğinden gelenler ayrıca bin, yakalananlar ayrıca ikibin Türk Lirası idarî para cezası ile cezalandırılır. Ancak, bu eylemlerinden sonra askerlik şubesince ilk sevk edildikleri kıtalara gecikmeksizin katılmaları halinde haklarında verilecek idarî para cezalarının yarısı verilir.
Bu madde uyarınca verilecek idarî para cezalarına ilişkin evrak, yükümlünün bağlı olduğu askerlik şubesi başkanlıklarınca yükümlünün nüfusa kayıtlı olduğu yer mülki idare amirliklerine gönderilir ve idarî para cezası ilgili il ya da ilçe idare kurullarınca verilir.
Bu madde uyarınca verilen idarî para cezaları hakkında 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununda öngörülen kanun yoluna müracaat edilebilir. Bu cezaların yerine getirilmesi askerlik hizmetlerinin sonuna bırakılır. Bu süreler içinde zamanaşımı işlemez.
Barışta, dördüncü fıkra uyarınca verilen idarî para cezası kesinleştikten sonra dördüncü fıkrada sayılan eylemlerden herhangi birini işleyenler ile bu eylemleri seferberlik ve savaş halinde işleyenler hakkında askerlik şubelerince suç dosyaları hazırlanarak yükümlünün nüfusa kayıtlı olduğu yer Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir."
MADDE 4 – 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 63 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"1 – Barışta, 1111 sayılı Askerlik Kanununun 89 uncu maddesi uyarınca haklarında verilen idarî para cezası kesinleştikten sonra kabul edilecek bir özrü olmadan,
a) Yoklama kaçaklarından birlikte son yoklamaya tabi oldukları doğumluların yurt genelinde normal sevk yılı içindeki son kafilesi gönderilmiş bulunanlar için, son kafilenin gönderilmesi tarihinden,
b) Bakaya kalanlar için, bakaya kaldıkları tarihten,
c) İhtiyat erattan çağrılıp da birlikte işleme tabi olduğu kişiler gönderilmiş bulunanlar için, en son gönderilme tarihinden,
d) Yoklama kaçağı, saklı veya bakaya olup olmamasına bakılmaksızın askerlik şubesince sevk edildiği kıtasına katılmayan veya geç katılanlar için, kendilerine tanınan kanuni yol süresinin bitiminden,
itibaren dört ay içinde gelenler altı aya kadar, yakalananlar iki aydan altı aya kadar; dört aydan sonra bir yıl içinde gelenler iki aydan bir yıla kadar, yakalananlar dört aydan bir yıla kadar; bir yıldan sonra gelenler dört aydan iki yıla kadar, yakalananlar altı aydan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır."
MADDE 5 – 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 353 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İcra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itiraz edilebilir. Mahkeme itirazı incelemesi için dosyayı o yerde icra mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde icra mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde asliye ceza mahkemesine, icra mahkemesi hâkimi ile asliye ceza mahkemesi hâkiminin aynı hâkim olması hâlinde ise en yakın asliye ceza mahkemesine gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir."
MADDE 6 – 2004 sayılı Kanunun 354 üncü maddesinin başlığı "Davanın ve cezanın düşmesi ile ceza verilemeyecek hâller" şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Nafaka alacaklarına ilişkin takipler hariç, alacak miktarı Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından her yıl belirlenen aylık en yüksek brüt asgari ücret tutarının altında kalan takiplerde bu Kanunda öngörülen disiplin ve tazyik hapsi uygulanmaz."
MADDE 7 – 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanununun 33 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 33 – Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını pasaportsuz veya pasaport yerine kaim olacak bir vesikayı hamil olmaksızın terkeden veya buna teşebbüs edenlere bin Türk Lirasından üçbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir."
MADDE 8 – 5682 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 34 – Türkiye Cumhuriyeti sınırlarından her nasılsa pasaportsuz olarak girmiş olan vatandaşlar ve yabancılara bin Türk Lirasından üçbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. Bunlardan yabancı olanlar sınır dışı edilirler."
MADDE 9 – 5682 sayılı Kanunun 35 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 35 – Bakanlar Kurulunca tayin olunan mahallerden başka yerlerden Türkiye'ye giren veya Türkiye'den çıkanlar usulüne uygun pasaport veya vesika taşısalar bile beşyüz Türk Lirası idarî para cezası ile cezalandırılırlar."
MADDE 10 – 5682 sayılı Kanunun 38 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 38 – Bu Kanun hükümlerine göre idarî para cezasına karar vermeye, ilgili kolluk birimi amiri yetkilidir."
MADDE 11 – 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 91 inci maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"14 üncü maddenin (A) ve (B) bentleriyle yasak edilen ve yukarıdaki fıkralarda yazılı bulunmayan fiilleri işleyenlere, ikiyüzelli Türk Lirasından ikibin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. Bu fiillerin, 3 üncü madde gereğince orman rejimi altına alınan yerlerde veya 23 üncü, 24 üncü ve 25 inci maddeler gereğince muhafaza ormanı veya milli park olarak ayrılmış ormanlarda işlenmesi halinde verilecek idarî para cezası beşyüz Türk Lirasından az olamaz. Bu fiilin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine de karar verilir."
MADDE 12 – 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde yer alan "açılan davalar" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve kanun yolu başvuruları ile ceza mahkemelerinden verilen kararlara karşı kanun yolu başvuruları," ibaresi eklenmiştir.
MADDE 13 – 492 sayılı Kanunun (1) sayılı Tarifesinin "A – Mahkeme Harçları" bölümünün "Hukuk ve ticaret davalarıyla, idarî davalarda ihtilafsız yargı konularında ve icra tetkik mercilerinde" başlığında yer alan "Hukuk" ibaresinden sonra gelmek üzere ", ceza" ibaresi eklenmiş, "IV. Temyiz ve itiraz harçları" kısmı başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı Kanunun (2) sayılı Tarifesinin "II – Maktu harçlar" bölümünün (11) numaralı bendine "miras taksim mukaveleleri," ibaresinden sonra gelmek üzere "mirasçılık belgesi," ibaresi eklenmiştir.
"IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları:
a) Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz başvurularında             90 TL
b) Yargıtay ceza dairelerine yapılacak temyiz başvurularında              40 TL
c) Danıştaya yapılacak temyiz başvurularında                                  90 TL
d) Yürütmenin durdurulmasına ilişkin itirazlar dahil olmak üzere bölge
idare mahkemelerine itirazen yapılacak başvurularda                         50 TL
e) Bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerine yapılacak istinaf yolu
başvurularında                                                                           50 TL
f) Bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerine yapılacak istinaf yolu
başvurularında                                                                           20 TL
g) İdarî yaptırımlar konusunda sulh ceza mahkemelerince verilen son
karara karşı itirazen yapılacak başvurularda                                     20 TL
h) İcra mahkemelerinin kararlarına karşı itirazen yapılacak başvurularda 20 TL"
MADDE 14 – 18/1/1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanununa 71 inci maddesinden sonra gelmek üzere "Diğer İşlemler" başlığıyla "Üçüncü Bölüm" ve aşağıdaki maddeler eklenmiştir.
"ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Diğer İşlemler
Noterlerin yapabilecekleri diğer işlemler:
MADDE 71/A – Aşağıda belirtilen işlemler noterler tarafından da yapılabilir:
a) Terk eden eşin ortak konuta davet edilmesi.   
b) Mirasçılık belgesi verilmesi.
Uygulanacak usul:
MADDE 71/B – Noterler, ilgilinin yazılı veya sözlü başvurusu üzerine, talep edilen işlemle ilgili bir tutanak düzenler. İşlemler yapılırken, o işlemlerle ilgili özel kanunlarındaki usuller de gözetilir. Talebin konusu bir belge düzenlenmesini gerektiriyorsa noter, ilgilisine bu belgeyi de düzenleyerek verir.
Noterler, bu Kanunun 71/A maddesinde belirtilen işlemleri bizzat yaparlar. Ancak, noterlik dairesinde imza yetkisi verilmiş hukuk fakültesi mezunu görevli veya noter stajyeri mevcut ise bu işlemler onun tarafından da yapılabilir.
Mirasçılık belgesi verilmesinin yargılamayı gerektirmesi, nüfus kayıtlarının mirasçılık belgesi verilmesi konusunda yeterli olmaması veya mirasçılık belgesinin yabancılar tarafından talep edilmesi durumunda, mirasçılık belgesi noterler tarafından verilemez.
Bu Kanunun 71/A maddesinde yer alan işlemlere ilişkin taleplerde noterler tarafından alınacak ücret Noterlik Ücret Tarifesinde ayrıca gösterilir. Bu işlemlere ilişkin düzenlenen kâğıtlar değerli kâğıt bedellerinden istisnadır.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Adalet Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
İtiraz:
MADDE 71/C – Noterlerin verdikleri mirasçılık belgesi hakkında, menfaati ihlal edilenler tarafından sulh hukuk mahkemesine itirazda bulunulabilir. Sulh hukuk mahkemesi, itiraz üzerinde verdiği kararın bir örneğini ilgili notere ve Türkiye Noterler Birliğine bildirir."
MADDE 15 – 6/1/1982 tarihli ve 2575 sayılı Danıştay Kanununun 52 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"3. Başkanlık Kurulunun, (1) numaralı fıkranın (a) ve (b) bentleri uyarınca verdiği kararlara karşı, yedi gün içinde üye tamsayısının en az üçte biri tarafından yazılı olarak Danıştay Genel Kuruluna itiraz edilebilir. Genel Kurul, Başkanlık Kurulu kararlarını aynen onaylayabileceği gibi değiştirerek de onaylayabilir."
MADDE 16 – 2575 sayılı Kanuna 95 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.
"Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü ve görevleri
MADDE 95/A – Bilgi İşlem Merkezi, Danıştay Başkanlığına bağlı olarak görev yapar ve bir müdür yönetiminde yeteri kadar şef, mühendis, programcı, çözümleyici, bilgisayar işletmeni, veri hazırlama ve kontrol işletmeni ile teknisyenden oluşur.
Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğünün görevleri şunlardır:
a) Danıştay Başkanlığında bilgi işlem sistemini ilk derece ve bölge idare mahkemeleri bilişim sistemiyle koordineli olarak kurmak, işletmek, bakım ve onarımlarını yapmak veya yaptırmak, bilgi işlem sistemleri ile ilgili teknolojileri ve gelişmeleri takip ederek ihtiyaçlara göre gerekli güncellemeleri yapmak, Danıştay Başkanlığının ihtiyaçlarına göre projeler üreterek yazılım geliştirmek ve güncellemek.
b) Gerektiğinde, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının geliştirmiş olduğu yazılımlarla uyumu sağlamak, uluslararası kapsamda, sistemler arası çevrim içi ve çevrim dışı veri akışını ve koordinasyonu sağlamak, bilişim teknolojileri ile ilgili ulusal ve uluslararası faaliyetlerde Danıştay Başkanlığınca verilen görevleri yerine getirmek.
c) Danıştayın faaliyet alanına ilişkin olarak hazırlanan karar, mevzuat, genelge, görüş, metin ve belgelerin, Türkiye'nin üyesi olduğu ve yargı yetkisi tanınan uluslararası mahkeme kararlarının, kullanıcıların hizmetine sunulması için gerekli desteği sağlamak.
d) Danıştay Başkanlığı bilgi sistemlerinde güvenlik politikalarının usul ve esaslarının belirlenmesi, uygulanması ve güncellenerek denetlenmesini sağlamak.
e) Bilgisayar ve bilgi sistemlerinin kullanılmasında Danıştay Başkanlığınca çıkartılacak esasları hazırlamak, Danıştayın tüm birimlerinde görev yapan bilgisayar kullanıcılarının talepleri de dikkate alınarak gerekli eğitimlerini sağlamak.
f) Danıştay Başkanlığı tarafından verilen benzeri görevleri yapmak."
MADDE 17 – Bu Kanuna ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Danıştay Başkanlığına ait bölümüne, ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Yargıtay Başkanlığına ait bölümüne eklenmiştir.
MADDE 18 – 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan "iş sayısı ve bu inceleme üzerine verilen notları" ibaresi "işleri" şeklinde ve 33 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "not oranları" ibaresi "kanun yolu incelemesinden geçen işleri" şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 19 – 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 164 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında yer alan "hâkim" ibarelerinden sonra gelmek üzere "veya noter" ibareleri, 598 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "sulh mahkemesince" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya noterlikçe" ibaresi eklenmiş ve 181 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Boşanma davası devam ederken, ölen eşin mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve diğer eşin kusurunun ispatlanması hâlinde de yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır."
MADDE 20 – 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 191 inci maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"Bu karar, durma kararının hukuki sonuçlarını doğurur."
MADDE 21 – 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 161 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(7) Yetkisizlik kararı ile gelen bir soruşturmada Cumhuriyet savcısı, kendisinin de yetkisiz olduğu kanaatine varırsa yetkisizlik kararı verir ve yetkili savcılığın belirlenmesi için soruşturma dosyasını, yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine gönderir. Mahkemece bu konuda verilen karar kesindir."
MADDE 22 – 5271 sayılı Kanunun 173 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "ağır ceza mahkemesi başkanına" ibaresi "ağır ceza mahkemesine", üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan "Başkan" ibareleri "Mahkeme" ve altıncı fıkrasında yer alan "ağır ceza mahkemesi başkanının" ibaresi "ağır ceza mahkemesinin" şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 23 – 5271 sayılı Kanunun 272 nci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"a) Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine,"
MADDE 24 – 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 94 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "infaz kurumunun bulunduğu yerde olmak ve" ibaresi madde metninden çıkarılmış ve aynı fıkrada yer alan "cenazesine katılmasına izin verilebilir" ibaresi "cenazesine katılması için yol süresi dışında iki güne kadar izin verilebilir" şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 25 – 5275 sayılı Kanunun 116 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(2) Ana, baba, eş, kardeş veya çocuğunun ölümü hâlinde, tutukluya, soruşturma evresinde soruşturmayı yapan Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde kovuşturmayı yürüten hâkim veya mahkeme tarafından, soruşturmanın veya kovuşturmanın selameti ve güvenlik bakımından sakınca oluşturmaması koşuluyla, dış güvenlik görevlisinin refakatinde yol süresi dışında iki güne kadar cenazeye katılması için izin verilebilir."
MADDE 26 – 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 2 – (1) Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz.
GEÇİCİ MADDE 3 – (1) 1/1/2014 tarihine kadar, asliye ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmaz ve katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz. Ancak, verilen hükümler ile tutuklamaya veya salıverilmeye ilişkin kararlara karşı Cumhuriyet savcısının kanun yoluna başvurabilmesi amacıyla dosya Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir.
GEÇİCİ MADDE 4 – (1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilan edilecek göreve başlama tarihinden altı ay sonra başlamak üzere üç yıl süreyle yapılacak kanun yolu incelemelerinde, bölge adliye mahkemelerinde ve Yargıtayda tebliğname düzenlenmesine ilişkin hükümler uygulanmaz."
MADDE 27 – 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 20 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Ancak" ibaresinden sonra gelmek üzere ", 89 uncu maddesi hariç olmak üzere" ibaresi eklenmiş, 28 inci maddesinin onuncu fıkrasında yer alan "İkibin" ibaresi "Üçbin" şeklinde, 29 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine" ibaresi "Ceza Muhakemesi Kanununa göre" şeklinde, aynı maddenin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde ve 31 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "kanun yoluna başvurulması" ibaresi "başvuru yolu" şeklinde değiştirilmiştir.
"(5) İdarî yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi halinde bu karara karşı Ceza Muhakemesi Kanununa göre itiraz edilebilir."
MADDE 28 – 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 369 uncu maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yer alan "yirmibin" ibareleri "altmışbin" olarak değiştirilmiştir.
MADDE 29 – 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 370 inci maddesinin ikinci fıkrası, 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 436 ncı maddesinin ikinci fıkrası ve 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunun 16 ncı maddesi ile değiştirilmeden önceki 438 inci maddesinin yedinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Temyiz olunan kararın, esas yönünden kanuna uygun olup da kanunun olaya uygulanmasında hata edilmiş olmasından dolayı bozulması gerektiği ve kanuna uymayan husus hakkında yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde Yargıtay, kararı düzelterek onayabilir. Esas yönünden kanuna uygun olmayan kararlar ile hâkimin takdir yetkisi kapsamında karara bağladığı edalar hakkında bu fıkra hükmü uygulanmaz."
MADDE 30 – 6100 sayılı Kanuna geçici 2 nci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 3 – (1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır."
MADDE 31 – Bu Kanunun yayımı tarihinde;
a) 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanununun 23 üncü maddesinin üçüncü fıkrası,
b) 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 28 inci maddesi,
c) 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 138 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "ve Cumhuriyet savcısının hazır bulunmasıyla" ibaresi,
d) 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin ikinci cümlesinde yer alan "Cumhuriyet Savcısı ve" ibaresi,
yürürlükten kaldırılmıştır.
GEÇİCİ MADDE 1 – Bu Kanunun 13 üncü maddesinin tatbikinde temyiz, istinaf ve itiraz yolu başvurusunun yapıldığı tarihteki harç miktarları esas alınır.
GEÇİCİ MADDE 2 – Kiracının Türk Ticaret Kanununda tacir olarak sayılan kişiler ile özel hukuk ve kamu hukuku tüzel kişileri olduğu işyeri kiralarında, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 322, 324, 330, 339, 341, 342, 343, 345, 346 ve 353 üncü maddeleri 1/7/2012 tarihinden itibaren 5 yıl süreyle uygulanmaz. Bu halde, kira sözleşmelerinde bu maddelerde belirtilmiş olan konulara ilişkin olarak sözleşme serbestisi gereği kira sözleşmesi hükümleri tatbik olunur.
GEÇİCİ MADDE 3 – Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 93 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına göre müsadere olunan tesisler 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında fabrika veya ticarethane ise ve Cumhuriyet başsavcılığı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ya da yargılama sonucunda mahkeme tarafından beraat kararı verilmiş ise, müsadere olunan bu tesisler bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde Orman Genel Müdürlüğünce yirmidokuz yıllığına kiraya da verilebilir.
GEÇİCİ MADDE 4 – 31/12/2011 tarihine kadar, 19/12/2010 tarihinden önce 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun kapsamında özelleştirme programına alınan kuruluşlardan, özelleştirme kapsamından çıkartılmış olsalar dahi sermayelerindeki kamu payı % 50'nin altına düşen ve hisse senetleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören kuruluşlar ve bu kuruluşların kurdukları veya doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak ortak oldukları şirketler hakkında 6085 sayılı Sayıştay Kanunu hükümleri uygulanmaz.
MADDE 32 – Bu Kanunun 14 üncü ve 19 uncu maddeleri 1/10/2011 tarihinde, diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 33 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
13/4/2011
#992
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, aralarında Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'un da bulunduğu 6 kanunu dün onayladı.

Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre, Cumhurbaşkanı Gül, diğer 5 kanunla birlikte 6222 sayılı ''Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun''u Anayasa'nın 89. maddesi uyarınca yayımlanmak üzere onayladı ve Başbakanlık'a gönderdi. Yeni yasaya göre; Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'a göre, ev sahibi spor kulüpleri, spor alanlarında sağlık ve güvenliğe kadar ilgili spor federasyonları ve uluslararası spor federasyonlarınca belirlenen önlemleri almakla yükümlü olacak.

Çocuklar ve engellilerin müsabakaları izleyebilmeleri için yer tahsis edilecek. 'Elektronik biletle' maça girilebilecek. Bu amaçla elektronik kart oluşturulacak. Şike ve teşvik primine ağır cezalar getiriliyor. Spor alanlarında veya çevresinde toplum kesimlerini din, dil, ırk, etnik köken, cinsiyet veya mezhep farkı gözeterek hakaret edici söz ve davranışlarda bulunan kişi 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak. Spor müsabakalarının güvenlik veya düzenini bozabilecek ya da sporda şiddeti teşvik edecek şekilde basın ve yayın yoluyla açıklamada bulunan kişilere 5 bin TL'den 50 bin TL'ye kadar idari para cezası verilecek.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1121264&title=cumhurbaskani-gul-siddet-yasasini-onayladi
#993
Aldığı kararlarla Türkiye'nin gündemine oturan HSYK yeni, bir karara daha imza attı. HSYK, Savcı Sarıkaya hakkında son kararını verdi.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, eski Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya hakkındaki meslekten ihraç kararını kaldırdı. HSYK, ayrıca Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Osman Şanal'ın da elinden alınan özel yetkilerinin iade edilmesine karar verdi.

Erzurum Özel Yetkili Savcısı görevini yürüten Osman Şanal Erzincan Başsavcısı hakkında işlem yapmış ve gözaltına alınmasını sağlamıştı.  HSYK, Şanal'a özel yetkili savcı ünvanını geri verdi.

http://www.haber7.com/haber/20110414/Ferhat-Sarikayanin-ihrac-karari-kaldirildi.php
#994
Alıntı Yapborçlunun T.C. yazılması zorunluluğu yoktur (Sadece isim ve soyisim yeterli)
Doğrumudur

Doğrudur.
#995
Merhabalar. Bonoların geçerlilik şartlarını belirleyen 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 688. maddesi ve noksanlıklarla ilgili durumları açıklayan 689. maddesi aynen şu şekildedir:

BONO VEYA EMRE MUHARRER SENET

A) UNSURLAR

MADDE 688 - Bono veya emre muharrer senet:

1. Senet metninde (Bono) veya (Emre muharrer senet) kelimesini ve senet Türkçe'den başka bir dilde yazılmışsa o dilde bono karşılığı olarak kullanılan kelimeyi;

2. Kayıtsız ve şartsız muayyen bir bedeli ödemek vaadini;

3. Vâdeyi;

4. Ödeme yerini;

5. Kime ve kimin emrine ödenecek ise onun ad ve soyadını;

6. Senedin tanzim edildiği gün ve yeri;

7. Senedi tanzim edenin imzasını;

İhtiva eder.

B) NOKSANLAR

MADDE 689 - Aşağıdaki fıkralarla yazılı haller mahfuz kalmak üzere, bundan önceki maddede gösterilen unsurlardan birini ihtiva etmiyen bir senet bono sayılmaz.

Vâdesi gösterilmemiş olan bono, görüldüğünde ödenmesi şart olan bir bono sayılır.

Sarahat bulunmadığı takdirde senedin tanzim edildiği yer, ödeme yeri ve aynı zamanda tanzim edenin ikametgâhı sayılır. Tanzim edilen yer gösterilmiyen bir bono, tanzim edenin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde tanzim edilmiş sayılır.



Alıntı Yapdüzenlenme tarihi atılmamış , bu tarih atılmadığında senet geçerliliği yada başka nedenle bir sıkıntı olur mu?

Düzenleme (tanzim) tarihi ve tanzim yeri belirtilmemiş olan bono, hukuken geçerli bir bono değildir. Ancak tanzim tarihi belirtilmiş olup da tanzim yeri belirtilmemiş olan bir bonoda şayet tanzim edenin ad ve soyadı yanında yer adı (veya adres) belirtilmişse, m.689/son gereğince bononun bu yerde tanzim edildiği kabul edilir. Bu da yoksa, bono da tanzim tarihi olsa bile tanzim yeri gösterilmediğinden bono yine geçersiz sayılacaktır. Kolay gelsin...
#996
İstanbul Barosu'nun (0212) 251 63 25 (dahili 148 - 150 - 163 - 201 - 219 - 225) nolu telefonunu arayın, oradaki görevliler sizi yönlendirirler. Yalnız başvuru için sizden aşağıdaki belgeler de istenecektir:
   
   1. Muhtardan alınacak fakirlik belgesi,
   2. Muhtardan alınacak ikametgah belgesi,
   3. Nüfus cüzdan fotokopisi,
   4. Dava için gerekli belgelerin fotokopisi.

Size daha fazla yardımcı olmak isterdim ama Silivri bulunduğum yere çok uzak bir yer...
#997
Ağır ceza mahkemesine yapmış olduğunuz itiraz reddedildiğinden, artık bu cezaya karşı başkaca bir itiraz yolunuz kalmamış durumda. Cezanın kalkması için ya kararda belirtilen tüm borcu ödemeniz veya eski eşinizi şikayetten vazgeçmeye ikna etmeniz gerekiyor. Maalesef başka bir alternatif bulunmamakta. Şayet kararda belirtilen borcun bir kısmını banka kanalıyla ödediyseniz ve eski eşiniz de şikayetten vazgeçmiyorsa, bu durumda cezanın kalkması için önce tüm borcu ödemeniz sonra da banka kanalıyla ödediğiniz kısmın istirdadı (geri alınması) için eski eşinize karşı dava açmanız gerekecektir.

Alıntı YapSADECE YENİ HESAPLAMA İSTİYORUM NET BORCUM NE?

Bu hesaplama için icra müdürlüğüne gidip talepte bulunmanız halinde dosya borcunuz icra müdürlüğünce hesaplanacaktır. Ancak elbette banka kanalıyla yapmış olduğunuz ödemeler bu hesaba dahil edilmeyecektir. Banka kanalıyla yapmış olduğunuz ödemeleri eski eşiniz inkar ediyorsa, bu durumda yapılan ödemeler nispetinde borçlu olmadığınıza ilişkin menfi tespit davası açmanız gerekecektir. Bence daha fazla gecikmeksizin hukuken yapılabilecekler hususunda bir avukatla görüşün. Maddi durumunuzun iyi olmadığını, maaşınızın 1/4'ünün hacizli olduğunu yazmışsınız; bu durumda bulunduğunuz ilin barosunun adli yardım bürosuna başvurarak bu konuyla ilgili kendinize ücretsiz bir avukat tayin edilmesini de isteyebilirsiniz. Size yardım sadedinde benim yapabileceklerim bundan ibaret. Allah yardımcınız olsun...
#998
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/4539
K. 2009/5216
T. 3.6.2009

818/m.18
2004/m.142, 235
1086/m.299

DAVA : Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Dava, muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davasıdır.

Davalı vekili, davacı yanın iddialarının gerçeği yansıtmadığını, müvekkilinin diğer davalı borçlunun yanında plasiyer olarak çalıştığını ve yaptığı ciro karşılığında prim aldığını, borçlunun ödeyemediği hak edişlere karşılık bono verdiğini, muvazaa kastı olmadığından derhal takibe girişilmediğini, takibin hızlandırılması için girişimde bulunulmadığını, borçlunun başka araçlarına da haciz konulduğunu ve satış istendiğini ileri sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, davalı yanın takibinin usulüne uygun olduğu, davalı ile borçlu arasındaki borç ilişkisinin, bonoların tanzim tarihinin ve takip tarihinin davacının takip tarihinden önce olduğu ve bu nedenle sıra cetvelinde hukuka aykırı yön bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklı üzerindedir. Davalı, alacağının varlığını ve miktarını usulüne uygun delillerle kanıtlamalıdır. Her zaman düzenlenmesi mümkün olan bono, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli değildir. Bu durumda mahkemece, davalı alacaklının borçlu ile arasındaki alt ilişkiyi belgelendirmesi, satış tutarları ve prim oranları konusundaki delillerinin ibrazı sağlanarak, gerekirse davalı borçlunun buna ilişkin ticari kayıtlarının da incelenmesi, davalı yanın takibine dayanak kıldığı bononun keşide ve vade tarihi itibariyle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 299. maddesi çerçevesinde değerlendirmesi ve varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle temyiz olunan hükmün davacı şirket yararına ( BOZULMASINA ), peşin harcın istek halinde iadesine, 03.06.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.




T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/8423
K. 2008/1232
T. 14.2.2008

2004/m. 142

DAVA : Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince duruşmasız, davalı vekilince de her ne kadar duruşmalı olarak temyiz edilmiş ise de, konu itibariyle bu isteğin reddiyle incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Dava muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davasıdır.

Davalı vekili alacaklarının çeke dayalı olduğunu, takip dayanağı kıldıkları çekin müvekkilinin babası lehine düzenlendiğini ancak onun rahatsızlığı nedeniyle icra işlemlerinin müvekkili tarafından yapıldığını; hakkında takip yapılan borçlulardan birinin hakkındaki takibi icra, mahkemesinde iptal ettirdiğini ve keşideci hakkında ceza davası açtıklarını; icra dosyasından satışlar yaptırıldığını ve masrafların kendilerince yapıldığını bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece yapılan yargılamaya ve toplanan delillere göre davanın kabulüne, davalının sıra cetvelinden çıkartılmasına karar verilmiş; hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü kural olarak davalı alacaklıda olmakla birlikte bu iddianın, muvazaanın üçüncü kişilerden mal kaçırmak amacıyla yapılmış olduğu düşüncesine dayanması gerekir. Somut olayda davalı, dava dışı borçlu ile aralarındaki geçmiş hukuki işlem ve ilişkileri açıklamıştır. Davalı yan ile dava dışı borçlu ve üçüncü kişi A. Döviz ve Altın Tic. AŞ. arasında çeşitli hukuk davaları açıldığı ve ceza kovuşturmaları yapıldığı da dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Mahkemece bu delillerin değerlendirilmemesi doğru olmadığı gibi, harç ve vekâlet ücretlerinin maktu cetvel ve tarifelere göre hesaplanmaması da kabul şekli itibariyle doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı yanın temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 14.02.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#999
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/215
K. 2005/3309
T. 21.2.2005

2004/m.134

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dar yetkili icra mahkemesinde tanık dinlenmesi mümkün değil ise de, bazı özel hallerde icra mahkemesinde de tanık dinlenmesi mümkündür. Örneğin; istihkak davaları, tebligatın usulsüzlüğü ve ihalenin feshi davası..... gibi. Borçlu tarafça İİK.nun 134/4. maddesi gereğince ihalede fesat olgusuna dayanılmış ve kesin mehil süresi içerisinde tanık listesi de sunulmuş olmakla, mahkemece gösterilen tanıklar dinlenip oluşacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken genel kuraldan hareketle dair yetkili mahkemede tanık dinlenemeyeceğinden bahisle davanın reddi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK.366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 21.02.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#1000
Merhabalar.

Alıntı YapÇORLU İCRAYA GİTİTİM TAM BORCUM 7 MİLYAR İMİŞ . AMA BEN BANKADAN ELDEN ÖDEDİM DEKONTLAR VAR DEKONTLARDA NAFAKA DİYE AY AY YAZIYOR SADECE TEMMUZ 150 VE MART 150 EKSİK.AVUKATI TEMMUZ 2010 DA BANA VE SİLİVRİ MİLLİ EĞİTİM EOKULA VE MAL . MD SAYMANLIĞA HACİZ İCRA İÇİN YAZI YOLLAMIŞ.AMA SIRADAYDI. BEN BU ARADA BANKAYA EŞİMİN ATM KART HESABINA UZUNKÖPRÜ YATIRDIM AY AY.ALMADIM DİYEMEZ.

Anladığım kadarıyla size karşı icra takibi başlatılmış ve siz de aylık nafaka ödemelerinizi icra müdürlüğü dosyasına yatırmak yerine eski eşinizin banka hesabına yatırmak suretiyle yapmışsınız. Akabinde de, eşiniz ödeme yapılmadığını ileri sürerek icra ceza mahkemesine hakkınızda şikayette bulunmuş ve ceza kararı çıkartmış. Öncelikle şu soruları cevaplayın: Elinizdeki dekontları mahkemeye sunmuş muydunuz? İcra ceza mahkemesinin kararına karşı ağır ceza mahkemesine itiraz etmiş miydiniz?