Haberler:

deneme

Ana Menü

Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

21 Kasım 2024, 09:26:38

Login with username, password and session length
Üyeler
Stats
  • Toplam İleti: 8,886
  • Toplam Konu: 4,420
  • Online today: 342
  • Online ever: 648
  • (29 Eylül 2024, 09:37:03)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 33
Total: 33

Son İletiler

#1
Araç Değer Kaybı Nedir ve Nasıl Hesaplanır?
Trafik kazalarının ardından yaşanan maddi kayıpların birçoğu, Araç Değer Kaybı üzerinden hesaplanabilir. Bu değer kaybı, aracın kazadan sonraki piyasa değerindeki düşüşü ifade eder. Kaza sonucu meydana gelen hasarın, aracın gelecekteki satış fiyatını nasıl etkilediği, değer kaybının belirlenmesinde önemli bir faktördür. Eğer siz de aracınızın değer kaybını hesaplamak istiyorsanız, uzman bir hukuk firması ile iletişime geçmek faydalı olacaktır. Araç Değer Kaybı davasıhttps://ervahukuk.com/arac-deger-kaybi/ ile ilgili detaylara buradan ulaşabilirsiniz.

Trafik Kazası Ceza Davası Süreci
Trafik kazaları, sadece maddi hasara değil, aynı zamanda ceza davalarına da yol açabilir. Trafik Kazası Ceza Davası, kazaya sebep olan kişinin suçlu bulunması durumunda, cezai sorumluluğun ön plana çıktığı bir süreçtir. Bu tür davalar, kazanın meydana geldiği durum, tarafların hatalı hareketleri ve diğer yasal unsurlara göre şekillenir. Ceza davalarında haklarınızı savunmak için uzman bir avukattan destek alabilirsiniz. Trafik Kazası Ceza Davası hakkındaki detayları burada bulabilirsiniz.

Yaralanmalı Trafik Kazalarında Hukuki Süreç
Yaralanmalı Trafik Kazaları, kazaya karışan kişilerin fiziksel zararlara uğramasıyla sonuçlanabilir. Bu durumda mağdurlar, tazminat hakları konusunda yasal yollara başvurabilirler. Bu süreçte, kazaya sebep olan kişi ve kurumlar sorumlu tutulabilir. Kazada yaralanan tarafın haklarını savunmak için profesyonel bir hukuk desteği almak önemlidir. Yaralanmalı Trafik Kazaları ile ilgili bilgileri buradan edinebilirsiniz.

Ölümlü Trafik Kazaları ve Tazminat Hakları
Ölümlü Trafik Kazaları, sadece maddi kayıplara değil, manevi kayıplara da yol açabilir. Bu tür kazalarda, hayatını kaybeden kişinin ailesi, tazminat talep edebilir. Tazminat, genellikle kazanın sebeplerine, trafik kurallarının ihlaline ve kazazedelerin durumuna göre belirlenir. Aileler, sevdiklerini kaybettikten sonra haklarını en iyi şekilde savunmak için profesyonel yardım almalıdır. Ölümlü Trafik Kazaları konusunda detaylara buradan ulaşabilirsiniz.

Trafik Kazasında Tazminat Haklarınız
Trafik kazaları sonrasında, mağdurların en büyük endişelerinden biri, uğradıkları zararları tazmin edebilmektir. Trafik Kazasında Tazminat, kazanın büyüklüğüne ve mağdurun yaşadığı zararların türüne göre farklılık gösterir. Maddi tazminat, manevi tazminat ve araç değer kaybı gibi unsurlar tazminat hesaplamasında önemli yer tutar. Trafik Kazasında Tazminat hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Araç Mahrumiyet Bedeli ve Hesaplanması
Kazaya karışan araç sahipleri, araçlarının tamiri için harcadıkları süre boyunca bir Araç Mahrumiyet Bedeli talep edebilirler. Bu bedel, araç kullanılamaz hale geldiğinde ve tamir süreci uzadığında hesaplanır. Araç mahrumiyet bedeli, araç sahiplerinin kazadan sonra mağduriyetini gidermeye yönelik bir tazminat türüdür. Araç Mahrumiyet Bedeli ile ilgili bilgi almak için burayı ziyaret edebilirsiniz.

#2
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Harç Alınması Sorunu

Uygulamada kanun yararına temyiz istemlerinde harç tahsilatı yapıldığı veya eksik harç muhtırası gönderildiği sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu harç tahsili Anayasada düzenlenen harçların kanuniliği ilkesine aykırı olmakla birlikte başvuruculara hukuka aykırı mali yükümlülükler getirmektedir. Resim, harç ve vergiler ile ilgili Kanun maddelerine bakmak gerekirse;

Anayasamızın "Vergi Ödevi" başlıklı 73. maddesine göre;

"Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Cumhurbaşkanına verilebilir."

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun "Kanun Yararına Temyiz" başlıklı 363. maddesine göre;

(1) İlk derece mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına ve bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla kesin olarak verdikleri kararlar ile yine bu sıfatla verdikleri ve temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına karsı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur.
(2) Temyiz talebi Yargıtayca yerinde görüldüğü takdirde, karar kanun yararına bozulur. Bu bozma, kararın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaz.
(3) Bozma kararının bir örneği Adalet Bakanlığına gönderilir ve Bakanlıkça Resmî Gazetede yayımlanır."

492 sayılı Harçlar Kanununun "Mevzuu" başlıklı 2. maddesine göre;

"Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanları, yargı harçlarına tabidir. Ceza mahkemelerinde şahsi hukuka ait hakların hüküm altına alınması halinde de, celse harçları hariç olmak üzere (1) sayılı tarifeye göre harç alınır."

492 sayılı Harçlar Kanununun gerekçesinde de belirtildiği üzere harç, fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları bir ödemedir.

Kanun yararına temyizin amacı, temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararların hukuka aykırılığının tespiti hâlinde, kararın yanlış olduğunun, kanunun kararda belirtildiği biçimde uygulanamayacağının açıkça duyurularak mahkemelerin bilgilendirilmesidir. Kanun yararına temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay tarafından verilen bozma kararı, tarafların lehine veya aleyhine herhangi bir sonuç doğurmamakta ve kararın hukuki sonuçlarını değiştirmemektedir.

492 sayılı Kanuna bağlı yargı harçlarının düzenlendiği (1) sayılı Tarifenin "(A) Mahkeme Harçları" başlıklı bölümünde yer alan (IV) sayılı bentte "Temyiz, İstinaf ve İtiraz Harçları"nın düzenlenmesine karşılık mezkûr Tarifede kanun yararına temyiz harcına yer verilmediği görülmektedir.

Bu nedenlerle kanun yararına temyiz istemlerinde harç tahsilatı veya eksik harç muhtırası gönderilmesi Anayasada düzenlenen harçların kanuniliği ilkesine aykırı olmakla birlikte başvuruculara hukuka aykırı mali yükümlülükler getirmektedir.

Kaynak; Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü'nün 11.09.2024 tarih ve E-39152028153.01-99-1680/21927 sayılı görüşü.

Avukat Ahmet Faruk ÜMÜT

Detaylı bilgi ve daha fazlası için; www.umut.av.tr
#3
ARABULUCULUK TUTANAĞININ İLAMLI İCRAYA KONU EDİLMESİ

Arabuluculuk tutanağının ilamlı icraya konu edilip edilemeyeceği hususu arabuluculuğa konu uyuşmazlığın türüne göre değişiklik gösterebileceği gibi arabuluculuk tutanağının kimler tarafından tanzim edildiği de büyük önem taşımaktadır.

Bu durumu Kanuni dayanakları ve Yargıtay kararları ile açıklamak gerekirse; 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun "Taşınmazın devrine veya taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak kurulmasına ilişkin uyuşmazlıklarda arabuluculuk" başlıklı 17/B maddesinin dördüncü fıkrasına göre;

"Anlaşma belgesinin icra edilebilirliğine ilişkin şerhin alınması zorunlu olup bu şerh taşınmazın bulunduğu yer sulh hukuk mahkemesinden alınır. Mahkeme yapacağı incelemede anlaşma içeriğini, arabuluculuğa ve cebri icraya elverişli olup olmadığı ve taşınmazın devri veya taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak kurulmasıyla ilgili olarak kanunlarda yer alan sınırlamalar ile usul ve esaslara uyulup uyulmadığı yönünden denetler; bu kapsamda kurum veya kuruluşlardan bilgi veya belge talep edebilir ve gerektiğinde duruşma açabilir."

hükmü yer almaktadır. Aynı Kanunun devam maddelerinde icra edilebilirlik şerhinin çekişmesiz yargı işi olduğu, talebin dosya üzerinden inceleneceği, incelemenin kapsamının ise cebri icraya elverişli olup olmadığı hususu ile sınırlı kalması gerektiği açıklanmıştır.

Kanunlarda icra edilebilirlik şerhi alınmasının zorunlu kılındığı haller hariç taraflar ve avukatları ile arabulucunun, ticari uyuşmazlıklar bakımından ise avukatlar ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgeleri, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılır. (6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m.18)

Kira ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklar, taşınır ve taşınmazların paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlıklar, Kat Mülkiyetinden Kanunundan kaynaklı uyuşmazlıklar ile komşu hakkından kaynaklanan uyuşmazlıklar ise arabuluculuk tutanağının icra edilebiliğe ilişkin şerhin alınması ile ilamlı icraya konu edilebilirler. (6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m.18/B)

2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu'nun "İlam mahiyetini haiz belgeler" başlıklı 38'inci maddesine göre;  "Mahkeme huzurunda yapılan sulhlar, kabuller ve para borcu ikrarını havi re'sen tanzim edilen noter senetleri, istinaf ve temyiz kefaletnameleri ile icra dairesindeki kefaletler, ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabidir. Bu maddedeki icra kefaletleri müteselsil kefalet hükmündedir."

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun konuya emsal olacak kararında "...İlam niteliğindeki belgelerin ilamlı icra takibinin dayanağımı oluşturabilmesi için hak sahiplerinin haklarının açık ve kesin olarak başka bir ifade ile çekişmeden uzak bir biçimde ortaya koyması gerekir. Kanun koyucu ilam niteliğindeki belgeleri sadece icra edilebilirlik açısından ilamlarla aynı hukuki rejime tabi tutmuştur. Nitekim hükümet gerekçesinde de bu duruma açıkça işaret edilmiştir. Bu hâl ise ilamlarla, ilam niteliğindeki belgelerin hukuki nitelik ve gördükleri işlev açısından birbirinden farklı olduklarını açıkça ortaya koyar. Her iki kurum arasındaki temel farklılık ilamların ilke olarak maddi anlamda kesin hüküm gücüne sahip olmasına karşılık ilam niteliğindeki belgelerin bu özellikten yoksun bulunması noktasında toplanır. İİK dışında münferit özel kanunlarda da ilam niteliğinde belge öngören düzenlemelere yer verilmesiyle, alacaklıların alacaklarına ilamların icrası için öngörülen hukuki rejimden faylanmak üzere daha kolay bir biçimde kavuşmalarının sağlanması amaçlanmıştır. İlam niteliğindeki belgelerin ilamlı icraya konu edilebilmesi onları ilam gücüne kavuşturmaz..." denilmektedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019/12-501 Esas, 2022/1346 Karar)

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin 2022/9143 E. 2022/9318 K. sayılı ilamında bu hususa ilişkin; 

"...Alacaklının, ilamlı icra takibi yapabilmesi için, elinde bir mahkeme ilamı veya kanunların mahkeme ilamı niteliğinde saydığı bir belgenin bulunması gerekir. İlamın icra edilebilmesi için yargılamaya son vermesi ve uyuşmazlığı esastan çözümlemesi yeterli değildir. Ayrıca, onun cebri icraya elverişli bir nitelik taşıması gerekir. İlamın cebri icraya elverişli bir nitelik kazanabilmesi ise, onun "verme", "yapma" ya da "yapmama" şeklinde belirtilen bir eda emrini içermesine bağlıdır. Buna karşılık, bir eda emrini içermeyip, sadece bir hukuki ilişkinin varlığımı ya da yokluğunu tespit eden ilamlarla, yeni bir hukuki durum yaratan veya var olan bir hukuki durumu ortadan kaldıran ya da onu değiştiren ilamlar, nitelik itibariyle cebri icraya elverişli değildir. Özel kanunlarda belirtilen ilam niteliğinde belgelerden biride hukuki uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanununun 18/2'nci maddesi gereğince icra edilebilirlik şerhi içeren anlaşma belgesidir. Bir başka deyişle söz konusu belgenin ilam niteliğinde belge sayılmasının koşulu icra edilebilirlik şerhi verilmesidir. Pek tabidir ki; bu durum bahsi geçen şerhi içeren belgenin her koşulda ilamlı takibe konu edileceği anlamına gelmez. Bir başka ifadeyle ilamlı takibe konu edilmesi hâlinde yapılacak şikayet üzerine takibin iptaline karar verilemeyeceği sonucuna varılamaz. Zira her mahkeme ilamı da ilamlı takibe konu edilememektedir. Örneğin eda hükmü içermemesi hâlinde mahkeme ilamı da ilamlı icra takibine konu edilemez..."

denilmek suretiyle icra edilebilirlik şerhi içeren arabuluculuk anlaşma belgesinde alacağın şarta bağlanması, eda hükmü içermemesi nedeniyle belgenin ilamlı takibe konu edilemeyeceği değerlendirilmiştir.

Arabuluculuk anlaşma belgelerinin ilam niteliğinde belge sayılması ile ilamların icrasına yönelik takip konusu yapılması açısından ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerekmektedir. Buna göre;

Taşınmazın aynını konu edinen arabuluculuk anlaşma belgeleriyle kira, kat mülkiyeti, komşuluk hukuku ve ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlıklara dair düzenlenen anlaşma belgelerinin ilgili mahkemeden icra edilebilirlik şerhi alınarak,

Belirtilen uyuşmazlıklar dışında kalan ve 6325 sayılı Kanun'un l'inci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında arabuluculuğa elverişli olan uyuşmazlıklarla ilgili düzenlenen arabuluculuk anlaşma belgelerinin, sadece taraflar veya sadece vekillerce imzalanması durumunda ilgili mahkemeden icra edilebilirlik şerhi alınarak, bu belgelerin taraflar ve vekillerince birlikte imzalanması durumunda ise icra edilebilirlik şerhine gerek duyulmaksızın, 

6325 sayılı Kanun'un l'inci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında arabuluculuğa elverişli olan ticari uyuşmazlıklarla ilgili düzenlenen arabuluculuk anlaşma belgelerinin, sadece taraflarca imzalanması durumunda ilgili mahkemeden icra edilebilirlik şerhi alınarka, taraflar ve vekillerince birlikte veya sadece vekiller tarafından imzalanması durumunda ise icra edilebilirlik şerhine gerek olmaksızın,

2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38'inci maddesi kapsamında ilam niteliğinde belge olarak kabul edilmektedir.

Yukarıda izah edildiği üzere ilam niteliğinde belge sayılan arabuluculuk anlaşma belgelerinin eda hükmünü içermesi hâlinde ise 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 24 ve devamı maddeleri uyarınca ilamlı icra takibine konu edilmesi gerekmektedir.

Kaynak; Adalet Bakanlığı İcra İşleri Dairesi Başkanlığı'nın 13.09.2024 tarihli "Arabuluculuk Belgesinin İcra Takibine Konu Edilmesi" konulu 86420598-295/6830 sayılı yazısı

Avukat Ahmet Faruk ÜMÜT

Detaylı bilgi ve daha fazlası için; www.umut.av.tr

#4
Serbest Kürsü - Hyde Park / Banka Avukatları Yüzünden İnti...
Son İleti Gönderen Buzluolsun - 03 Kasım 2024, 00:35:05
Şu an çok kötüyüm. Bir takım yanlışlarımdan dolayı 3 milyon TL ye yaklaşan borçlarım var. Çıkış yolu bulamıyorum. Bankalar icra işlemlerine başlıyorlar. Bir yere girip çalışamıyorum çünkü maaşında haciz olacak eski bir beyaz yaka yöneticiyi kimse almak istemiyor istemez de. Haciz edecek bir şey bulamayacak olan bankaların avukatları o arada kısmi de ödeme yapamayacağım için muhtemelen tazyik hapsi isteyecekler bir de üstüne içeride yatacağım. Limon satıp savaşayım istiyorum limon alacak param yok üstelik limon satma ile de bu borcu ödemem imkansız.  Yaşlı anneme gidecek ve oturduğu evi isteyecek vicdansızlar da olacak. Tek olsam mühim değil çocuklarıma kadar bulaşacaklar. Bir yerden başlayıp yavaş yavaş borcu ödemek için savaşmak istiyorum. Ama hem banka hem şahsi alacaklılardan sözlerinden yılıyorum ödeme yapacak durumum olsa ben kendimi aratır mıyım ben 44 yaşıma kadar bırak krediyi borcu fatura aksatmamışım. Kendini anlatmaya kalkarsın insanlar bankalar duymaz bahane algılar anlamaz. İş için destek istersin dilenci muamelesi görürsün çünkü sen bitmişsindir. Çocuklarıma bir simit alamıyorum desem de kimsenin umrunda olmaz. Bu şartlarda boğuluyorum. İntihardan başka çözüm gelmiyor. Ardımdan reddi miras yaparlar kurtulurlar. İntihar etmesem bu şekilde yaşamak çok onursuzca geliyor çünkü hasbelkader bir yerde gülsen bir şeye şu kadar borcu var halen etrafta dolanıyor derler. Kimse anlamaz ağa. Çocuklarımı çok seviyorum ama böyle babaları sağ olacağına ölü olsun. Sevgilimi beni hayata bağlayan en güzel değerimi çok seviyorum ama bendeki karanlığa onu da niye mahkum edeyim. Eski eşim insanlığına kefil olduğum 24 yıl her şeyi paylaştığım kadın bile anlamadı beni ki başkaları nasıl anlasın. Evet elbette yaşamak çok güzel ben de yaşamayı seviyorum mücadele etmek istiyorum ama mücadele ederken insanların benim hakkımdaki aşağılayıcı sözlerine katlanamam. Keşke dolandırıcı olsaydım hem bankalara hem şahıslara aldığım paralarla viski içerken fotoğrafımı yüzsüzce atsaydım iki gün dolandırıcı üçüncü gün beyefendi derlerdi. Namusumla borçlarımı kapatmak için borç aldım yetişemedim, ödeyemedim ödeyemiyorum ama ödemeyeceğim demiyorum ama ne zaman sorusunun baskısı altında inim inim inliyorum. Evet ben de istemezdim intihar etmek. Kolay zanneden olur, duygu sömürüsü diyen olur olur da olur. Çıkamıyorum dışarı çıkıp çay içecek param yok başlangıç için artık bana güvenecek kişi de yok. Çok yoruldum tükendim bittim. İstemezdim böyle olmasını. Bir tek çocuklarımdan af diliyorum. Gerisinden sadece beni gerçekten sevenler anlar onun dışındakiler de haklarını helal etsinler. Çok uzatacak bir şey yok. Kendimi mi assam çay mı demlesem şimdi bilmiyorum
#5
Merhabalar,

Bugün orman yolunda kız arkadaşımla araçta otururken jandarma görevlileri tarafından aşağı indirildik. Yanımızda herhangi bir olumsuz davranış veya olay yoktu; sadece sarılıyorduk. Jandarma aracında 2 uzman çavuş ve 1 astsubay vardı, ve sadece astsubayın vücut kamerası bulunuyordu. Aracıma dışardan baktıktan sonra, bir uzman çavuş aracımda bulunan çantamı açarak kontrol etti. Bu sırada astsubay tutanak tutulmasını istedi.

Adli bir arama kararı görmek istediğimi belirttiğimde, sadece önleme araması kararını gösterdiler. Bunun üzerine astsubay sinirlendi ve tutanağa uzun bir süre bir şeyler yazdılar. İmza istediklerinde tutanağı okumak istedim ancak tutanağı hazırlayan uzman çavuş, koluyla kapatarak okumamı engelledi ve "önce imza at, sonra oku" diyerek baskı kurdu. Vücut kamerası bulunan astsubay da bu sırada yanımızdaydı. Baskı altında imzayı attım ancak tutanakta tam olarak ne yazdığını görmedim. Ayrılmadan önce "sorun çıkmazsa tutanağı işlemeyeceklerini" birkaç kez ifade ettiler, ve bu konuşma kamera kayıtlarında mevcut olmalı.

Şu anda endişem, tutanağın işleme alınması, kız arkadaşıma evine bir tebligat gitmesi veya rahatsız edilmesi. Bu konuda ne yapabileceğimi merak ediyorum. Savcılığa şikayette bulunursam, tutanak işleme alınabilir ve kız arkadaşımı da olaya dahil edebilirler.

Ek not olarak belirtmek isterim ki, aramızda sarılmak dışında hiçbir uygunsuz veya müstehcen davranış bulunmuyordu. İlk etapta jandarma görevlileri müstehcen davranışlarda bulunduğumuzu iddia ederek tutanak tuttuklarını söylediler.
#6
Uzaktan İletişim Araçları Yoluyla Piyasaya Arz Edilen Ürünlerin Piyasa Gözetimi ve Denetimi Yönetmeliği

Günümüzde başta internet üzerinden olmak üzere "uzaktan iletişim araçları" kullanılarak yapılan satışların ticari hayatımızdaki yeri giderek artmaktadır. Buna bağlı olarak idarelerin yurttaşların güvenli ürünlere erişimi konusunda sorumlulukları da artmaktadır. Bu ihtiyacın karşılanması, piyasaya arz koşullarına, satış ilanlarına, bu ürünleri piyasaya arz eden veya piyasada bulunduran iktisadi işletmeciler ile çeşitli hizmet sağlayıcıların yükümlülüklerine, yetkili kuruluşların görev, yetki ve sorumluluklarına ve bu kapsamda yürütülecek piyasa gözetimi ve denetimine ilişkin usul ve esasların belirlenerek yeknesak hale getirilebilmesi amacıyla Ticaret Bakanlığı, Ürün Güvenliği ve Denetim Genel Müdürlüğü tarafından "Uzaktan İletişim Araçları Yoluyla Piyasaya Arz Edilen Ürünlerin Piyasa Gözetimi Ve Denetimi Yönetmeliği" 30.10.2024 tarih ve 32707 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır.

Yönetmelik ile uzaktan iletişim araçları yoluyla satış, reklam ve tanıtım faaliyetleri konusunda özel mevzuat hükümleri bulunan durumlar haricinde, uzaktan iletişim araçları yoluyla piyasaya arz edilen veya piyasada bulundurulan tüm ürünleri kapsamına almakla beraber uzaktan iletişim araçları başlığı altında her türlü mektup, katalog, telefon, faks, radyo, televizyon, elektronik posta mesajı, kısa mesaj, internet gibi fiziksel olarak karşı karşıya gelinmeksizin sözleşme kurulmasına imkân veren her türlü araç veya ortamın gözetim ve denetime tabi olacağı ifade etmektedir.

Yürürlüğe giren Yönetmelik ile imalatçı, yetkili temsilci, ithalatçı, dağıtıcı veya hizmet sunucu; kendi ismi ve kayıtlı ticari ünvanı, iletişim kurulabilecek posta adresi ve elektronik posta adresinin yanı sıra, uzaktan iletişim araçları yoluyla piyasaya arz ettiği veya piyasada bulundurduğu ürüne ilişkin aşağıdaki bilgileri kolayca görülebilecek ve açıkça okunabilecek şekilde satış ilanına koymakla yükümlü hale getirilmiştir. Bununla beraber satış ilanında Türkiye'de yerleşik imalatçısının ismi, kayıtlı ticari ünvanı veya markasının yanı sıra iletişim kurulabilecek posta adresi, elektronik posta adresi, Ürünün fotoğrafı, tipi ve ürünü tanımlayacak diğer bilgiler dâhil olmak üzere ürünün tarifine imkân veren tüm bilgilerin de yer alması gerekmektedir.

Aynı zamanda işletmelere ait iktisadi ve ticari faaliyetlerin yapılmasına imkan sağlayan aracı platformlar için "Ürün Güvenliği Temas Noktası" uygulamasını zorunlu hale getirilerek vatandaşların ürün güvenliği ve uygunluğu ile ilgili şikayet ve bildirim yapabilmesine imkan sağlanmıştır.

Yönetmelik ile getirilen bir yeni değişiklik ise; piyasaya arz edilen veya piyasada bulundurulan uygun olmayan bir ürünün internet üzerinden tanıtımı ve satışının yapılması halinde, Bakanlık tarafından aracı hizmet sağlayıcısına içeriğin çıkarılması için internet sayfalarındaki iletişim araçları, alan adı, IP adresi ve benzeri kaynaklarla elde edilen bilgiler üzerinden elektronik posta mesajı veya diğer iletişim araçları ile bildirimde bulunacağına, içeriğin yirmi dört saat içerisinde çıkarılmaması veya içeriğin yirmi dört saat içerisinde çıkarılmasına rağmen aynı ürünün tekrar sistemlerinde yer aldığının tespiti halinde Bakanlık tarafından - uygun olmayan ürüne ilişkin içeriğe erişimin engellenmesine karar verme ve kararın icrası için Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna bildirme yetkisi getirilmiştir.

Avukat Ahmet Faruk ÜMÜT

Detaylı bilgi ve daha fazlası için; www.umut.av.tr

#7
30.10.2024 tarihli ve 32707 sayılı Resmî Gazete'de Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun yayımlanmıştır. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'nun sair hükümlerinde değişiklikler yapılarak uygulamada yaşanan gelişmelere uygun kanuni düzenlemelerin hayata geçirilmesi amaçlanmıştır.

Değişiklik ile tüketici mevzuatı özelinde özetle; tüketici kredi ve konut finansman sözleşmelerinin kuruluşlarına dair şekil şartlarında değişikliğe gidilerek bankacılık mevzuatı ile gelişen ve değişen teknolojik koşullara uyum sağlanmış, günümüzde özellikle yüksek takipçili sosyal medya kullanıcıları tarafından oldukça fazla kullanılmakta olan doğrudan satış sistemine yönelik düzenlemeler detaylandırılmış ve tarafların hak ve yükümlülükleri belirgin hale getirilmiş, Reklam Kurulunca uygulanan idari para cezaları caydırıcılık unsurunu sağlamak adına artırılarak ayrıca uygulanabilecek alt ve üst sınırlar belirlenmiş, uzlaşma müessesesinin Reklam Kurulu tarafından ticari reklam ve haksız ticari uygulamalara dair verilen idari para cezaları bakımından da uygulanmasına imkân tanınmıştır.

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda yapılan değişikliklere ilişkin hazırladığımız karşılaştırmalı tabloyu yazımız ekinde sunmakla beraber ilgililere faydalı olması dileğiyle..

Av. Ahmet Faruk ÜMÜT

#8
Bilgisayar / Ynt: Chrome favori klasör simg...
Son İleti Gönderen webmaster - 12 Ekim 2024, 16:39:48
Üzgünüm ancak bu seçenekler artık geçerli değil. Dev menülere alışmak zorundayız.
#9
1965 yılında vefat eden bir erkeğin, evlilik dışı ilişkiden olan çocuğunun babasının mirasçısı olup olamayacağı meselesi, miras hukukunda *soybağı* ve *tanıma* gibi kavramlarla yakından ilgilidir.

Öncelikle, miras hukukuna göre bir çocuğun babasının mirasçısı olabilmesi için o kişinin hukuken babası olarak tanınması gerekir. Bu tanıma süreci, çocuğun evlilik içinde doğmuş olması, babanın çocuğu tanıması veya babalık davası gibi yollarla gerçekleşebilir. Ancak 1965 yılından bahsedildiği için, o dönemdeki hukuki düzenlemelere ve mevcut haklara bakmak gerekmektedir.

1. 1965 Yılındaki Hukuki Durum
1965 yılında yürürlükte olan Türk Medeni Kanunu, o dönemde evlilik dışı doğan çocukların babalarının mirasçısı olabilmesi için bazı koşullar öngörmüştür. O dönemki kanunlar çerçevesinde, evlilik dışı bir çocuk ile baba arasında *soybağı* kurulmamışsa, çocuk otomatik olarak babasının yasal mirasçısı olamaz. Ancak, baba çocuğu *tanımış* ya da *babalık davası* yoluyla soybağı kurulmuşsa, bu durumda çocuk, babasının mirasçısı olabilir.

2. Tanıma
Eğer vefat eden baba, evlilik dışı ilişkiden olan çocuğunu resmi olarak tanımışsa, çocuk mirasçı sıfatı kazanır. Tanıma işlemi, baba tarafından resmi bir makam önünde (noter, nüfus idaresi veya mahkeme) yapılmış olabilir. Tanıma gerçekleştiğinde çocuk, babasının diğer yasal çocukları ile aynı miras haklarına sahip olur.

3. Babalık Davası
Eğer çocuk tanınmamışsa, baba hayatta iken ya da ölümünden sonra miras paylaşımı aşamasında çocuğun babalık davası açma hakkı vardır. 1965 yılındaki düzenlemelere göre de babalık davası açılabilir ve bu dava sonucunda çocuğun babanın çocuğu olduğu tespit edilirse, mirasçı sıfatı kazanır. Ancak, babalık davası açmak için kanunda belirtilen süreler dikkate alınmalıdır. O dönemdeki Medeni Kanun'a göre, babalık davası belirli sürelerde açılmalıdır; bu sürelerin dolması halinde dava açma hakkı düşer.

4. Mirasçılık Hakkı
Evlilik dışı ilişkiden olan çocuk, yukarıda belirtilen tanıma ya da babalık davası süreçlerinden birini başarıyla tamamlamışsa, diğer yasal mirasçılarla eşit şartlarda mirastan pay alabilir. Örneğin, çocuk hukuken tanınmış ya da babalık davası ile soybağı kurulmuşsa, yasal miras hakkına sahip olur ve terekede babanın diğer çocuklarıyla eşit oranda hak sahibi olabilir.

5. Durumun Değerlendirilmesi
- Eğer baba çocuğu tanımamış ve çocuk babalık davası da açmamışsa, mirasçılık hakkı bulunmayacaktır. Ancak ölümden sonra miras paylaşımı esnasında çocuk, babalık davası açarak soybağını ispat edebilir ve mirastan hak talep edebilir.
- Çocuk tanınmış veya babalık davası sonucunda soybağı kurulmuşsa, 1965 yılında vefat eden babanın mirasçısı olarak mirastan pay alabilecektir.

6. Özel Durumlar
- Eğer miras paylaşımı yapılmışsa ve çocuk soybağını ispat edememişse, dava açarak geriye dönük haklarını talep edebilir. Bu durumda, miras paylaşımına konu edilen terekenin yeniden değerlendirilmesi gerekebilir.
 
Sonuç olarak, evlilik dışı bir çocuğun mirasçı olabilmesi için soybağı kurulmuş olmalıdır. Bu, tanıma yoluyla ya da babalık davası ile gerçekleşebilir. 1965 yılındaki hukuki duruma göre de çocuk bu yollarla babasının mirasçısı olabilir. Mirasçılık iddiasında bulunan kişi, miras paylaşımından önce soybağını ispat etmek zorundadır.
#10

Bu durumda izleyebileceğiniz hukuki yol şu şekilde olabilir:

1. Tespite Dayalı Dava: Öncelikle, sahte imza ve sizin adınıza yapılan sahte kira sözleşmesinin hukuken geçersizliğini ortaya koymak için, tespit davası açmanız faydalı olacaktır. Bu dava ile, kiracılara verilen sahte kira kontratındaki imzanın size ait olmadığını tespit ettirip, kira sözleşmesinin geçersiz olduğunu kanıtlayabilirsiniz. Mahkeme, bu sözleşmeyi inceleyerek imzanın sahte olduğunu belirlediğinde, kiracılar bu sözleşmeyi hukuki dayanak olarak kullanamayacaktır.

2. Fuzuli İşgal Davası: Sahte kontratın geçersizliği tespit edildikten sonra, evde haksız olarak oturmaya devam eden kişiler hakkında fuzuli işgal davası açabilirsiniz. Bu dava ile, evin haksız işgal edildiğini iddia ederek tahliyelerini talep edebilirsiniz. Fuzuli işgalde, kiracı sıfatı bulunmayan kişilerin mülkünüzü hukuka aykırı olarak kullanması söz konusudur.

3. Ecrimisil Talebi: Ayrıca, evde hukuka aykırı olarak oturan kişilerden, evin işgal edildiği süre boyunca evi kullandıkları için ecrimisil (haksız işgal tazminatı) talep edebilirsiniz. Bu, işgal edilen dönemdeki kira bedeli gibi hesaplanır ve mülkünüzü izniniz dışında kullanmalarından dolayı uğradığınız zararların karşılanmasını sağlar.

Sonuç olarak, önce sahte kontratın geçersizliği için tespit davası açmanız ve ardından fuzuli işgal davasıyla evin tahliyesini talep etmeniz hukuki olarak doğru bir yol olacaktır. Evi boşaltmadıkları süre için de ecrimisil talep edebilirsiniz.