Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

21 Kasım 2024, 13:01:00

Login with username, password and session length
Üyeler
Stats
  • Toplam İleti: 8,886
  • Toplam Konu: 4,420
  • Online today: 342
  • Online ever: 648
  • (29 Eylül 2024, 09:37:03)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 38
Total: 38

Artık isteğe bağlı sezaryen yapılmayacak, tıbbi gerekçe yoksa doğum normal olack

Başlatan kilimanjaro, 26 Ocak 2010, 18:59:02

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Türkiye'de sezaryenle doğum oranının yüzde 40'lara çıkması ve bunun bir türlü önüne geçilememesi Sağlık Bakanlığı'nı yeni önlemler almaya itti. Bakanlığın hazırladığı 'Doğum Eylem Yönetimi Rehberi'ne göre artık sezaryen için gerekli bazı şartların oluşması istenecek. Sezaryenle doğum yapacaklar için özel bir form doldurulacak.
 
Türkiye'de sezaryenle doğum oranının yüzde 40'lara çıkması Sağlık Bakanlığı'nı harekete geçirdi. Bakanlık, gerekli şartlar dışında, bu yöntemle doğumun yapılmasını istemediği için 'Doğum Eylem Yönetimi Rehberi' hazırladı. Rehberde, sezaryen ile doğumların yüzde 40'lara ulaştığı belirtilerek, sadece "Anne istiyor" diye sezaryen yapılmaması gerektiği belirtildi. Rehberde, sezaryen ile doğumlara form düzenleneceği bildirildi.

Dünya Sağlık Örgütü'nün sezaryenle doğum hedefinin yüzde 5-15 olduğu hatırlatılan rehberde şu bilgilere yer verildi: "Bakanlığımızca anne sağlığını korumak amacıyla ülke genelinde kamu ve özel sağlık kuruluşlarında doğum eylemi ve sonuçlarının izlenmesi çalışmalarına başlanmıştır."

Sezaryen ile doğumun cerrahi bir girişim olduğuna dikkat çekilen 'Doğum Eylem Yönetimi Rehberi'nde bu şekildeki doğumların tıbbî gerekçelerle yapılmasının esas olduğuna, normal doğuma alternatif olmadığına işaret edildi. "Sezaryen planlanırken, hamileye özgü yararları ve riskleri göz önüne alınmalıdır. Annenin istemi, sezaryen için tek başına yeterli bir neden olmamakla beraber, kişiye ait aşırı korku, endişe, panik gibi psikolojik durumların varlığı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu durumlarda yeterli ve doğru danışmanlık verilmelidir." denilerek tüm tıbbi müdahalelerde olduğu gibi, sezaryen olgularında da bilgilendirilmiş ve aydınlatılmış hasta onay formu alınması gerektiği belirtildi. Uygun olan vakalarda sezaryen sonrası normal doğum önerilmesi gerektiği anlatılarak, uygulama öncesi girişimin risklerinin anne adayına, aydınlatılmış hasta onay formu ile açıklanması gerektiğine vurgu yapıldı.

Daha önce sezaryen ile doğum yapmış gebelere gebelik, eylem ve doğum sırasında sürekli ebe bakımı almaları önerilmesi gerektiği belirtilerek önceden hem normal doğum hem de sezaryen ile doğum yapmış olan gebelerin normal doğuma daha yatkın olduğu açıklaması yapıldı.

Hangi hallerde sezaryen yapılacak?

Rehberde sezaryen yapılacak durumlar ise şöyle anlatıldı: "Sezaryenle doğum ancak, bebekte sıkıntı hali, çoğul gebelikler, bebeğin anne karnında normalden farklı durması, boyunda kordon dolanması, annenin HIV virüsü taşıması gibi durumlarda tercih edilebilir. Anneden çocuğa bulaşma, hiçbir müdahale yapılmayan doğumların yaklaşık yüzde 25,5'inde görülür. Sezaryen ile doğumda çocuğa bulaşma anlamlı bir şekilde azalmaktadır (0,05-0,55). HIV pozitif gebelere planlanmış sezaryen önerilmelidir." ZAMAN
Aslıhan Aydın - Ankara

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=944521&title=artik-anne-istiyor-diye-sezaryen-yapilmayacak
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

Avukat



AHMET DÖNMEZ - ANKARA   
Başbakan Erdoğan, sezaryenle doğuma karşı çıktı. Sezaryenin Türkiye nüfusunun artmaması için atılan adımlardan olduğunu söyleyen Erdoğan, "Bunun, bu milleti dünya sahnesinden silmek için sinsice bir plan olduğunu biliyoruz. Bu milletin çoğalması için asla bu oyunlara prim vermemeliyiz." dedi. Kürtajın da cinayet olduğunu belirterek, "Her kürtaj, bir Uludere'dir." ifadesini kullandı.

Başbakan Tayyip Erdoğan, önceki gün İstanbul'da Uluslararası Parlamenterler Konferansı'nda yaptığı 'kürtaj' açıklamasını dün bir adım ileri götürerek sürdürdü. Ankara ASKİ Spor Salonu'nda yapılan AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları 3. Olağan Kongresi'nde, 'kürtaj' ve 'sezaryen'i eleştiren Erdoğan, vurgusunu, gündemdeki 'Uludere' tartışmasıyla kuvvetlendirdi. "Ben sezaryenle doğuma karşı olan bir başbakanım." diyen Erdoğan, "Bunların planlı yapıldığını, özellikle yapıldığını biliyorum. Bunun bu ülke nüfusunun artmaması için atılan adımlar olduğunu biliyorum." açıklamasını yaptı. Kürtajla ilgili ifadesini hatırlatırken de, "Bu ifademe karşı çıkan bazı çevrelere ve medya mensuplarına sesleniyorum. Yatıyorsunuz, kalkıyorsunuz 'Uludere' diyorsunuz. Her kürtaj bir Uludere'dir." dedi. Başbakan, anne karnında bir yavruyu öldürmenin doğumdan sonra öldürmekten hiçbir farkı olmadığını savundu. Sezaryenin de Türk nüfusunu azaltmak isteyen çevrelerce bilinçli olarak yaygınlaştırıldığı açıklamasını yaptı. Başta salondaki partili kadınlar olmak üzere bütün vatandaşlara, "Bunun mücadelesini hep birlikte vermeye mecburuz. Bu milleti dünya sahnesinden silmek için sinsice bir plan olduğunu bilmek durumundayız. Bu milletin çoğalması için de asla bu oyunlara prim vermemeliyiz.'' diye seslendi.

Başbakan Erdoğan'ın, konuşması sırasında son günlerdeki Uludere eleştirileri nedeniyle gergin olduğu gözlendi. Bazı medya organları ve muhalefet partilerine bu konu nedeniyle sık sık sitem etti ve tepki gösterdi. Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

Sezaryenle ülke nüfusu donduruluyor: Sezaryenin bu ülke nüfusunun artmaması için atılan adımlar olduğunu biliyorum. Bununla bu ülkenin nüfusu bir yerde donduruluyor. İki; kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Bizim tek bir hesabımız var; bu millet muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkacak. Bunun için de genç, dinamik nüfusa ihtiyacımız var. Aksi takdirde 2037'de ihtiyar bir nüfusla gerileme dönemine başlarız.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1293947&title=sezaryen-sinsi-bir-plan

kilimanjaro

Sezaryen çocuğun kaderini tahriptir, Mehmet Ali Bulut - Haber 7

Anlatacağım hikâyenin değişik versiyonları olabilir. Ben bende kayıtlı olanı -ki binlercesi kayıtlıdır bende- aktaracağım.

Kırlarda gezintiye çıkmış bir adam, yorulup da bir çalının gölgeliğine oturunca, çalının dalında, küçük bir kozanın varlığını fark eder.

Bu bir kelebek kozasıdır ve tam da o anda kelebek kozadan çıkmaya çalışmaktadır. Adam, bir kelebeğin dünyaya gelmesine ilk defa tanıklık edeceği için heyecanlanır. Onu izlemeye koyulur...

Saniyeler dakikalara, dakikalar saatlere yer bırakır ama kelebek bir türlü kozadan çıkmayı başaramaz. Sonunda adamın da sabrı biter ve şöyle düşünür:

"Kelebek dışarı çıkmak için tüm çabasını harcadı ama başaramadı. Ben insanlık görevimi yapmalı ve onun kozadan çıkmasına yardım etmeliyim."

Ve cebinden çakısını çıkarıp, usul usul, kelebeğin çıkacağı deliği açmaya, genişletmeye başlar. Nitekim de bir iki dakika içinde kelebek kolayca dışarı çıkıverir. Fakat zavallı kelebeğin bedeni kuru ve kanatları buruş buruştur!

Adam kozadan çıkıp yere düşen kelebeğin, kanatlarını düzeltip uçmasını nafile bekler. Yazık ki kelebeğin ne buruşuk kanatları açılır ne de vücudu narin ve zarif halini alır.

Adamın bütün iyi niyetine ve yardımseverliğine rağmen anlayamadığı şu olmuştur: Kozanın kısıtlamasına karşın kelebeğin daracık bir delikten dışarı çıkmak için göstermesi gereken çaba, kelebeğin vücuduna can yürümesi ve kanatlarının ütülenip açılması için zorunlu kılınmış ilahi bir yasadır!

Kelebeğin, kozanın o dar çıkış yolundan geçerken yaşayacağı tüm sancıları, ağrıları ve ıstırapları onun, yaşamını türünün tüm özelliklerine uygun yaşayabilmesi içindi. Ama büyük bir şansızlık sonucu, bir insanoğlu ona "sezaryen" uygulayıp dünyaya o şekilde gelmesine yardımcı(!) olmuş ve böylece kelebek olup göklerde pervaz etmesi gereken bir tırtılı, tırtıl bile olamayacak özürlü bir hale çevirmiş yerde sürünmeye mahkûm etmiştir.

*  *  *

Esasında, kıssadan hisse babından "Sezaryen doğum tam da böyle bir şeydir!" desem, çocuklarını sezaryenle dünyaya getiren annelerin ne yaptıklarını anlatmış olurdum ama yine de biri iki şey daha aktarmada yarar var.

(...)

Esasında sezaryen, çocuğa yapılan büyük bir haksızlıktır. Onun kaderine cahilce müdahaledir, tahriptir; Bir kere, daha işin başında, bir şeyi elde etmek veya hakkını vermek gibi bir çabadan mahrum ediliyor çocuk. Hayata gelmek için bir direnç bir çaba göstermesi gereken yavruyu, siz bilmem hangi estetik kaygıyla ondan mahrum ediyorsunuz. Hayata gelmek için çaba göstermeye gerek duymayan bir insan, ne için direnç gösterecek ki... Yarın bir gün en ufak bir dirençle karşılaştığında ya kendisine zarar verecek ya sana. Kendi emeğine bile saygısı olmayacak.

İkincisi sezaryen bebeklerde ne annede ne çocukta aidiyet fikri oluşuyor. Baba ve anne hukuku öyle bir sıbğadır ki insan yetmiş yaşına da gelse babasına ve annesine karşı bir çekinme, bir incitmeme, bir saygı hali taşır.  2009 yılında üniversiteli genç bir kızın, annesini planlı şekilde öldürmesiyle gündeme gelen 'anne katili evlatlar' çerçevesinde medyaya düşen bir istatistikte -yanlış hatırlamıyorsam-  son beş yılda gerçekleştirilmiş 30 anne cinayetinin 29'unun sezaryen doğumlu çocuklar eliyle işlendiği belirtilmişti.

Makine Cücüğü Anne Tanımıyor

Ben o hadiseden sonra gurklar (yumurtaya yatmış tavuk) üzerinde iki deneme yaptım. Babamın hastalığı münasebetiyle o sıralar sıkça köye gidiyordum. Bir seferinde gurkun yavrusu az diye gidip bir iki makine cücüğü aldım. Tavuk, onları kendi yavrusu sandı fakat o yavrular hiçbir zaman o tavuğu anneleri gibi görmediler ve hepsi heder olup gittiler.

Diğer deneme çok daha sahici idi. Annem gurk olmuş tavuğun altına on bir yumurta koymuş fakat sonra yeterince ilgilenemediği için o yumurtaların bir kısmının cılk (cılk: bozularak kokmuş) olabileceğini düşünerek benden gidip birkaç yavru alıp çıkacak yavrularla birlikte tavuğun altına bırakmamı istedi. O gün gerçekten de yavruların yumurtadan çıkması günüydü. Baktım çoğu cılk olmuş, sadece bir yavru var. İlçeye gittim ve o gün kuluçkadan yeni çıkmış yedi yavru aldım. Getirip, daha yeni yumurtadan çıkan yavru ile birlikte tavuğun altına koydum. Tavuk, yine hepsini kendi öz yavrusu gibi benimsedi. Fakat o yavruların hiçbirisi anneyi tanımadı. Hayvancağızın tüm emekleri çabalı boşa gidiyordu. Onun çabaları karşısında benim içim eriyordu. O yavrular o tavuğun hiçbir sahiplenme çabasına cevap vermediler. Hiçbiri üç aya ulaşmadı, hepsi heder oldular. Yani o makine cücükleri doğal ortamda doğal şartlara ayak uyduramadılar...

Aynı şeyi biz sezaryen ile kendi çocuklarımızın başına getiriyoruz. Hayata ve karşılaşacakları acılara karşı dirençlerini yok ediyoruz.

Tıp bugün sezaryen doğumlarla ilgili sayısız arazlardan söz edebiliyor. Sezaryen doğumlu olanların büyük ekseriyetinde akciğer yeterli gelişemiyor ve büyük ekseriyetinde astım kaçınılmaz oluyor.

Ana rahmindeki bebekler, beyinlerindeki fazla nemi ancak biyolojik doğum esnasında dışarı atıp gerekli kuruluğu sağlayabiliyor. Sezaryen doğumlarda bu gerçekleşmiyor. Bu durum, doğumu takip eden aylarda ve yıllarda gereksiz ateşlenmelere sebebiyet verir. Çünkü beden, ancak ateşlenmelerle beyindeki nemi kurutabileceğini fark eder ve sürekli beyindeki nemi kurutmak için vücutta hararet yapar. Anne baba bu harareti düşürmek için çocuğa gereksiz yere ateş düşürücüler verir ve sonuçta, beyinde ciddi hasarlar oluşur.

Ameliyat sırasında anneye verilen anestezilerin bebek üzerinde yaptığı derin tahribatlar üzerinde kimse durmuyor. Oysa bebeğin beyinde biriken o anestezik kalıntılar beyni tahrip eder, beynin kimyasal metabolizmasını bozar. Bu da artık net bilindiği gibi hiperaktivite denilen ve bir tür 'dikkat eksikliği' diyebileceğimiz rahatsızlıklara yol açar. Bu hastalıklar için önerilen Ritalin ilacı ise, sonunda çocukta geri dönüşü olmayan arazlar bırakıyor.

Ben tabip değilim, sadece konunun amatör bir araştırmacısıyım. Bu konuda az bir araştırma yapıldığında bile uzmanlardan sezaryen doğumların vücutta ne tür tahribatlar yaptığını öğreniyorsunuz. Üç beş muhteris doktor ve güya estetik kaygısındaki-ki çoğu da anneliğin ne muazzam bir rütbe olduğundan habersiz- anneler yüzünden ne hayatların çürüyüp gittiğini göremiyoruz.

Bir iki cümle ile konuyu kapatıyorum. Doğum sırasında çocukta aktive olan bazı genler sezaryen doğumlarda aktive olmuyor. Bu genler, bereket, kanaat, haya ve büyüklere saygı gibi rahmani hislerdir. Sezaryen doğumlu çocuklarda, edep, korku, hayâ, çekinme hisleri aktive olmuyor. Aile bunları daha sonra kendi çabalarıyla çocuğa yüklemeye çalışsa da ne kadar başarılı olduğu tartışılır.

Ana rahminde birçok organımız var ki onları kullanmayız. Kozadaki kelebek de kanatlarını kullanmazdı hatırlayın. İşte doğum sırasında çekilen sancılar o noktada da birçok genetik aktivasyonun oluşmasına sebep olur ki maalesef onlar da aktive olmazlar... ve çocuk arazlı, öfkeli, tahammülsüz, aidiyet fikri oluşmamış, küçüğüne şefkat büyüğüne saygı göstermeyi sağlayan rahmani mekanizmalardan yoksun bir varlık olarak dünyaya geliyor.

Daha sonra bu tavırlar çocukta görülünce de "Allah Allah bu çocuk kimden peydah oldu böyle..." demekten kendilerini alamıyor...

Bu konu kitaplık bir konu! Allahtan ki insanlık uyanmaya başladı da şeytanın bir oyunu olan şu usulün ne kadar yanlış olduğu anlaşılmaya başlandı. Elbette, her dönemde ve her konuda "Ez-zarurât tübîhu'l- mahzurattır!" Yani zorunluluk varsa sezaryen doğum da mübahtır.

Ama unutmamak gerekir ki, sezaryen, annelerin çocukları üzerinde oynadıkları bedeli ağır bir kumardır!

(...)
http://www.haber7.com/yazarlar/mehmet-ali-bulut/886499-sezaryen-cocugun-kaderini-tahriptir
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.