Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

22 Kasım 2024, 00:28:06

Login with username, password and session length
Üyeler
Stats
  • Toplam İleti: 8,886
  • Toplam Konu: 4,420
  • Online today: 30
  • Online ever: 648
  • (29 Eylül 2024, 09:37:03)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 30
Total: 30

Meclis Çatısındaki Konuşmalar, Gazetecilik ve Ceza Hukuku

Başlatan OzZzii, 18 Şubat 2011, 19:20:31

« önceki - sonraki »

OzZzii

Merhabalar, iyi günler/akşamlar.

Meclisteki bir konuşmayı gazeteci "..." (tırnak) içinde verirse,
Ceza Hukuku açısından suç olur mu?

Özel hukuk açısından tazminata konu oluşturur mu?

Bu konu ile ilgili mahkeme içtihatları var mıdır?


Şimdiden teşekkür ederim.


Avukat

Merhabalar. Sorduğunuz soruya genel geçer bir cevap vermek mümkün değildir. Her somut olayı kendi içinde özel olarak değerlendirmek gerekir. Ancak içeriği açıkça suç teşkil eden sözlerin gazetede tırnak içinde de olsa verilmesi elbette savcıları harekete geçirecek ve konunun muhatabı olan kişileri de tazminat davası açmaya yöneltecektir; bu gayet doğaldır. Elbette "basın özgürlüğü" ve "kamu yararı" kavramları çerçevesinde meselenin çözülmesi gerekecektir. Haberin veriliş şekli, haberin verilmesinde kamu yararının bulunup bulunmadığı, vs. yönlerinden konu değerlendirilerek hukuken bir sonuca ulaşılması gerekir. Fikir vermesi açısından aşağıda iki adet emsal Yargıtay Kararını dikkatlerinize sunuyorum. Kolay gelsin...


T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E:2006/9120
K:2007/7767
T:07.06.2007

Davacı Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanlığı vekili tarafından, davalılar H. Gazetecilik ve Matbaacılık AŞ vd. aleyhine 12/04/2005 gününde verilen dilekçe ile yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 09/05/2006 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan zararın tazminine ilişkindir. Yerel mahkemece dava kısmen kabul edilmiş, karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, 07/04/2005 tarihli H. Gazetesinde ve gazetenin web sayfasında yayınlanan "Din ve Yolsuzluk" başlıklı yayınla müvekkilinin kişilik haklarına saldırıldığını ileri sürerek manevi tazminat istemiştir. Davalı taraf ise yayının eleştiri niteliğinde olduğunu, yayının bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, davacının söylemlerine ters uygulamalarının eleştirildiğini belirterek davanın reddini istemiştir. Yerel mahkemece yayının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu kabul edilerek istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmedir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dava konusu yayınla o sırada kamuoyu gündemini fazlaca meşgul eden milletvekillerinin parti değiştirmesi olayı ve kamuoyunda dile getirilen beyanlar ile yolsuzlukla mücadele vaadine ters uygulamaların eleştirildiği, davacının iktidar partisi olması nedeniyle siyasi kimliği gereği eleştiriye açık olması gerektiği hususları birlikte değerlendirildiğinde yayının görünürdeki gerçeğe uygun olduğu sonucuna varılmalıdır. Şu durumda hukuka aykırılık unsuru bulunmadığından davanın tümden reddi gerekirken kısmen kabulü usul ve yasaya aykırı olup kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 07.06.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.



T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:2006/4-716
K:2006/737
T:22.11.2006

4721 s. Yasa m. 24,25

Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 12. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 11.3.2004 gün ve 2003/794-2004/71 sayılı kararın incelenmesi davalılardan Ulusal Basın Gazetecilik Matbaacılık ve Yayıncılık Sanayi A.Ş. ve Yasemin Güneri vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 7.11.2005 gün ve 2004/15335-2005/11752 sayılı ilamı ile, (...Davacı, yapılan yayının hukuka aykırı olması nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığı savı ile manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar yayının, Basın Yasasının tanıdığı sınırlar dışına çıkılmadan, özle biçim arasındaki denge korunarak verildiğini bu nedenle davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, istem kısmen kabul edilmiş, karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğradığı savına dayanmaktadır. Diğer bir anlatımla dava, yapılan yayında yer alan açıklamaların kişilik değerlerine saldırı içerdiği ve böylece hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Böyle bir uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerden farklı bir yöntemin izlenmesi ve ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması gerekmektedir.
Bunun nedeni, Anayasanın 28. maddesindeki basının özgür olduğu güvencesine ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 sayılı Basın Yasasının 1. maddesindeki düzenlemedir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Ne var ki basının 'bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında  kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan ve gerekse MK.nun 24 ve 25. maddesinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluk ve gerekliliktir.
Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı üzere, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği, diğer bir anlatımla, hukuk düzenince koruma altına alınan yararların birbirine karşı çatışma içinde bulundukları biçiminde bir görünümün var olduğu kanısı uyanmaktadır.
Halbuki hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, yapılan düzenleme, hukukun diğer temel kavramları ile birlikte incelendiğinde, iki yararın aynı anda ve aynı olayda birbiri ile çatışmadıkları, somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği anlaşılacaktır. Bunun sonucunda da, daha az üstün olan yarar, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında, o olayda ve o an için hukuk düzenince korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.
Bunun için temel ölçüt, kamu yararıdır. Diğer bir anlatımla yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmalıdır. Toplumun çıkarı dışında  hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini ve haber verilirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Aksi bir yayının ise, gerek Anayasa ve Basın Yasası ve gerekse basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu, kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.
Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O an için o olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen herşeyi araştırmak, incelemek ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dava konusu  yayında, davacının  geçmişte devlet bakanı olarak görevli  iken usulsüz harcamalar yaptığı, açılan dava sonucu bunu ödemeye mahkum  edildiği anlatılmıştır.  Davacı yayındaki iddianın gerçek dışı ve ifade şeklinin de hukuka aykırı olduğunu iddia ederek manevi tazminat istemiştir. Dava dosyasına Yansıyan bilgilerden, davacının devlet bakanlığı yaptığı sıradaki bazı harcamaları usulsüz bulunarak, kendisinden istenmiş olmasına rağmen ödememesi  üzerine aleyhine açılan dava sonucu mahkemece ödemesine karar verildiği ve bu kararın da kesinleştiği anlaşılmaktadır.   Davacının  konumu ve siyasi  kişiliği  gözetildiğinde  bu olayın yayınlanmasında toplumsal ilgi ve kamu yararı vardır. Davacının halen Dış İşleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı sıfatıyla üstlenmiş olduğu görev ve siyasi konumu gözetildiğinde haberin güncelliğini koruduğu kabul edilmelidir. Yayın içeriği de olayların gelişim şekline uygun olup, kullanılan ifade şekli itibarıyla da konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık anlamında davacının kişilik haklarına saldırı söz konusu değildir. Bu durumda, çatışan yararlar dengesi davacı yararına bozulmamış, hukuka aykınlık nedeni de gerçekleşmemiştir. Açıklanan nedenler karşısında, davanın reddi yerine kısmen kabulüne karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir. (HUMK.m.428/b.l)...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara,bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre,Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalılar Ulusal Basın Gazetecilik Matbaacılık ve Yayıncılık Sanayi A.Ş. ve Yasemin Güneri vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığından, 22.11.2006 günü ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

OzZzii